Ekim 2024 Sayımız Çıktı

Siyonizmin ortaya çıkışı, Yahudi devletinin kuruluşu

19. YÜZYIL SONUNDAN 1948’E

İsrail’in kuruluş öyküsündeki ilk büyük dönemeç, 1897’deki 1. Siyonist Kongresi’nde Filistin topraklarında bir Yahudi devleti kurulması için çalışacak Dünya Siyonist Teşkilatı’nın oluşturulmasıydı. Sonraki 50 yılda Filistin’e göç eden Yahudilerle yerleşik Arapların kanlı mücadelesi 1948’de İsrail devletinin kurulmasıyla sonuçlandı.

Filistin-İsrail sorununun kronolojik geçmişi, bazı Türkçe kaynaklarda Osmanlı egemenliğinin sürdüğü 1882’de Filistin’in Yafa kentine göç eden Yahudilerle ve kurulan ilk Yahudi kolonileriyle başlar. Ancak bu bilgiyi veren birçok kaynak, ilk göçmen Yahudilerin neden yerlerini-yurtlarını bırakıp hiç bilmedikleri bir coğrafyaya göç ettiğini açıklama gereği duymaz.

Halbuki bu insanların -henüz ortada olmayan- politik siyonizmden haberleri de, Filistin’de bir Yahudi devleti kurma amaçları da yoktu muhtemelen. O dönemde Rusya İmparatorluğu sınırları içinde yer alan bugünkü Ukrayna ve Polonya’da 1881’de başlayıp üç yıl süren pogromdan kaçıp gelmişlerdi. Zaten Filistin’e göç eden Yahudilerden kat kat fazlası ABD başta olmak üzere farklı yerlere göç etmek zorunda kalmıştı.

KapakDosyasi_Murat-1
Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulması için faaliyet gösterilmesine karar verilen 1.Siyonist Kongresi 1897’de Basel’de toplandı.

Rusya’daki pogrom, Londra’daki güçlü Yahudi cemaatinin de etkisiyle Birleşik Krallık hükümetini harekete geçirecek, ülke çapında halka açık toplantılar düzenlenip Rusya’daki vahşet anlatılacaktı. Elbette bu çabaların arkasında insani sebeplerden çok can düşmanı Rusya’ya karşı politik kazanım elde etmek vardı ama, Birleşik Krallık bu tarihten sonra “Yahudi meselesi”yle daha yakından ilgilenmeye başlayacaktı.

KapakDosyasi_Murat-2
İngilizlerin Mısır Seferi Kuvvetleri Komutanı General Allenby, 11 Kasım 1917’de Kudüs’e giriyor. Ay-yıldızlı hükümet konağına henüz İngiliz bayrağı çekilmemiş.

1896’da politik Siyonizmin kurucusu sayılan Theodor Herzl, Yahudi Devleti kitabını yayımladı ve Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması düşüncesini ortaya attı. Kıtanın en antisemit ülkesi Rusya olmakla birlikte, tüm Avrupa’da Yahudi düşmanlığı yükselişteydi. Siyonizm böyle bir iklimde, yaşadıkları ülkelerin parçası olamayacaklarını kesin olarak anlayan Avrupalı Yahudiler arasında kısa sürede yayıldı.

İsrail’in kuruluş öyküsündeki ilk büyük dönemeç, 1897’de Basel’de 17 ülkeden 204 katılımcıyla toplanan 1. Siyonist Kongresi’nde Dünya Siyonist Teşkilatı’nın kurulmasına ve bunun Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulması için faaliyet göstermesine karar verilmesiydi. Sonraki kongrelerde Filistin’de kurulacak Yahudi yerleşimleri için para toplayacak bir vakıf kuruldu; toprak satın almak üzere Yahudi Ulusal Fonu oluşturuldu.

KapakDosyasi_Murat-3
Politik Siyonizmin kurucusu Theodor Herzl.

Londra’da yayımlanan aylık dergi New Liberal Review ’da Aralık 1901’de çıkan Israel Zangwill imzalı “Filistin’e Dönüş” başlıklı yazıdaki şu cümle, kısa sürede siyonistlerin sloganı haline geldi: “Filistin halkı olmayan bir ülke, Yahudiler ülkesi olmayan bir halktır; halksız ülkeyi, ülkesiz halka verin” (Zangwill sonradan ana akım siyonist hareketten ayrıldı, 1905’te ortaya atılan ve sonraki siyonist kongresinde tartışılıp reddedilen, “Yahudi devleti Uganda’da kurulsun” önerisini savundu).

