Bahâ Tevfik’in 1912’de “gençleri muasırlaştırmak” için çıkardığı Yirminci Asırda Zekâ dergisi, ilklerin dergisidir. Kadın resimleri, hatta “nü”ler Türk basınında ilk defa burada yer alır. Materyalist ve anarşist değerler ilk defa dile getirilir. 34 sayı çıkan Zekâ’daki fotoğraf, çizim ve yazılar, teknik ve tasarım olarak da döneminin çok ötesinde örnekler barındırır.
Batı felsefesinin, ateizmin ve bilimsel anarşizmin ateşli bir temsilcisi olan Bahâ Tevfik (1884-1914) felsefeci Ahmed Nebil’le birlikte 1910’da Tecedüdd-i İlmî ve Felsefi Kütübhanesi’ni kurmuş, Nietzsche, Darwin ve Ludwig Büchner’i, feminizm ve anarşizm konusunda ilk kitapları Türkçeye çevirip basmaya başlamıştır. Felsefe Mecmuası (1910) ve Piyano Dergisi’ni (1910) çıkaran Bahâ Tevfik, 1912’de Yirminci Asırda Zekâ ismiyle yeni bir fikir ve aktüalite dergisi kurmuştur. Dergi, 2. Meşrutiyet’in hâlâ sürmekte olan özgürlük havası ve Bahâ Tevfik’in cesur liberal fikirlerinin etkisiyle öncü işler başaracaktır.
İlk sayısı 5 Mart 1328 (18 Mart 1912) tarihinde çıkan Yirminci Asırda Zekâ’nın lejandı şöyledir: “Felsefi, ilmî, edebî her türlü terakki (ilerleme) ve teceddütlerden (yenilik) bahis, gençlerin yirminci asra layık içtimai ve siyasi bir terbiye almalarına hadim on beş günlük gazetedir”.
34 sayı çıkacak derginin yayın kadrosunda yazılarıyla Bahâ Tevfik, Ahmed Nebil, Ahmet Rıfkı, F. İkbal, Fikri Tevfik, Ömer Seyfeddin, Kemâl Emin, Hüseyin Kâmi ve Suphi Edhem isimleri öne çıkar. Derginin hem ilk hem çoğu sayısında, bir dış bir de iç olmak üzere iki ayrı kapak vardır.
5 MART 1912
İlk sayı: 20. asırda zarafet
Derginin ilk sayısının kapağı, yayın serüveni boyunca izleyeceği yörüngeye dair de bir mesajdır. İlk sayının dış kapağında sokakta, hayatın içinde modern elbiseleriyle Osmanlı hanımları yer alır: “Yirminci asırda zarafet. Bu resim zarif ediplerimizden İzzet Melih Bey tarafından İllüstrasyon gazetesine gönderilen vesikalar üzerine tertib olunmuş latif bir tablodur. Kıymetine mebni karilerimize takdim ediyoruz” (Aynı kapak resmi yine aynı yıl çıkan Kehkeşan Mecmuası’nın 8 Eylül 1328 (21 Eylül 1912) tarihli 1. sayısında Yirminci Asırda Zekâ’ya atıf yaparak ve arkadaki iki peçeli hanımefendi fotoğraftan çıkarılarak şu altyazı ile yayımlanmıştır: “Yirminci asırda çarşaf modası”)
Yirminci Asırda Zekâ’nın ilk sayısının iç kapak resminde de bir Batılı hanım yer alır: “Fransa başvekilinin zevcesi ve meşhur edibe Madam Raymond Poincaré”.
Derginin ilk sayısı şu satırlara başlar: “Meslek: Ey kari! (okuyucu) Mesleğim senin hoşuna gitmektir… Zekâ”.
1 NİSAN 1912
Kuzey kutbunun keşfi
1 Nisan 1912 tarihli 2. sayının dış kapağında zarif bir kadın fotoğrafı yer alır: “Zarif bir tuvalet. Bugünlerde Paris şatolarında büyük bir şöhret kazanan Matmazel Eyuvannima”. İç kapakta ise o dönem dünyadaki bir keşfi duyuran fotoğraf okuyucuya sunulur: “Kutb-ı Cenubi’nin Keşfi: Amundsen kutb-ı cenubi noktasında irtifa eylerken”.
