Kasım
sayımız çıktı

Ne muhalefet ne iktidar, halk hepsine aleyhtar

 6 Aralık’ta Venezuela, 2015’ten beri muhalefetin kontrolünde olan Ulusal Meclis’e girecek vekillerini seçmek için sandık başına gitti. En azından seçimleri boykot etmeyen % 31’lik kesim… Halkın açlık sınırında yaşadığı, ABD yaptırımlarıyla Covid-19 arasında tam bir felaket tablosunun gölgesinde Maduro’nun ‘kazandığı’ seçimlerin arkaplanı. 

Venezuela, 6 Aralık’ta Ulusal Meclis’te görev yapacak vekillerini seçmek üzere sandık başına gitti. Devlet Başkanı Nicolás Maduro’nun liderliğindeki Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi’nin (PSUV) de içinde yer aldığı Büyük Yurtsever Cephe (Gran Polo Patriótico), 2015’ten beri muhalefetin kontrolünde olan Meclis’te yeniden çoğunluğu elde etti. İttifak, oyların % 68’ini alsa da, muhalefet lideri Juan Guaidó’nun boykot çağrısı nedeniyle seçime katılım oranı % 31’de kaldı. 

Bir zamanlar Latin Amerika’nın en güçlü ekonomilerinden olan Venezuela, kötü yönetime ABD’nin 2013 ve 2017 yaptırımlarının eklenmesiyle açlık ve yoksulluk girdabına sürüklenmiş; en temel ihtiyaç maddelerine dahi ulaşamaz olmuştu. Enflasyon 2018’de % 1.300.000 seviyesine fırlamış; 2019’u ise (Ulusal Meclis’in rakamlarına göre) % 7374’le kapamıştı! Bu tablonun üzerine bir de pandemi sırasında ABD yaptırımları yüzünden tıbbi gereçlere ulaşılamaması eklenince, Venezuela’nın karşı karşıya olduğu felaketin boyutları anlaşılabilir. 

Muhalefet lideri Juan Guaidó, 2019’da kendisini başkan ilan etmiş, 2020 seçimlerinden önce de halkı boykota çağırmıştı. 

Krizin siyasi cephesinde ise 2017’de çerçevesini Maduro’nun çizdiği bir Kurucu Meclis’in atanmasıyla işlevsizleştirilmiş parlamento var. Meclisin yasama yetkisini elinden alan bu hamlenin ardından, Juan Guaido liderliğindeki muhalefet, yönetimi diktatörlükle suçlamaya başlamıştı. Sonunda da Guaido, Ocak 2019’da Caracas’taki bir mitingde kendini başkan ilan etmişti. İki meclisli ülkede böylece iki başkan olmuştu! ABD ve AB’yle birlikte 50’ye yakın ülke Juan Guaido’yu “meşru” başkan kabul etmişti. 

Mayıs 2020’de paralı askerlerin Maduro’yu devirmek için Macuto’ya çıkarma yapmaları üzerine ordu bunları hemen derdest etmişti. Bu darbe girişiminin Juan Guaido’nun çevresi tarafından yönlendirildiğinin anlaşılmasıyla, Venezuela’nın iki büyük geleneksel sağ partisi Demokratik Hareket (AD) ve Hıristiyan Demokratlar (COPEI) oyunu hükümetin çizdiği çerçevede oynamaya karar verdi. Maduro bu durumu fırsata çevirdi. Yüksek Adalet Divanı’nı harekete geçirip muhalefet partilerini, yönetimlerini değiştirmeye zorladı. Sağ partilerin arasındaki ayrılıklar sonucunda bir kısmı seçim sürecine dahil olmayı kabul etti. Toplamda 30 ulusal parti ve 50 civarında bölgesel örgüt kayıtlarını yaptırdı. 