Theodor Herzl, Yahudilerin Filistin’e toplu halde göçedebilmesi için girişimlerde bulunmak üzere 1896’dan itibaren dört defa İstanbul’a geldi, 19 Mayıs 1901’deki üçüncü seyahatinde Padişah 2. Abdülhamid’in huzuruna kabul edildi. Herzl’in yerleşim izni istediği yer Hayfa ve civarıydı. Bu istek farklı sebeplerle kabul edilmese de bireysel olarak göç edenlere çeşitli kolaylıklar sağlandı. Arap nüfusun yaklaşık 500 bin olduğu 1903’e kadar 25 bin Yahudi’nin göç ettiği Filistin’e, 1904-14 arasında 40 bin Yahudi daha yerleşti.

Siyonist kongrelerinde alınan karar gereği Filistin’den toprak alımı da sürüyordu. Topraklarını satanların çoğu Filistin’de yaşamayan ama padişah nazarındaki ayrıcalıklı konumları sayesinde bölgede büyük arazi sahibi olanlar ya da Filistin’de Osmanlı Devleti’nin üst düzey görevlisi olarak bulunup toprak edinenlerdi. Zaten sıradan Filistinli Araplar böyle büyük arazilere sahip değillerdi.

1914’te 1. Savaş patlamadan hemen önce Osmanlı hükümeti siyonistlere sağlanan bütün kolaylıkları devreden çıkarttı, toprak satışı durduruldu. Savaşın sürdüğü 31 Ekim 1917’de Birleşik Krallık Hükümeti, Filistin’de bir Yahudi yurdunun kurulmasına destek verme kararı aldı. Dışişleri Bakanı Arthur Balfour, kararı 2 Kasım 1917’de Büyük Britanya Yahudilerinin sözcüsü durumundaki Baron Rothschild’a yazdığı mektupla duyurdu. “Balfour Bildirisi” olarak adlandırılan hükümet kararı, İsrail’in kuruluş öyküsünde Dünya Siyonist Örgütü’nün kurulmasından sonraki ikinci en önemli dönemeçti. 1 hafta içinde Filistin’de 1516’dan beri süren Osmanlı egemenliği sonra erecek, savaşın bittiği 1918’de İngiliz işgal dönemi başlayacaktı.

KapakDosyasi_Murat-4
Tel Aviv’de toplanan Yahudi Ulusal Konseyi, İsrail devletinin kurulduğunu ilan etmiş, millî marşları Hatikvah’yı söylüyor. 14 Mayıs 1948.

1920’de Milletler Cemiyeti, Filistin’i resmen Britanya mandasına bıraktı. İngilizler, artık 80 bin civarında Yahudi’nin yaşadığı bu topraklarda Yahudilerin de içinde olduğu bir devlet kurma hakkını sağlamakla görevlendirildi. Ancak bu yapılırken Balfour Bildirisi’nde de vurgulandığı gibi diğer toplulukların hak ve özgürlüklerine zarar verilmeyecekti. O yıllarda kurulmasından söz edilen, Araplarla Yahudilerin birlikte yaşayacakları bir devletti.

KapakDosyasi_Murat-5
Aşırı sağcı Siyonist paramiliter örgüt Irgun üyeleri atış taliminde, yıl 1947.

Savaş yıllarında durma noktasına gelen göç 1920’lerden itibaren yeniden hızlandı. 1922-1936 yılları arasında 300 bin Yahudi daha Filistin topraklarına yerleşti. Göç hızlandıkça Arapların tepkisi arttı; anlaşmazlık düşmanlığa dönüştü. 1929’da Ağlama Duvarı anlaşmazlığı nedeniyle başlayan çatışmalarda yüzlerce Arap ve Yahudi hayatını kaybetti. Arapların çoğu Britanya askerleri tarafından, Yahudilerin çoğu Araplar tarafından öldürülmüştü.

1930’da İzzeddin el-Kassam önderliğindeki Araplar hem Britanya güçlerine hem de Yahudi sivillere yönelik silahlı eylemlere başlarken, siyonistler de kurdukları paramiliter örgütlerin eylemleriyle hem manda yönetimini hem de Arapları hedefliyordu. Hitler’in 1933’te iktidara gelmesinden sonra iyice şiddetlenen antisemitizm nedeniyle Avrupa’dan ayrılmak zorunda kalan Yahudilerin bir bölümü de Filistin’e yerleşiyordu. Arapların Yahudi göçüne tepkisi 1936’daki genel grev ve üç yıla yayılan ayaklanmaya dönüştü. Bu dönemde şiddetlenen çatışmalar ve başta aşırı sağcı Irgun olmak üzere siyonist örgütlerin kullandığı ölçüsüz şiddet, sorunu iyice içinden çıkılmaz hale getirecekti.

