Haitili yönetmen Raoul Peck, hayranı olduğu James Baldwin’in tamamlanmamış kitabı Remember This House’u tanıklıklar, belgeler ve notlarla zenginleştirerek önce sinemaya, sonra da filmle aynı isimli kitabı I am not your negro’ya (Ben senin zencin değilim) dönüştürdü. Geçtiğimiz ay Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından basılan kitabı, çevirmeni Sevin Okyay’ın Baldwin’le ilgili anılarıyla birlikte okuyun…
James Baldwin, en sevdiğim düşünür/yazarlardan biridir. Lisedeyken kendisini burada, okulumun davetlisi olarak görmüş olmam da bir yakınlık havası yaratmıştı; elbette benden yana… Hemen hemen bütün kitaplarını okumuş, hatta İstanbul’da kaldığı yıllarda, Sander Kitabevi’ndeki imza günlerinde ona da imzalatmıştım. Baldwin bile şaşırmıştı bunları nereden bulduğuma. Azmin elinden bir şey kurtulmuyor işte. Oysa becerikli biri de değilimdir.
Ama ben yalnız Baldwin’i değil, onun bitmeden kalmış son kitabına yeniden hayat veren Raoul Peck’i de çok severim. Özellikle, 2000 yapımı filmi “Lumumba”, o sıralar Afrika’daki gelişmeleri merakla izleyen genç bir Amerikan Koleji öğrencisi için unutulmaz bir filmdi. Peck, kelimenin gerçek anlamıyla hayran olduğu James Baldwin’in kardeşi Gloria Karefa-Smart’ın kendisine verdiği ağabeyinin incecik son kitabı Remember This House’dan ülkesinin, ırkının tarihiyle içiçe anlatmak istediği üç kişinin, çok kısa aralıklarla öldürülmüş Afrikalı-Amerikalı üç aktivistin, üç arkadaşının: Medgar Evers, Malcolm X ve Martin Luther King Jr.’ın hikâyelerini, hepsini bağrına basarak anlatmış. Onların yaşadıklarını, bütün siyah Amerikalılar’ın yaşadıklarını bir Amerikan hikâyesi haline getirmiş. Aynı isimli kitabı ve filmi de böylece ortaya çıkmış.
James Baldwin, 1924’te Harlem’de doğan, dokuz çocuklu bir ailenin en büyük oğlu. Büyük çocukların, hele yoksul ve ayrımcılığa tabi tutulmuş ailelerde küçük kardeşlerine sahip çıkma sorumluluğu var. Dünyanın her yerinde olduğu gibi… Büyük çocuğun diğerlerinden önce ölmesi de normal sayılıyor. Ama Baldwin’in bu üç arkadaşının hepsi ondan önce dünyadan ayrılmış. Vicdan azabı çekiyor, çok rahat ettiği Paris’te kalmanın da ona vicdan azabı vermesi gibi. “Orada olmalıydım,” diyor, “elimi taşın altına koymalıydım”. Ve kalkıp, kendini artık yabancısı hissettiği ülkeye dönüyor.
Okuduğum bütün kitaplarını severim. Çoğunu Ankara’daki Tarhan Kitabevi’nden almış, eksiklerimi Sander’den tamamlamıştım. İç kapak sayfalarında minik şiirler vardı. The Fire Next Time (Bundan Sonrası Ateş)’da olduğu gibi… Karaderililerin en sevdiği ilahilerden birinden, Siyah Hareket için yol gösterici olan bir ilahiden alınmıştı: “Tanrı Nuh’a gökkuşağı işareti verdi / Su yok artık, sıra ateşte şimdi”. Bu seferki muhatabı da beyaz Amerikalılardı. “Ne Zaman Gitti Tren?”de ise, aktör Leo Proudhammer geriye bakarken pek çok sorun geçer gider: Irkçılık, köktendincilik, eşcinsellik gibi. Leo’nun kurtuluşu dinde bulmuş kardeşi Caleb, “Annemiz neredeyse beyazdı,” der. “Ama bu onu beyaz yapmıyordu. Beyaz olmak için tamamen beyaz olman gerek”. Küçük bir kızın bunu öğrendiği an, filmde de var, kitapta da… Evet, beyaz gibi olmak yetmiyor! Belki bu iki kıymetlime (Giovanni’nin Odası’nın yeri ayrı) bir de Oscar’lı “Midnight”ın yönetmeni Barry Jenkins’in beyazperdeye uyarladığı, çok sevdiğim Baldwin romanı If Beale Street Could Talk (Sokağın Dili Olsa)’u da eklemek lazım.
Ne desem boş! Anlatmak çok zor. Okuyun!
Amerikalı yazar James Baldwin, 2. Dünya Savaşı sonrası Amerika’da sınıf, ırk, din ve cinsel yönelimi birbirine bağlayarak homofobi ve ırkçılığın kesişimindeki tüm nefreti üzerine toplamayı göze aldı. İlk romanı Go Tell On The Mountain, 1953’te yayımlandığında çoktan ülkesini terketmek zorunda kalmıştı. Henüz yakın arkadaşları Martin Luther King ve Malcolm X’in hayatta olduğu bu dönemde bile ayaklanmalar, ölümler ve isyanlar onu kendi ülkesinde bir yabancı haline getirmişti. 1956’da yayımlanan Giovanni’nin Odası beyaz bir biseksüel olan başkahramanı ve siyah bir eşcinsel olan yazarıyla, henüz eşcinsel haklarının lafının bile edilmediği bir ortamda bomba etkisi yaratmıştı. Avrupa’da parasızlık içinde oradan oraya savrulurken yolu İstanbul’a da düşmüştü. Bir Başka Ülke kitabını, 1962’de dostları Engin Cezzar ve Gülriz Sururi’nin evinde tamamlamıştı. Baldwin’in yarım kalmış 30 sayfalık metni, Remember This House (Bu Evi Hatırla) 2016’da Haitili yönetmen Raoul Peck tarafından “Ben Senin Zencin Değilim” (I Am Not Your Negro) adıyla bir belgesele de uyarlandı. Henüz 40’ını göremeden ölen üç arkadaşına, Malcolm X, Medgar Evers ve Martin Luther King Jr.’a adadığı bu metin, geçtiğimiz ay, Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından Peck’in notları, topladığı belge ve tanıklıklarla birlikte, Sevin Okyay’ın çevirisiyle yayımlandı. Ben Senin Zencin Değilim, ırkçılığa karşı bir başkaldırı metni!