Başta deprem olmak üzere, doğal felaketlerde insani yardım yapma fikri ve bunun örgütlenerek uygulanması sadece 1862’den beri var. Savaş meydanlarında yaralanan-hastalanan askerlere yardım girişimleri, giderek Kızılhaç, Hilal-i Ahmer, Kızılay adları altında sivil felaketzedelere de el uzatılmasına yolaçtı. Türkiye tarihinde en düzenli ve tatmin edici yardımlar Kızılay tarafından yapıldı.
Henry Dunant 24 Haziran 1859 tarihinde Fransa ve Sardinya Krallığı’nın Avusturya’yla savaştığı Solferino’da İsviçreli bir gezgindi. Savaşta tanık oldukları, Bir Solferino Hatırası adıyla 1862’de yayımlandı. Savaşın gerçekleri içinde birer katile dönüşen sıradan insanlar kadar, “insanlık namına” dedirten hadiseler de vardı. Bu çarpıcı paradoks, hasta ve yaralı askerlere savaş alanında dahi yardım edilmesinin bir insanlık görevi olduğunu gözler önüne seriyordu ve bu yönde atılacak adımlar için fazla beklenmeyecekti.
Şubat 1863’te Cenevre’de “Hayır Cemiyeti” öncülüğünde yapılan, Ekim 1863’te Avrupa’dan 16 ülkenin katıldığı bir toplantının ardından, Ağustos 1864’te bir kongre düzenlendi. Bu kongrenin sonunda, savaş sırasında sağlık görevlilerinin durumları ile yaralı asker ve halka yapılacak yardım konularını içeren Cenevre Sözleşmesi (22 Ağustos 1864) imzalandı. Sözleşmeye konu olan insani yardımlar sadece savaş alanlarını değil, doğal afetler, salgın hastalıklar gibi olağanüstü durumları da kapsıyordu. Sözleşmenin 7. maddesinde sahra hastanelerinin ayırt edilmesini ve zarar görmemesini sağlamak üzere bir Kızılhaç amblemi oluşturuldu.
Konferansa katılmamış olan Osmanlı Devleti, 5 Temmuz 1865 tarihinde Cenevre Sözleşmesi’ni imzalandı. Sözleşmeyi imzalayan her ülke kendi teşkilatını kurmaya başlamıştı. Paris’te 1867’de toplanan Milletlerarası Kızılhaç Kongresi’ne Osmanlı Devleti adına Mekteb-i Tıbbiye hocası Dr. Abdullah Bey katıldı. Kongre ertesinde ise, 11 Haziran 1868’de “Mecruhin ve Marda-yı Askeriyeye İmdat ve Muavenet Cemiyeti” (Osmanlı Hasta ve Yaralı Askerleri Kurtarma ve Yardım Cemiyeti) kuruldu. Cemiyetin ilk başkanı Mekteb-i Tıbbiye Nazırı Marko Paşa, ilk genel sekreteri Dr. Abdullah Bey’di. Kurucular, aralarında o dönemki başkomutan Serdar-ı Ekrem Ömer Paşa ve Tabipler Birliği Başkanı Kırımlı Aziz Bey’in de bulunduğu 38’i doktor olmak üzere 66 kişiydi. Sultan Abdülaziz ve Pertevniyal Valide Sultan tarafından da desteklenen derneğin kuruluşu, 1869’da Berlin’de toplanan uluslararası Salib-i Ahmer Kongresi’nde duyuruldu. Henüz bir varlık gösteremeyen ve Dr. Abdullah Bey’in ölümünden sonra 1874’te dağılan cemiyet, iki yıl sonra Balkan Savaşları’nda ortaya çıkan zaruret üzerine tekrar faaliyete geçirilecekti.
