Kasım
sayımız çıktı

Krizleri aşmak için seçkinci eğitim şart!

16. yüzyılda İspanyol enflasyonunun etkisiyle düzen sarsılmış, her kesimin birbiriyle kavgaya tutuştuğu bir kaos dönemi yaşanmıştı. İkinci büyük kriz, Sanayi Devrimi’ne intibak sürecinde meydana geldi. Her iki çalkantı dönemi de Osmanlı Devleti’nin iyi yetişmiş yönetici kadroları sayesinde aşılabildi. Bugünkü krizi atlamak için de seçkinci eğitime geçmek, devlet yönetmeye ehil elit tabakayı yetiştirmek şart.

Osmanlı döneminde­ki ilk kriz dünyadaki çizgilerin değişim dö­nemine rastlar. Bilinen bir lise öğretmenimiz vardı, sınavda soru sorardı Ekrem Üçyiğit Bey: “Amerika’nın keşfinin sa­man pazarındaki etkileri ne­dir” diye. Bu, İspanyol enflas­yonunun (16. yüzyıl) yarattığı bir krizdir. Peki biz bunu nasıl atlattık? Pek kendi geleneksel yöntemlerimizle değil, cemi­yet sarsıldı ister istemez; fakat yavaş yavaş başlayan bu kriz, bugünküler kadar ağır ve ani bir şekilde gelişmedi. Anado­lu bunu atlabildi. Büyük aç­lıkların, kıtlıktan toplu halde ölümlerin ülkesi olmadı.

Düzen çok sarsıldı, Celali İsyanları dediğimiz ve devlet adamlarıyla devlet adamları­nın, köylülerle köylülerin, hat­ta eşkiyayla eşkiyanın kavga ettiği bir uzun dönem yaşandı. Kimin kiminle ittifak ettiği ve­ya savaştığının birbirine karış­tığı zamanlardı. Bu karmaşa, bu büyük zorbalık, gene zecri bir tedbirle (zorlayıcı önlem) önlendi. Yeni bir düzen geldi.

İkinci kriz Sanayi Devri­mi’yle başladı. Türkiye, Sanayi Devrimi’ne kervanın arkası­na katılarak girdi aslında. Yani telgrafı kullandı, demiryolunu kullanmaya başladı. Kısmen buharlı gemilere geçti. Deve kervanıyla demiryolunu birleş­tirdi. İzmir’le Kayseri’yi demir­yolu ve kervanla bağlayabildi. Muayyen yerlerde zirai üreti­min niteliğini ve kapasitesini değiştirdi. Ordusunu modern­leştirirken, kısmen savaş sana­yiine adımını attı. En önemlisi bürokratik kurumlarını ma­nipüle etmeyi becerdi. Dola­yısıyla 19. asır, yeterli de olsa yetersiz de kalsa bir değişim ve intibak asrıdır. Osmanlılar bu­nu başarmışlardır ve bu süreç Cumhuriyetle devam etmiştir.

Üçüncü kriz: Şimdi geliyor ve bunu atlatmak kolay olma­yacak. Burada eski düşünce kalıplarımızı tamamen değiş­tirmemiz lazım. Açık söylüyo­rum; eğer Türkiye Cumhuri­yet’ni idare edecek elit tabaka­yı, 15-20 sene içinde seçkinci bir eğitim sistemi kurarak yetiştiremezsek halimiz feci. Böyle yarım yamalak, çeyrek çepelek eğitimle, insanları kan­dırarak, rey alacağım diyerek açılan kurumlarla bu süreç yü­rütülemez. Bu insanlarla ne topluma yön verecek bir yö­netici sınıf, ne kritik kararla­rı alabilecek bir idareci zümre yaratılabilir, ne de mühendisli­ğini, doktorluğunu devam etti­rebilecek kadrolar oluşturula­bilir. Şimdiki kalitesiz ve işinin ehli olmayan, uzman olmayan kadrolar alttan alta tüm ku­rumları kemirmeye başlarlar.

Sultan I. Abdülmecid, genç yaşına rağmen başarılı bir yönetim göstermiş, ülkede değişimin sancısız gerçekleşmesini sağlamıştı.

Eğitimde derhal, seçkin zekaları değerlendiren bir sis­teme girmeliyiz. Bu, hiç de sa­nıldığı kadar zor değil. Bunun için Türkiye’nin insan kaynağı vardır. Bir insan ömrü içeri­sinde bu kadroları çıkarabili­riz ve Türkiye dünyaya intibak eder. Aksi takdirde politikan­dan da hayır gelmez. Her yere üniversite, lise veya imam ha­tip okulu açarak bu iş olmaz. Bugünkü siyaset anlayışının becerebileceği bir iş değil bu. Bu kavmin kaba halkçılık ta­leplerine cevap vereceğim di­ye yola çıkanlarla yürümez.

Bizim tarihimizde bahset­tiğim iki büyük krizi de döne­min yetenekli veya Tanzimat devrinde Avrupa’da dahi ün yapan akıllı devlet adamları, kadroları sayesinde atlatabil­dik. Bence yakın Türkiye tari­hinin en önemli adamı, Sultan Abdülmecid Han’dır. İkisi de önemli işler yapmış iki diktatör padişahın arasında, genç yaşı­na rağmen insanları iyi tanımış ve yönetmiştir. Onun yöneti­mi, Türkiye’ye çok yumuşak bir değişim sağlamıştır. Bu ge­çiş süreçlerini kendi içinde 18. ve 19. yüzyıllarda her devlet bu kadar kolay atlatamamıştır.

(İlber Ortaylı’yla yapılan söyleşiden derlenmiştir.)