29 NİSAN 1912
Hanımlara mahsus
Her sayıda Bahâ Tevfik “Felsefiyat” köşesiyle, Hüseyin Kâmi “İçtimaiyat” köşesiyle yer almıştır. Derginin 3. sayısında F. İkbal Hanım dergi kadrosuna dahil olmuş ve “Hanımlara Mahsus” köşesiyle güzelleşmek sanatının anlatıldığı modadan ve adab-ı muaşeretten bahsetmiştir. Derginin 29 Nisan 1912 tarihli 4. sayısının dış kapağında omuzları açık elbisesi ve kolyesiyle hoş bir kadın yer alıır: “Tablo: Alem-i manevinin saha-i maddiyatta tecellisi”.
29 NİSAN 1912
Titanic faciası üzerine
sayının iç kapağında ise o haftanın ve yılın en önemli olayı vardır: 14 Nisan 1912’de, yolculuğunun dördüncü gününde Atlantik Okyanusu’nda bir buz dağına çarparak batan Titanic. Dergi kapağındaki yazı şöyledir: “Geçen hafta New York’a giderken yolda bir cümudiye (buz dağı) ile müsademe ederek (çarpışarak) garkolan (batan) ve iki bini mütecaviz (aşan) yolcu ve müstahdeminden (çalışanından) 1.635’i telef olan Titanic vapuru Southampton limanından çıkarken. Sağda görülen, geminin kaptanı Smittir ki (Edward John Smith) telef olmuştur. Soldaki haritanın yıldızı mahall-i kazayı göstermektedir”.
13 MAYIS 1912
Çanakkale’yi geçemeyen İtalyanlar
13 Mayıs 1912 tarihli 5. sayının iç kapağında Çanakkale Boğazı’nın kuşbakışı bir fotoğrafı vardır. Trablusgarp’ta direnişini sürdüren Osmanlı Devleti’ni barışa zorlamak için 18 Nisan 1912 tarihinde Çanakkale Boğazı’na taarruz eden İtalyan donanması başarısız olmuş, iç kapak fotoğrafının altında şu ifadelere yer verilmiştir: “Çanakkale Boğazı’nın kuşbakışı alınmış bir haritası. Bu haritada flamalar ve torpil hatları pek vazıh (açık) bir surette görünmektedir. Sağdaki ve soldaki haritalarda daha ziyade tadilat (değişiklik) vardır”.
27 MAYIS 1912
Türk basınında ilk ‘nü’
Derginin 27 Mayıs 1912 tarihli 6. sayısının iç sayfasında Türk basın tarihinde bir ilk vardır. Mecmualardaki bir tabu, ismi konulmamış bir yasak yıkılmaktadır. Bilinen ilk “nü” kadın resmi Bahâ Tevfik tarafından derginin 85. sayfasında göğüsleri açık bir Margret tablosu olarak yayımlanır. Kucağında bebeğini taşıyan ve sol göğsü açık tablonun altında şöyle yazar: “Margret cehenneminde. Ölür içinde”. Derginin iç sayfalarında ilk defa kullanılan “nü” resimler, ilerleyen sayılarda bu defa kendini yine bir ilk olarak kapakta da gösterecektir.
Yine 6. sayının 97. sayfasında, “Muaşeret edeblerinden” başlığıyla, bir erkek tarafından bir kadının elinin nasıl öpüleceğini anlatan fotoğraflı bölüm bulunur. İlk fotoğrafın altında: “Bir kadının eli nasıl öpülür?”, ikinci fotoğrafın altında: “Yukarıdaki şekil mezmum (ayıp). Aşağıdaki şekil makbuldür” yazar.
15 EYLÜL 1912
Korsesiz korse reklamı!
sayının 248 sayfa numaralı iç sayfasında bir korse reklamı vardır. Korse reklamındaki kadın bir gülümseme ve açık göğüsleriyle arz-ı endam etmektedir. Bu kez bir tablo değil de bir korse reklamında ilk defa bir kadın göğüsleri açık olarak bir mecmuada yer alır. Fotoğraf ve fotoğraf altında korsenin değil de, korsenin etkilerinin gösterilip izah edilmesi ilginçtir: “Korsenin vücuda bahşettiği şekl-i zarif (korseler hakkında yazılacak bir mütalaa münasebetiyle)”.