8 Temmuz 1876’da Osmanlı Ordusu Balkanlar’da çıkan Sırp isyanını bastırma çabasındaydı. Uluslararası Kızılhaç Komitesi Başkanı Gustavo Moyiner tarafından “İstanbul’da Kızılhaç benzeri bir cemiyet kurulursa diğer Kızılhaç cemiyetlerinin de Osmanlılara tıbbî yardımlarda bulunabileceği” deklare edildi. 13 Temmuz 1876’da Sadrazam Mehmed Rüştü Paşa’nın emriyle yapılan toplantıda, Cenevre Sözleşmesi’ni esas alan bir cemiyetin kurulmasına karar verildi.
Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’nin 12 Ağustos 1876 tarihli toplantısında, derneğin kullanmak durumunda olduğu uluslararası amblemin aynı zamanda bir Hıristiyanlık sembolü olması nedeniyle sorun oluşturduğu ve haç yerine hilâlin uygun olacağı dile getirilmişti. Marko Paşa, bir çözüm olarak haç işaretini küçültüp yanına bir hilal eklemek yoluna gitmiş olsa da Kırımlı Aziz Bey hilalin tek amblem olarak kabul edilmesinde ısrarlıydı.
2. Abdülhamid’in 1876’da tahta çıkmasının ardından padişah himayesinde ilk toplantısını Beşiktaş Sarayı’nda düzenleyen Mecruhin ve Marda-i Askeriyeye İmdat ve Muavenet Cemiyeti, 14 Nisan 1877 tarihinde, Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti adını alarak resmen kuruldu. Cemiyet, aynı yıl çıkan 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında ilk ciddi imtihanını verecekti. Bu savaşta yaralılara yeterli yardımın yapılamaması ve ordunun sürekli kan kaybetmesi, Hilal-i Ahmer için aslında geç bile kalınmış olduğunu göstermişti. Plevne müdafaasında da varlık gösteren cemiyet, İstanbul’da cephe ve cephe gerisinde irili-ufaklı 28 Hilal-i Ahmer Hastanesi kurmuş, 4 bine yakın yaralıya bakmıştı. Ağır kayıplarla çıkılan savaşın ardından 2. Abdülhamid meclisin kapatılmasını emretmiş, birçok kurum ve kuruluşla birlikte Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin de çalışmaları kısıtlanmıştı. Cemiyetin parası Osmanlı Bankası’na yatırıldı ve faaliyetlerine 20 yıl boyunca ara verildi.
1897’de Osmanlı-Yunan Savaşı’nda yegane faaliyeti kiraladığı iki hastane vapuru ile hasta ve yaralı askerlerin İstanbul’a taşınması olan cemiyet, savaş bittiğinde yeniden dağıldı. 1907’de Londra’da düzenlenen Milletlerarası Kızılhaç Konferansı’na Osmanlı delegesi olarak katılan Dr. Besim Ömer, burada “hilal” sembolünün tanınması için girişimlerde bulunmuş ama sonuç alamamıştı. Hilalin uluslararası kabulü ancak 1912’de Washington’da düzenlenen Milletlerarası Kızılhaç Konferansı’nda mümkün olacaktı.
Hilal-i Ahmer Cemiyeti, Meşrutiyet’in ilanından sonra yeniden teşkilatlandı. 20 Nisan 1911 tarihinde Sadrazam Hakkı Paşa’nın başkanlığında 30 kişilik yönetici kadrosu seçildi ve Tophane’de üç katlı bir bina ilk idare merkezi olarak cemiyete tahsis edildi. 10 Mayıs 1912’de bu defa Washington Milletlerarası Kızılhaç Konferansı’na Osmanlı delegesi olarak katılan Dr. Besim Ömer, izlenimlerini ve yapılmasını gerekli gördüklerini rapor ederek dernek yönetimine sundu. Besim Ömer Paşa’nın raporunda, Japon Kızılhaç Cemiyeti’nin savaşta yaralanan ve hastalananlara yardım edilmesinin ötesinde, savaşdışı zamanlarda ortaya çıkan afet durumlarında felaketzedelere ve ihtiyacı olanlara da yardım edilmesi yönündeki teklifi de yer almaktaydı. Kızılhaç Teşkilatı’nın dünya genelinde yaptığı yardım faaliyetleri ayrıca belirtilmiş; Fransa’daki sel felaketi sırasında yapılan yardımlar, tüberküloz gibi hastalıklara karşı yürütülen mücadeleler de örnek olarak verilmişti.
