Abdülhamid devrinin ünlü muhalif edebiyatçısı Şair Eşref, Meşrutiyet döneminde İttihat ve Terakki’yi de hicvetmekten geri durmamıştı. Köprüden geçenlerden para alınmasını eleştiren şair, bir kaza sonucu parçalanan köprüyle ilgili yazmış; Namık Kemal’in ölümünden sonra da türbesini yaptıran Abdülhamid’i –ti’ye almıştı.
Türk hiciv sanatının en büyük ustalarından Şair Eşref, şahit olduğu veya gazetede okuduğu bir olayı da çok etkileyici bir şekilde dizelere dökebilen usta yazarlarımızdan biriydi. Onu biraz hatırlayalım.
Şair Eşref 1847’de Manisa’nın Kırkağaç ilçesinin Gelenbe bucağında doğmuştur. Oldukça serbest ve zeybek giysileri içinde geçen gençliği sırasında özel hocalardan ders almıştır. Memuriyete 1870’de Manisa Sancak Tahrirat Kalemi’nde başlamış, daha sonra Akhisar’da mal müdürlüğü ve Alaşehir’de kaymakam vekilliği yapmıştır. 1878’de İstanbul’da yapılan sınavı kazanan Eşref, pek çok ilçede kaymakamlık görevinde bulunmuştur. Gördes kaymakamıyken 1902’de Hafız İsmail ve Tevfik Nevzad Beylerle birlikte İzmir’de tutuklanmış ve evinde zararlı evrak bulundurmak suçundan 1903’de 1 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır. Cezasını çekip cezaevinden çıktığında, kendisinden sonra gelecek pek çok şairin kaderiyle ilgili kehaneti de içeren şu dörtlüğü yazmıştır:
Çektiğim cevr-ü cefanın sebebinden sorma,
Deme kim: – Badıhava menkabe dellalı budur!
Hapis ile, nefy ile, işkence ile ömrü geçer,
İşte Türkiye’de şair olanın hâli budur!
1904’de yaşamından endişelenerek Mısır’a gitmiş ve orada Deccal adlı eserini yayımlamıştır. 1905-1906 arasında Avrupa’da dolaşan Eşref, sonra Mısır’a dönerek Meşrutiyet’in ilanına kadar orada kalmıştır. Bu sırada İstimdâd (1906), Deccal (ikinci ve üçüncü kitaplar-1907), Şah ve Padişah (1908), Hasbihal Yahut Eşref ve Kemal (1908) ve İran’da Yangın Var (1908) adlı eserleri basılmıştır.
“Hürriyetin ilanı”ndan iki ay sonra İstanbul’a gelir. Turgutlu’da kısa bir kaymakamlık döneminden sonra 1909’da Adana vali muavinliğine atanır. Dört ay sonra muavinliklerin kaldırılmasıyla emekli olur.
İstibdat döneminde Abdülhamid ve istibdadı hicveden Eşref, Meşrutiyet döneminde de bir şeylerin yanlış gittiğini gördükçe İttihat ve Terakki’yi de hicvetmekten geri durmamıştır. Bu bakımdan pek rahat yüzü görmeyen Eşref, 22 Mayıs 1912’de Kırkağaç’ta veremden ölmüştür.
Şair Eşref ve köprü müruriyesi
Galata köprüsünden parayla geçilmesini bir türlü içine sindiremeyen Eşref şöyle yazmıştı:
Ahaliyi köprüden on para vermezse geçirmezler,
Ne feyz ummaktayız böyle bir dilenci hükümetten?
Galata Köprüsü 1845’te Abdülmecid’in annesi Bezm-i Alem Valide Sultan tarafından yaptırılmış, ilk üç günden sonra geçiş için para tahsil edilmeye başlanmıştı. Yayalar, at arabaları hatta hayvanlar için farklı geçiş ücretleri tahsil ediliyordu. Yıllar içinde bu köprü yerine yenileri yapıldı ama geçiş ücreti devam etti. Köprünün iki başında duran beyaz ve cepsiz elbiseler giyen memurlar, boyunlarına asılı kumbarayla el açıp, gelip geçenden geçiş parasını yani, müruriyeyi toplamaya çalışırlardı. Tartışmalar da hiç eksik olmazdı. Kimi bozuk para aramak bahanesiyle ceplerini karıştırarak memuru dakikalarca bekletir, kimi de “parayı verdim ya!” diyerek kavga çıkarırdı.
II. Meşrutiyet’ten sonra da her şey bu minvalde devam etti. 1909’da meydana gelen bir olay üzerine Şair Eşref yine bu konuda yazdı. Köprüye çarpan bir vapur yapının bir kanadını koparmış ve kopan bu parça Marmara’ya doğru devrilmeden açılmıştı. Etraftan yetişen römorkörler bu parçayı geri getirmişlerdi. Şair Eşref bu tarihi anı ölümsüzleştirmiştir:
Geçenlerden alırlar para kıt’a-i tarik âsâ,
Devamından bu halin vakt-i hürriyette âr etti,
Bila mucip yıkıldı gitti sanma dâr-ı dünyadan
Dilenmekten usandı, köprü ârından firar etti!..
