Gündelik olanın hayatın her alanına yayıldığı topraklarda, fareli depolardan topladığı, ilmek ilmek biriktirdiği dev arşivle, Yeşilçam’ın tarihini neredeyse tek başına yazdı. Agâh Özgüç’ün delice emeği olmasaydı, büyük ihtimalle birçok film, yönetmen, oyuncu, yapımcı tarihin tozlu sayfaları arasında unutulurdu. Önemsiz görünüp köşeye atılan çok önemli detayların peşinde bir hayat.
Ankara Uluslararası Film Festivali jürisi 1999’da ona “Aziz Nesin Emek Ödülü”nü verirken, şöyle demişti: “Sinemamızla ilgili önemsizmiş gibi görünen tüm önemli ayrıntıları hiç durmadan belgeledi. Sinemamızla ilgili herhangi bir gerçeği araştıranlar, onun kitaplarına başvurmadan yapamazlar. Onun belgelerini karıştırmadan sinemamızı anlamamız ve doğru bir değerlendirme yapmamız olanaksızdır. Tüm yaşamı boyunca bu çalışmayı sürdürmesi nedeniyle bu en önemli ödülümüze değer görüldü”.
28 Nisan’da hayatını kaybeden sinema yazarı Agâh Özgüç, gerçekten 90 yıllık ömrünün neredeyse tamamını sinemaya adamıştı. Gündelik olanın bütün yaşama yayıldığı topraklarda hatırlamaya, gelecek için kayıt tutmaya kıymet veren, bunun için farelerden başka kimsenin uğramadığı depolara giren; oyunculardan fotoğraflarını, mektuplarını, hikayelerini toplayan Agâh Özgüç bu hazineyi yalnızca kendisine de saklamıyor; mutlaka dökümünü çıkarıyor, ya bir kitapta ya bir dergide kullanıyordu. Yalnızca araştırmacılar değil, çektiği filmlerin sayısını unutan yönetmenler, oyuncular bile ona danışıyorlardı. Örneğin Atıf Yılmaz’a kaç film çektiği sorulduğunda, “Ben unuttum, Agâh’a sorun” diyordu.
O kadar çok yazmıştı ki, “50 civarındaki” kitaplarının sayısını tam olarak veremez hâle gelmişti. Türkiye’de kaç film çekildiği sorulduğunda ise düşünmesine bile gerek kalmıyordu. Sinemamızın 100. yılı için yazdığı Türk Filmleri Sözlüğü için 1914’ten 2014’ün Ağustos ayına kadar çekilmiş tam 6.655 filmle ilgili bilgileri derlemişti. O olmasa çok yüksek ihtimal yazılamayacak olan bu ayrıntılı döküme göre Türkiye’de sinemanın ilk filmi sayılan “Ayastefanos Abidesi’nin Yıkılışı” ile ilgili herhangi bir belgeye rastlayamamıştı (hatta çekilmemiş olabileceğini bile düşünüyordu). Fakat Sedat Simavi’ye ait “Pençe” ve “Casus”un seyirci önüne çıktığından emin olduğumuz ilk filmler olduğunu, cumhuriyetten sonra çekilen ilk filmin “Facia-yı Aşk” olduğunu ondan öğreniyoruz.
Sinemanın tarihini yazmanın haricinde, sinema tarihine yazılacak işler de yaptı. Örneğin sinema yazarlığına yeni başladığında ilk röportajını Türkan Şoray’la yapmıştı; o sıralar 17 yaşında olan Türkan Şoray’ın da büyük ihtimalle ilk röportajıydı bu. Yine o zamanlar daha ilk filmini çekmiş, henüz tanınmayan Yılmaz Güney’in ilk röportajını zor bela Ses dergisine o koydurmuştu.
Türk Film Yönetmenleri Sözlüğü, Türk Sinemasında İlkler, Türk Sineması Sansür Dosyası, Türk Sinemasında Cinayetler ve İntiharlar, Türk Sinemasında Yeşilçam Aşkları, arkasında kalanlardan birkaçı.