Trablusgarp Savaşı sırasında yardım faaliyetlerinde bulunmaya başlayan cemiyetin 26 Kasım 1912 tarihinde düzenlediği 3. olağanüstü kongresinde Dr. Besim Ömer başkanvekili olarak atandı. Savaşlar ve savaşların meydana getirdiği göçler Hilal-i Ahmer’e tecrübe kazandırmıştı; savaşlar haricinde doğal afetlere uğrayan bölgelere de yardım götürülüyordu. Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti, 1923’te Türkiye Hilal-i Ahmer Cemiyeti adını aldı. 1935’te Atatürk tarafından verilen Türkiye Kızılay Cemiyeti adını aldı ve 1947’de Türkiye Kızılay Derneği oldu.
1914 Isparta-Burdur
4 Ekim 1914 tarihinde saat 00.05’te Isparta-Burdur hattında meydana gelen depremde 2.344 kişinin öldü, 681 kişi yaralandı. Burdur’daki evlerin üçte ikisi yıkıldı; üçte biri ağır hasar aldı. Isparta’da Pamuk Hanı’nda çıkan yangında sağlam kalan evler ve dükkanlar da yandı. O sırada Burdur’da bulunan Konya Valisi Azmi Bey, İçişleri Bakanlığı’na çektiği telgrafta şunları yazdı: “Şehrin dörtte üçü harap, gece barınacak hiçbir şey yok. Birçok yaralının yarasını saracak tabibimiz ve ilacımız kâfi değildir. Felaketin derecesini tasvir edemem. Çadıra, doktora, ekmeğe ve ilaca ihtiyaç vardır. Hareket hâlâ oldukça şiddetli devam eylemektedir”.
Bakanlığın aynı gün Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’ne gönderdiği yazı üzerine acilen oluşturulan Dr. Nâfiz Bey başkanlığındaki İmdat Heyeti, depremzedelere verilmek üzere eşya ve tahsis edilen 500 lira ile yola çıktı; 5-25 Ekim 1914 tarihleri arasında 20 gün deprem yerinde görev yaptı. İmdat Heyeti, yanlarında taşıdıkları eşyalarla birlikte İstanbul’dan Bandırma’ya cemiyetin Edremit vapuru ile gelmiş, buradan demiryoluyla İzmir’e geçmiş, İzmir’den trenle Isparta’ya ulaşmıştı. Burdur’da dağıtılacak eşyalar arabalarla nakledilmişti. Heyetin yanında ilkyardım malzemeleri, tıbbi aletler ve ilaçlar, çadır, yorgan, çamaşır ve erzaklardan oluşan 60 balya malzeme vardı. Isparta’ya varıldığında telgraf çekildi: “Deprem felaketi azdır. Yaraların sarılmasına çalışılacaktır”.
Hilal-i Ahmer Cemiyeti tarafından Isparta’da 140 aileye, Keçiborlu’da 80 aileye 100’er kuruş dağıtıldı. Sayıları 413’ü bulan dul kadınlar ve yetimlerine para yardımı yapıldı. Burdur’da 138 depremzede aileye 100’er kuruş para dağıtıldı. Cemiyetin Kastamonu şubesi 10 adet Osmanlı lirası, Amerikan Kızılhaçı 672 küsur lira nakdi yardımda bulundu. Yine Hilal-i Ahmer depolarından yiyecek ve gazyağı ile kıyafet-barınma malzemeleri gönderildi. Haydarpaşa İstasyonu’ndan gönderilen 50 çadır, evlerin bahçelerinde kurulmuş ve 100’e yakın baraka da Isparta’da barınma sorununun giderilmesine önemli katkı sağlamıştı. Yaralılar Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin kurduğu çadır hastanelerde tedavi edilirken İzmir ve Konya’dan sağlık görevlileri ve tıbbi malzemeler gönderildi. Sargı, ipek iplik, alkol gibi sıhhi malzemeler Hilal-i Ahmer eczanesinden tedarik edildi; depremde ölenler birkaçı birarada olacak şekilde defnedildi.