Devirler, köprüler değişti ama Galata Köprüsü’nden paralı geçiş 31 Mayıs 1930 gecesi saat 12:00’ye kadar sürdü.
Namık Kemal’in mezarı
Servet-i Fünun’un 4 Ağustos 1324 (17 Ağustos 1908) tarihli 901. sayısında Namık Kemal’in Bolayır’daki anıt-mezarının resmi yer alır. Küçük bir türbe görüntüsündeki mezar, tamamen mermerden yapılmıştır. Derginin tarihine dikkat edildiğinde, II. Meşrutiyet’in ilanından (23 Temmuz) hemen sonraya denk düştüğü görülür. Aynı derginin kapağında iki hürriyet kahramanı Niyazi ve Enver Beylerin resimleri vardır; Namık Kemal’in özlediği devir başlamıştır.
Namık Kemal’in oğlu Ali Ekrem (Bolayır), Tevfik Fikret’in ölümünün ikinci yıldönümünde yayımlanan Muallim mecmuasındaki “Bir Hatıra” başlıklı yazısında çok ilginç bir bilgi vermektedir: Namık Kemal’in türbesinin planını da, resmini de bir başka büyük şair, Tevfik Fikret tanzim etmiştir.
Namık Kemal’in mezarı Şair Eşref’in ithafı
Servet-i Fünun’un 17 Ağustos 1908 tarihli nüshasında Namık Kemal’in mezarının resmi. Mezarın planını Tevfik Fikret yapmış, masraflarını da II. Abdülhamid karşılamıştı. Şair Eşref ise bu durumu “… Yaşamında ona küçücük bir ev dahi bağışlamadı amma/ Ölümünde onun için gösterişli bir türbe yaptırdı” diyerek edebiyat tarihine yazacaktı.
Şair Eşref (1847-1912) bu mezar için iki dörtlük yazmıştır. İlkinde, II. Abdülhamid’in mezarın masraflarını karşılamasını kendine göre yorumlar:
Eb-ü’l Ekrem Kemâl’in rıhletinde hazret-i Haydar
Şarâb-ı kevseri merhûma attırdıkça attırdı;
Kızıl Sultan anınçün türbe inşa eyledi sanma,
Yine avdet eder havfiyle mermerle kapattırdı.
Yani, günümüz Türkçe’siyle yazmaya çalışırsak:
Ekrem’in babası Kemal’in vefatında Hazreti Ali
Kevser şarabını rahmetliye attırdıkça attırdı;
II. Abdülhamid Han ona türbe inşa eyledi sanma,
Tekrar döner korkusuyla üzerini mermerle kapattırdı.
Diğer dörtlükte de türbe şöyle söz konusu edilmekteydi:
Şeh-i âli-himem Nâmık Kemal’in bilmedi kadrin,
Diyenler nefsini ifrît-i istibdâda kaptırdı.
Hâyatında küçük bir hâne ihsân etmedi amma,
Vefâtında anınçün muhteşem bir türbe yaptırdı.
Bugünkü Türkçe’yle:
Himmet sahibi (II. Abdülhamid) Han bilmedi değerini
Namık Kemal’in, diyenler nefsini zorba şeytana kaptırdı.
Yaşamında ona küçücük bir ev dahi bağışlamadı amma,
Ölümünde onun için gösterişli bir türbe yaptırdı.
Yazımızı Şair Eşref’in Kırkağaç’taki mezartaşında yazılı olan kendi dörtlüğü ile bitirelim:
Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için,
Gelmesin reddeylerim billahi öz kardaşımı
Gözlerim ebna-yi ademden ol rütbe yıldı kim
İstemem ben fatiha, tek çalmasınlar taşımı!..
Ne yazık ki Eşref’in bu kehaneti tutacak ve bir müddet sonra mezartaşı kırılacaktır.
Karagöz dergisinde Galata Köprüsü vakası
28 Ocak 1909 tarihli Karagöz dergisinin kapağındaki karikatür, bir kaza sonucu Galata Köprüsü’nden bir parçanın kopmasını hicvediyordu. Şair Eşref de aynı hadiseyle ilgili yazacaktı.“- Canım Karagöz… O köprü parçasını nereye götürüyorsun… Bırak…- Ben onu Yemiş İskelesi önündeki çöplükte buldum. Denizde herkesin bulduğu kendi malıdır. Kimseye vermem.- İyi ama arabalar geçemiyor…- Daha iyi ya… Denize düşmek tehlikesinden kurtulurlar… Ben bunu ada mevkuflarına otel yapacağım”.