Venezuela’da sol, hükümetteki Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi’nden (PSUV) ibaret değil. Ülkede iktidara karşı sol gruplar da var. Marea Socialista (Sosyalist Dalga) gibi bazıları geçersiz oy kullanılmasından yana iken, Ağustos’ta Venezuela Komünist Partisi’nin de (PCV) dahliyle kurulan APR (Alternativa Popular Revolucionaria-Devrimci Halkçı Alternatif), yolsuzluğa karşı mücadeleyi öne çıkararak seçimlere katılmayı tercih etti. Bu tabloda hükümet koalisyonunun galebe çalacağı baştan belliydi. 

Maduro, seçimlere hile karıştırıldığının iddia edilmemesi için AB’den gözlemci talep ettiyse de reddedildi. Boykotçu Sağ muhalefet ise seçime alternatif olarak 7-12 Aralık tarihlerinde gerçekleştirilecek bir yoklama çağrısında bulundu. Böylece kendi yoklamalarında daha fazla oy toplayarak seçimi gayrimeşru gösterebileceklerdi. Gerçi Amerikan Devletler Örgütü ve AB, seçim daha gerçekleşmeden hileli olacağını ilan etmişti bile… 

Venezuela’ya sevgi lazım  2017 Temmuz ayında muhalefetin çağrısıyla seçim öncesi Devlet Başkanı Nicolas Maduro’yu protesto etmek için boykot, grev ve eylemler düzenlendi. Göstericilerden birinin sırtında “Venezuela’ya sevgi lazım” yazıyordu. 

6 Aralık’ta % 50’yi aşması hedeflenen katılım oranının % 31’de kalması Maduro için hezimet oldu. GPP, 2015 seçimlerinde oyların % 40.9’unu 5.625.248 oyla almıştı. Bu seçimde ise ancak 4.3 milyon oy (%21) alabildiler. Seçimlere katılması uygun görülen Sağ partiler ise 1.1 milyon oy ile % 18’lik bir oy oranına ulaştılar. 2015’de Sağ’ın oylarının % 56.2 olması muhafazakar eğilimli seçmenin boykota cevap verdiğini gösteriyor. 

Yine de seçim sisteminin birinci partiyi kayırması nedeniyle GPP, 277 kişilik parlamentoda her türlü radikal değişimi yapabilmesi için gereken üçte ikilik çoğunluğu fersah fersah aşarak 250 sandalye kazandı! Katılımın düşüklüğünü açıklamak için salgının ötesinde siyasal açıklamalar gerektiği ise aşikar. Maduro, Chavez’in 2012’deki son kampanyasında elde ettiği gücün çok uzağında. Halkın temel ihtiyaçlarını karşılamak için gereken politikalar yürütülemezken, kayırmacılığın beslediği “Bolivarcı” burjuvazinin keyfi yerinde. Özel ve kamusal kesimdeki işçiler ve sendikacılardan oluşan bir grup, hem yeni hem de geleneksel burjuvaziye karşı çıkıyor. Öte yandan Sağ muhalefet, boykot stratejisiyle boy ölçüşmekten kaçıp bir alternatif olma imkanını zedeledi. Aslında iktidar da muhalefet de sokağı kaybetti. 

Eğer halkın bir kısmı Maduro’ya oy veriyorsa, bu Chavizm geçmişinin hatrına… Chavizm en radikal söylemlerinde bile kapitalizmi cepheden sorgulamamıştı. İlk yıllarında en yoksul kesimlerin sağlık, eğitim gibi ihtiyaçları konusunda yaptığı iyileştirmelerle 2007’ye kadar seçmen nezdinde önemli başarılar kaydetmişti. 2008-2009’dan ve özellikle de Maduro’nun başkanlığa gelmesinden sonra ise bu harcamalar kısılmış; ekonomi liberalleşirken, yeraltı zenginlikleri de peşkeş çekilmişti. 

Seçimlere katılım oranının düşüklüğü, yürütmenin yasa ve kararnamelerle güçlendirildiği ülkede aslında parlamentonun pek de bir anlamı olmadığının göstergesi oldu. Yürütme gücü başkanın şahsında somutlaşmışken, Venezuela halkı sorunlarıyla başbaşa kalmış gibi.