İmdat Heyeti’ne harcamaları için toplam 54.723 kuruş tahsisat ayrılmıştı. Bu tahsisatın 41.300 kuruşu 413 aileye yapılan para yardımıydı. 2.080 kuruş heyet istihkaklarına ve 6.549 kuruş telgraf, et, süt, eşya, vapur kiralama gibi harcamalara gitmiş, geriye kalan 4.794 kuruş Hilal-i Ahmer veznesine 25 Ekim 1914 tarihinde iade edilmişti.
Isparta Mutasarrıfı Sırrı, 16 Ekim 1914 tarihinde gönderdiği telgrafta Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ne Isparta halkı adına şükranlarını sundu. 18 Ekim’de de Isparta Belediye Başkanı da Ispartalılar adına Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ne teşekkürlerini içeren bir telgraf çekti.
1924 Erzurum
Erzurum şehri 1924’te üç deprem yaşadı; 13 Mayıs ve 6 Eylül’de meydana gelen depremlerin ardından 13 Eylül’de 6.8 büyüklüğündeki deprem 221 can kaybına ve yüzlerce binada ağır hasara neden oldu.
Deprem haberini Trabzon’da alan Gazi Mustafa Kemal, Anadolu gezisi programını iptal ederek Erzurum’a gitme kararı aldı. Depremin hemen ardından mahalli olarak başlayan ilk yardım çalışmalarını İçişleri Bakanlığı’nca kurulan “Hareket-i Arz Felaketzedegânı Komisyonu” takip etti. 17 Eylül 1924 tarihinde Erzurum Valisi Zühtü Bey yardım çağrısında bulunuyordu: “… Kuruluşundan beri çaresizlere şefkat ellerini uzatan, acılarını dindirmeye çalışan Hilal-i Ahmer Heyeti muhteremesinden enkaz altından kurtarılan, yağmurlu hava altında bulunan altı köyün iki yüz elli haneden ibaret çaresizlerine iki yüz elli çadırın süratle gönderilmesini, iaşe ve elbise yardımlarını önemle rica ve istirham ederim efendim”.
Hilal-i Ahmer Cemiyeti ilk etapta 1000 adet battaniye, çadır, çamaşır, çorap ve avcı yeleği gönderdi. Bölgeye 25 Eylül’e kadar, 50’şer kişilik 50 çadır, 100 İngiliz çadırı, battaniye, 500 fanila, gömlek ve 200 kat elbise yanında büyük miktarda ilaç ve tıbbi malzeme gönderildi. 1 Ekim günü toplantı yapan Gazi Mustafa Kemal 10 bin, eşi Latife Hanım 10 bin, milletvekilleri 3’er bin, diğer görevliler 100- 200 lira yardımda bulundu.
Yine 1 Ekim 1924’te Uluslararası Kızılhaç Komitesi Cenevre’de “Erzurum Felaketzedelerine Yardım Çağrısı” yayımladı. Fransa hükümeti, Uluslararası Kızılhaç Komitesi, Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa, Japon-Amerikan-Yugoslavya-Estonya-Ukrayna-Brezilya- Rusya Kızılhaç örgütleri doğrudan ya da Hilal-i Ahmer Cemiyeti aracılığı ile para yardımında bulundu.