Amerikalı Yahudi tarihçi Norman G. Finkelstein, Beyond Chutzpah (2005) adlı kitabında 1920-1948 arasında siyasi yelpazedeki tüm siyonist hareketlerin sivilleri hedef aldığını yazar. 1936-39 yıllarında aşırı Sağcı siyonist paramiliter örgüt Irgun’un “dizginlenemez şekilde terör uyguladığını”, “yaşlıları, kadınları ve çocukları ayrım gözetmeden topluca öldürdüğünü” yazan Finkelstein’a göre Solcu siyonistlerin şiddete yaklaşımı Irgun’dan “daha medeni” olmakla birlikte birçok bakımdan farklı değildi.

1920’lerde iki toplumlu tek devlet kurma fikrini ortaya atan İngilizler, 1930’ların ikinci yarısından itibaren iki ayrı devlet düşüncesini savunmaya başlamışlardı. Filistin toprakları İngilizler için eskisinden daha önemli bir hale gelmişti; zira Musul ve Kerkük petrollerini Akdeniz’e taşımak için günümüzde İsrail’in önemli bir liman kenti olan Hayfa’yı stratejik bir nokta olarak seçerek 1934’te bir rafineri yapmışlardı. İki devletli çözüm olursa çatışmalar biter ve petrol yolu daha rahat güvence altına alınabilirdi. Ancak 1937’de yaptıkları iki ayrı devlet kurulması önerisine Araplar karşı çıkınca proje rafa kaldırıldı.

İki devlet fikri, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra uğradıkları büyük soykırım sonucu Yahudilerin kitleler halinde siyonizmi benimseyip Filistin’e göç etmesinden sonra yeniden gündeme gelecekti.

KapakDosyasi_Murat-6
1948 savaşında İsrail ordusuna esir düşen Arap askerler.

1947’ye gelindiğinde Filistin nüfusunun 3’te 1’i Yahudilerden oluşuyordu. Toprakların ise yalnızca yüzde 6’sı Yahudilerin elindeydi. Britanya, 1920’den beri yönettiği Filistin topraklarındaki sorunu çözme işini o yıl Birleşmiş Milletler’e devretti. BM çatısı altında kurulan özel komite, bölgeyi Arap ve Yahudi devletleri arasında bölmeyi önerdi. Komitenin planı Filistin’in yüzde 56’sını Yahudi devletine, yüzde 44’ünü de Arap devletine bırakıyordu. Kudüs ise iki tarafın da başkent kuramayacakları, BM denetiminde bir bölge olacaktı. Paylaşım planı 29 Kasım 1947’de BM Genel Kurulu’nda 33 ülkenin kabul, 13 ülkenin ret, 10 ülkenin çekimser oylarıyla kabul edildi.

KapakDosyasi_Murat-7
700 binden fazla Filistinli Arap 1948 savaşından sonra topraklarından kovulup mülteci durumuna düştü.

Yahudilerin kabul edip Arapların reddettiği plan hiçbir zaman hayata geçirilemeyecek, barışı sağlaması düşünülen plan tam tersi etki yapacaktı. Irgun ve diğer siyonist paramiliter örgütler İngilizlere yönelik saldırıları arttırırken, “temizlik operasyonu” adını verdikleri saldırılarla Arap köylerinde de katliama giriştiler.

İngiliz kamuoyu da giderek artan asker kayıpları nedeniyle ülkelerinin Filistin’deki varlığını sorgulamaya başlamıştı. Araplarla Yahudiler arasında çıkacak büyük bir savaşın kaçınılmaz olduğu anlaşılıyordu.

14 Mayıs 1948’de, radikal örgütlerin aksine ılımlı görüşleriyle tanınan siyonist lider David Ben- Gurion İsrail’in bağımsızlığını ilan etti, manda dönemi sona erdi. Ertesi gün, uzun zamandır savaşa hazırlanan Arap koalisyonunu oluşturan Mısır, Suriye, Ürdün, Suudi Arabistan, Irak ve Lübnan, İsrail’e savaş ilan etti.

Nisan 1949’daki ateşkese kadar süren savaşın sonunda İsrail, 1947 BM planında yüzde 56’sını alması öngörülen Filistin topraklarının yüzde 78’ini ele geçirdi. Gazze Şeridi Mısır’ın, Batı Şeria Ürdün’ün denetimine bırakıldı. Yaşadığı yerleri terket-mek zorunda kalan yaklaşık 700 binden fazla Filistinli, Ürdün, Lübnan, Suriye, Gazze Şeridi ve Batı Şeria’daki mülteci kamplarında yaşamaya başladı. Bugün hala faaliyette olan ve Uluslararası Af Örgütü rakamlarına göre 5 milyondan fazla Filistinli Arap’ın yaşamak zorunda kaldığı 59 mülteci kampından 53’ü 1949-1950 döneminde açıldı. ■