30 EYLÜL 1912
Kapakta ilk ‘açık’ kolaj
15. sayının dış kapağında bir kadın portresi, “Tablo: Nafiz nazarlar” altbaşlığıyla verilmiştir. İç kapakta ise o güne dek ilk defa bir kadın fotoğrafı, sansürsüz olarak açık göğüsleriyle eski harfli Türkçe bir mecmuada kapaktan yer almaktadır. 5 farklı pozuyla ve açık göğüsleriyle kolaj yapılan kapağın altında: “Bir hüsnün safahat-ı muhtelifesi” (Bir güzelliğin çeşitli evreleri) yazmaktadır. Bahâ Tevfik, Yirminci Asırda Zekâ’nın iç sayfalarında başlattığı “nü” kadın fotoğrafı kullanımını sonunda derginin kapağında da denemiş ve tarihe geçmiştir.
Cemil Meriç 1974’te yayımlanan Bu Ülke kitabında Bahâ Tevfik’in zamanı için öncü, ilk ve ayrıksı yayıncılığını şöyle eleştirecektir: “Bahâ Tevfik, dalâlet (şaşırmışlık, sapıtmışlık) ordusunun üçüncü gönüllüsü. İdrâkinin kapılarını her millî değere taassubla kapayan bir maddeci yazar, Batı’nın en hâyîde (müptezel olmuş, ayağa düşmüş söz) yalanlarını ilmin son sözü olarak sergiler”.
14 EKİM 1914
Savaş, umut, umutsuzluk
3 Ekim 1912’de Balkan Savaşları’nın başlaması üzerine tüm yurtta seferberlik ilan edilmiş ve dergi 14 Ekim 1912’de çıkan Nâzım Paşa kapaklı 16. sayısından sonra yayınına 1 seneden fazla ara vermek zorunda kalmıştır. Yirminci Asırda Zekâ’nın 17. sayısı 5 Şubat 1914’te çıkabilmiş, derginin ismi Zekâ olarak kısalmış, logonun arka planındaki düz zemin de değişerek denizde doğan bir güneşe dönüşmüştür.
Her ne kadar Zekâ logosunun arka fonunda doğan bir güneşle umutlar yeşertilmeye çalışılsa da, Balkan Savaşı kaybedilmiştir; yenik ve morali bozuk bir ülkenin ruh hâlinden dergi de payına düşeni alacaktır. Artık kapakta ve iç sayfalarda generallere, kumandanlara, ciddi ülke meselelerine daha fazla yer ayrılmaya başlanır.
12 ŞUBAT 1914
Ömer Seyfettin’den hikaye
Derginin 18. sayısında, Ömer Seyfettin’in “Gurultu” isimli küçük hikayesi ilgi çekicidir. İlk defa Zekâ’da yayımlanan hikayeden bir kesit şöyledir: “Muallim diğer genç ve bizden iştihalı bir mümeyyizle (sınav öğretmeni) şişman, cesur, şen ve serbest talebesini istintat ediyor, siyah tahtaya: ‘Gargouille, Gargouillement, Gargouiller, Gargouillis’ diye yazdığı şeylerin manasını soruyor, misaller getiriyordu. Konuştuğum mümeyyizin yüzü ölümü hatırlatacak kadar kansız, yanakları çökük, ağzı renksizdi. Esvapları temiz ve mükemmel olmasa, aylarca aç kalmış, bir yiyecek ekmek bulamamış bir fakir sanılacaktı. Devam ediyordu:
– Evet, bundan başka da her kelime herkeste ayrı ve hususî bir fikir, bir hatıra yaşatır. Ve öyle kelimeler vardır ki bir adam için bütün bir tarih, bütün bir hayat, bütün bir timsaldir.
– Ne gibi? diye sordum.
– Nasıl anlatayım, dedi. Mesela şu tahtada gördüğünüz ‘Gargouillement’kelimesi yok mu? Bana kırık, sefil, parasız ve yorgun hayatımın bütün felaketlerini bir anda hatırlatır. Bu kelimeyi işitince derin bir yeis, tarif olunmaz bir heyecan, anlatılmaz bir elem duyarım.
Gülümsedim:
– Mübalağa, mübalağa… Kime olursa olsun ‘gurultu’ kelimesi manasından başka ne hatırlatabilir?”