20 Eylül 1924 tarihinde Cumhuriyet gazetesi bir yardım kampanyası başlatmış, ilk yardımı İstanbul Belediyesi yapmıştı. Zonguldak ve Edirne Belediyeleri, Kasım Efendi, Konya Mebusu Refik Bey, Resimli Ay ve Resimli Hafta mecmuaları para yardımında bulunmuş, Erzurum için tüm Türkiye seferber olmuştu.
1939’dan 1999’a…
Cumhuriyet döneminde Türkiye coğrafyasında çok sayıda deprem meydana geldi. Bunlardan 6.5 ve daha üzerinde olanlarda, resmî rakamlara göre 600-4.000 arasında insanımızı kaybettik. 1939 Erzincan depremi, 60 sene sonra 1999’da yaşanacak Gölcük depremine kadar ülkenin yaşadığı en büyük doğal felaketti.
27 Aralık 1939 gecesi, saat 01.57’de 7.9 büyüklüğünde ölçülen Erzincan depremi çok soğuk bir kış gününde meydana geldi. Resmî rakamlara göre 32.968 kişi hayatını kaybetti; 116.720 bina tamamen yıkıldı. Depremde Erzincan postanesi de yıkılmıştı; şehirden 14 km. uzakta Dumanlı istasyonundan saat 06.30’da istasyon memuru Cenan Bey tarafından başkente çekilen ilk telgrafta şiddetli bir deprem olduğu, devlet binaları ve bütün evlerin yıkıldığı, çok sayıda insanın öldüğü bildiriliyordu.
Bütün şehir enkaz yığını hâlinde, binlerce kişi enkaz altında, kurtulanlar sokaklardaydı. Piyade ve topçu kışlaları ayakta kalmıştı; askerler enkaz altından kalanları kurtarmaya ve çıkan yangınları söndürmeye koşmuştu. Kar yağışı nedeniyle kara yolundan ulaşım imkansızdı ve demiryolunun bazı hatları ile telefon ve telgraf hatları da çalışmıyordu.
Kızılay Cemiyeti ilk etapta aynı gün 500 çadır, 1.000 battaniye, 1.000 gömlek, 1.000 don gibi barınma ve giyecek maddeleriyle 15 bin lira gönderilmesine karar verdi. Erzurum ve Sivas Kızılay şubeleri de Erzincan’a birer vagon un ve ekmek gönderecekti. 28 Aralık’ta İçişleri ve Sağlık Bakanları deprem bölgesine gitmek üzere yola çıktı. Aynı gün Sivas’tan arama-kurtarma çalışmaları için gelen 280 işçinin bulunduğunu bir imdat treni, Divriği’den ekmek ve sıhhi malzeme de yüklenerek Erzincan’a gitmek üzere yola çıktı. Elazığ’dan da aynı gün trenle ekmek ve sıhhi yardım gönderildi. Yine aynı günü Korgeneral Abdullah Alpdoğan ile Orgeneral Kazım Orbay trenle Erzincan’a hareket ettiler ve 100 çadır, 1000 kaput, 1 ton makarna, 2 ton şeker, 100 kg çay, 1 ton kuru üzüm, 1 ton ekmek, 500 kg konserve, ayrıca bir sıhhiye otomobili, bir kamyon sıhhi malzeme götürdüler.
İlk imdat treni 29 Aralık günü Erzincan’a ulaştı. Depremzedelerin beslenme ve barınması Kızılay’ın mesuliyetindeydi; şehrin çeşitli bölgelerinde ordunun ve Kızılay’ın çadırlarıyla barınaklar kuruldu. Divriği’den gelen maden işçileri de kurtarma çalışmalarına katıldılar ve depremin beşinci gününde dahi enkazdan canlı insanlar çıkardılar. Diğer taraftan ölülerin defnine ve yaralıların tedavisine çaba harcandı ve salgın hastalıklar önlenmeye çalışıldı. Sonraki günlerde deprem bölgesinde enkazın temizlenmesi için İstanbul itfaiyesinden ve cezaevindeki mahkumlardan da yardım sağlanacaktı.
