Kasım
sayımız çıktı

Kendini teşhir eylemeye gelen şişman kadınlar

1930 yılında yedi ay arayla İstanbul’a gelen iki kadının yaptığı “gösteri” İstanbulluları haftalarca meşgul eder. Gazeteler de, biri 270, diğeri 225 kilo olan Alman ve Çek kadınların bilet karşılığı izlenebildiği bu “gösteriler”e epey öfkelenmiş ve tepki göstermiştir.

Tam 270 kiloluk Alman An­na Roza’nın 23 Mart 1930’da Türkiye’ye gelmesi Vakit ga­zetesinde “270 kilo sıkletindeki An­na Roza adlı kadın kendini şehrimiz­de teşhir eyleyecektir. Yunanistan’da kendisini 40 bin kişi seyre gitmiştir” diye haber olur.

İlk gün diğer gazeteler de ben­zer sıradan haberler yaparlar. Ancak, Anna Roza’yı görmek isteyenler kuy­ruk olunca işler değişir. Milliyet’teki, “Başka işimiz yok” başlıklı haberde “Kadın fok balığı gibi kendini teşhir ediyor. Halkın da işi gücü yok gibi bu et yığınını 25 kuruşa seyrediyor. Bu tasarruf devrinde şişman kadın gör­mek için 25 kuruş verenlere ne de­meli” yazar örneğin.

Vakit gazetesi ise “Atina’da 2 drahmiye seyrettirdiği halde burada 25 kuruş alıyor, 2 drahmi 6 kuruş et­tiğine göre burada tam dört misli pa­ra alıyor. Acaba bizi şişmanlara pek mi düşkün sanıyor?” diye sorarken Cumhuriyet’teki “Şişmanlık da hay­li bir iş oldu” başlıklı, Anna Roza’nın bacaklarının vapur bacasına benze­tildiği haberde ise “Matmazelin dı­şarıdan görünmemesi için etrafı pa­ravanalarla kapatılan 4’üncü Vakıf Han civarındaki dükkanda kuyruk olduğu” bilgisi vardır.

Gösteri on gün kapalı gişe devam edip Anna Roza, programını uzatma­yı düşünmeye başlayınca işler iyice çirkinleşir. Bütün gazetelerde bilet satışını yapan paragöz menajerden özellikle söz edilir ve dönemin yay­gın Yahudi düşmanı ırkçı söylemine paralel olarak Yahudi oluşunun altı özellikle çizilir. 5 Nisan’da gösteri­den vergi alınması gündeme gelin­ce Anna Roza ve ekibi Mısır turnesi için yola koyulur.

Kasım ayında ise 225 kiloluk Çek Matmazel Terezitsa İstanbul’a ge­lir. Daha önce 270 kiloluk bir kadını izleyen İstanbullular –herhalde 225 kilo kesmediği için- kendisine pek rağbet göstermezler. Gazeteler Mat­mazel Terezitsa’ya karşı da edepsiz­lik ederler ama Akşam gazetesinin münasebetsiz, “Bayan Terezitsa bir ilkbahar günü daldan dala konan ser­çe gibiydi” benzetmesinde görüldüğü gibi hiç değilse üslup yumuşamıştır.

ANTLAŞMA

Asla yaramazlık yapmayacağıma…

16 Nisan 1938 tarihli, ilkokul öğrencisi Hilmi Volkan’la ailesi arasında imzalanan “antlaş­ma” metninde “Şimdiye kadar yap­tığım yaramazlıkları ve yalancılık­ları bundan sonra kat’iyen yap­mayacağıma, kimseden beş para istemeyeceğime, evde hiçbir gün annemi ve babaannemi üzmeyece­ğime dair söz veriyor, bu taahhüt senedini talebe yurdu idaresi hu­zurunda imzalıyorum” yazıyor.

Hilmi artık ne işler karıştırdıy­sa, metnin imzalanmasına epey ciddi bir iş süsü verilmeye çalışıl­dığı anlaşılıyor. Daktiloyla yazılan metnin altında anne ve babaan­neyle birlikte Darülaceze Talebe Yurdu Müdürü’nün de imzası var.