26 ŞUBAT 1914
Genç Muhsin Ertuğrul’un ortaya çıkışı
Zekâ’nın 20. sayısında dergi lejandının sol köşesi şöyle değişmiştir: “Zekâ, Türk gençlerini muasırlaştırmaya çalışır”. 28. sayıda ise 22 yaşındaki genç bir tiyatrocunun doğuşu müjdelenir. İsmi Türk tiyatrosuyla anılacak bu genç oyuncu, Müfid Ratip Bey tarafından çevrilen Fahişe adlı oyunda rol alan Muhsin Ertuğrul’dan başkası değildir. Oyundaki gencin performansı şöyle değerlendirilmiştir: “Pol rolünü oynayan gence dahi biraz daha tabii olmasını tavsiye ederiz. Ertuğrul Muhsin Bey’in bu ilk teşebbüsü, bütün hatalarına ve dekor noksanlarına rağmen şayan-ı tebriktir”. Muhsin Ertuğrul o sırada henüz 22 yaşındadır.
30 NİSAN 1914
‘4 paşalar’ geçidi
30 Nisan 1914 tarihli 29. sayının kapağında Enver Paşa vardır: “Ordumuzu büyük bir faaliyetle tensik ve yeniden tanzime muvaffak olan harbiye nazırımız Enver Paşa Hazretleri”. 7 Mayıs 1914 tarihli 30. sayının kapağında ise bu defa Talat Paşa görülür: “Genç Türkiye’nin faal ve azimkar dahiliye nazırı Muhterem Talat Beyefendi Hazretleri”. Devlet erkanının önemli isimlerine kapakta yer verme durumu 18 Mayıs 1914 tarihli 31. Sayıda Cavit Bey’le devam etmiştir: “Faal ve muvaffakiyetli Maliye Nazırı Muhterem Cavit Beyefendi Hazretleri”. 4 Haziran 1914 tarihli 32. sayıda ise Cemal Paşa yer alır: “Faal ve metin Bahriye Nazırı Cemal Paşa Hazretleri”.
18 MAYIS 1914
Bahâ Tevfik’in talihsiz ölümü
Bahâ Tevfik, 15 Mayıs 1914’te geç kalındığı kaydedilen bir apandist patlaması sonucu 30 yaşında, genç ve üretken çağında vefat etmiştir. Derginin 18 Mayıs 1914 tarihli 31. sayısında, iç sayfada yer verilen portresinin altında ölüm haberi şöyle duyurulmuştur: “Sermuharririmiz Baha Tevfik Bey merhum, bundan onbeş gün mukaddem hastalanarak, görülen lüzum üzerine karaciğerinde bir ameliyat-ı cerrahiye icra edildiği halde şifayab olamayıp evvelki gün irtihal-i dar-ı beka eylemiştir (rahmetüllahi aleyh)”.
4 Haziran 1914 tarihli 32. sayıda ise Bahâ Tevfik’in ardından en yakın arkadaşları görüşlerini yazmıştır. Ömer Seyfeddin şöyle yazacaktır: “Çok çalışkandı. Çok zekiydi. Fakat gayesizdi. Ey gençler! Onun yorulmak bilmez çalışkanlığını seviniz! Fakat sakın gayesizliğini taklit etmeyiniz. Çünkü asrımız milliyet ve fayda asrıdır”.
Aka Gündüz ona olan vefasızlıktan dem vurmaktadır: “Zavallı Bahâ’yı kadirşinas bir-iki arkadaşla masum beş-on mektep çocuğu gömdü. Az kalsın musalla üstünde yapyalnız kalacaktı…”
Yakın dostu-fikirdaşı Suphi Edhem ise şöyle yazacaktır: “Baha’nın üfûlü (ölümü) bana hayatta ihtimal veremediğim birçok hakikatleri daha öğretti. İnsanların vefadaki ihmallerini, nisyanlarını, her şeylerini müsamaha edeceğim. Fakat muhitimizin zekâya, ceht ve ikdama, bilhassa diğerlerini yükseltmek için şebab-ı ömrünü tebah edercesine çalışan zatlara karşı izhar etmekte olduğu bu kayıtsızlığı hiçbir vakit unutamayacağım”.
Zekâ, Bahâ Tevfik’i iç sayfalarda iki haberle anmış, talihsiz ölümünün ardından yayınına daha fazla devam edemeyerek 2 Temmuz 1914 tarihli 34. sayısıyla yayınına son vermiştir.