TBMM’de “Millî Yardım Komitesi” kurulmuş; deprem bölgesine yapılan yardımların organizasyonu ve depremzedelere ulaştırılması için Kızılay görevlendirilmişti. Depremzedeler en çok soğuğa karşı koruyacak çamaşır, elbise, yorgan ve battaniyeye ihtiyaç duyuyordu. Ankara ve İstanbul’da üniversite öğrencileri depremzedelere yardım için para ve giyim eşyası toplamış, Erzincan’a ulaştırılmak üzere Kızılay’a teslim etmişlerdi. Halkın yaptığı para, eşya ve gıda yardımları da Kızılay tarafından deprem bölgesine ulaştırıldı.
Depremden etkilenen şehirlerde bina hasar tespit heyetleri oluşturuldu ve zarar miktarı belirlenen para yardımları Kızılay tarafından hak sahiplerine dağıtıldı. Bunun yanısıra şehir hayatının düzeni ve günlük yaşamın idamesi için doğrudan Kızılay Cemiyeti tarafından evler, barakalar ve dükkanlar inşa edildi.
Erzincan’a çeşitli ülkelerden de para, giysi, gıda, ilaç, cerrahi malzeme, çadır ve inşaat malzemesi gibi yardımlar geldi. Hasta ve yaralıların bir kısmı diğer illere nakledilirken çadırlarda kalanların ihtiyaçları Kızılay tarafından karşılandı. Kızılay Mayıs 1940 tarihine kadar gıda, giyecek ve temel tüketim maddelerinin dağıtımını da yaptı.
1999 Marmara
24 sene önce 17 Ağustos’ta, sabaha karşı 03.02’de 7.4 büyüklüğünde meydana gelen deprem Adapazarı, İzmit, Gölcük, Yalova, Çınarcık, İstanbul ve Avcılar’da çok büyük can ve mal kaybına neden oldu. Resmî rakamlara göre 18.373, gayriresmî hesaplamalara göre 50 bine yakın insan hayatını kaybetti. Kızılay derhal bir kriz masası kurdu ve yardımlar Başbakanlık Kriz Merkezi ile birlikte yürütüldü. İlk etapta Türk Hava Kuvvetleri’nin yardımı ile acilen bölgeye 6.230 çadır, 5.445 battaniye ile 4.613 kg gıda maddesi gönderildi. 18 Ağustos’ta yurt genelinde yardım kampanyası başlatılmış, ilk iki gün içinde bölgeye toplam 13.595 çadır, 8.250 battaniye, 18.573 kilo gıda maddesi gönderilmişti.
Bölgeye tam teşekküllü iki seyyar hastane kuruldu. Dört seyyar aşevi çalışmaktaydı. Kızılay tarafından Sakarya ve Kocaeli’nde çadırkentler kuruldu. Çeşitli yardım kuruluşlarınca açılan 90 çadırkentin 72’si Kızılay’a devredildi. Kızılay’ın depolarındaki çadırlar tükenince 23.288 çadır satın alındı.
17 Ağustos 1999 Marmara depremi afet yönetiminde dönüm noktası olarak kabul edildi ve yeni bir yapılanmaya gidildi. Sivil Savunma Genel Müdürlüğü, Afet İşleri Genel Müdürlüğü ve Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü kapatılarak 2009’da çıkarılan 5902 Sayılı Yasa ile Başbakanlık’a bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı kuruldu. 15 Temmuz 2018’de yayımlanan 4 No’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı’na bağlandı. Bugün, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, afet ve acil durumlara ilişkin tek yetkili kurum olup, afet ve acil durumun niteliği ve büyüklüğüne göre Genelkurmay Başkanlığı, Sağlık Bakanlığı ve sivil toplum kuruluşları işbirliğiyle faaliyetlerine devam etmekte.