Kiev Devleti’nin mirası, yanyana ama ayrı iki halk: Ukrayna ve Rusya… Ekim Devrimi sonrasında Ukrayna göreli bağımsızlığını kaybedecek; Stalin’in merkeziyetçi politikaları onları kitlesel olarak açlığa, toplama kamplarına mahkum edecekti. 2013 “Meydan Olayları”yla alevlenen ve bugüne dek süren “düşük yoğunluklu çatışma”nın radyografisi…
Batı Avrupa, üç aşağı beş yukarı Batı Roma İmparatorluğu’nu yeniden kurmayı hayal eden Şarlman (Charlemagne) İmparatorluğu’nun ürünü iken; Batı ve Güney Slavlarından farklı olarak Doğu Slavları veya geniş anlamıyla Rus dünyası da Kiev Rusya’sı veya Kiev Devleti’nin bir ürünüdür. Vareg kökenli (İskandinavyalı) silahlı tacirlerin nehirler boyunca uzanan orman halklarıyla birleşmesinden oluşan bu amalgamdan, zamanla Doğu Slavlarının bugün Rusya, Ukrayna ve Belarus’daki üç ulusu çıkacaktır.
Kiev Devleti’nin idari ve kültürel inşaında belirleyici unsur ise tıpkı Bulgaristan ve Sırbistan’da olduğu gibi ona din, kilise ve yazı verecek olan Kostanniyye’deki Doğu Roma İmparatorluğu olacaktır. Polonya ve Macaristan’ın Katolik inancına bağlanmalarıyla, 988’de Rusya da Ortodoks inancını seçti (Alkol almak Rusların “neşesi” olduğu için alkolü yasaklayan İslâm’ı; yenik bir kavmin dini olduğu için de Museviliği seçmedikleri söylenir!) Kiev bu evrenin merkezi ve geniş anlamıyla beşiği idi. 10. ve 11. yüzyıllarda Bizans’tan sonra Avrupa’nın en engin ve güçlü devletiydi bu oluşum.
11. yüzyılda Bilge Yaroslav döneminde Baltık Denizi’nden Karadeniz’e uzanan geniş bir alanda güçlenen devletin kanunları belirlenmiş; Kiev’de ünlü Ayasofya katedrali inşa edilmiş; hukuk, eğitim, mimaride önemli gelişmeler gerçekleştirilmişti. Hatta Fransa kralına gelin verilerek Batı Avrupa ile de ilişkiye geçilmiştir.
Ancak 12. yüzyılda rakipler arasındaki yerel çatışmaların patlak vermesiyle ülke zayıflamış; ardından Kumanların ve Moğolların baskısı ile bölgede onların egemenliği altında bir çöküş yaşanmış; yerel halk Polonya, Macaristan gibi ülkelere kaçmıştır.
14. yüzyıl boyunca Polonya ve Litvanyalılar, Moğollarla savaşırlar ve Ukrayna’nın kuzeydoğusunun tamamı, 1362’de Kiev’i ilhak eden bu güçlerin eline geçer. Altın Ordalı Tatarlar stepleri ve Kırım’ı ellerinde tutarken, 1382-84 arasında Litvanyalılar Kiev çevresindeki bölgeyi nüfuzları altına alıp Karadeniz’e inerler: Polonya ise Galiçya ve bugünkü Moldavya’da hükmünü sürdürür.
Kuzeydoğu bölgelerinde Ukraynalılar dışında Polonyalılar, Moldavyalılar, Almanlar, Ermeniler, Yahudiler ve Ruslar da bulunmaktaydı. Tatarlar nüfuz kaybettikçe buralardaki Ukrayna soyluları Polonya kültürünün etkisinde kaldılar. Batı bölgesinde Polonya hukuku 1434’te geçerli oldu. Ortodoksluğa belli bir hoşgörü gösterilse de bu bölgede Katoliklik yaygınlaştı.
1240’ta Kiev’in yıkılmasıyla sonuçlanan Moğol istilası, bozkırdaki göçebeler ile yerleşikler arasında önemli gerilimlere yol açmış ve bu büyük çaptaki ilk devlet oluşumu girişiminde toplumsal bunalımlar başgöstermiştir. Devlet, izleri bugüne kadar görülebilecek şekilde soyluların çıkarına çözülmüş, köylü ayaklanmaları da yeni bir evreye işaret etmiştir. Böylece eski Kiev devletinin ardından bir dizi devlet oluşmaya başlamıştır.
13. ve 16. yüzyıllar arasında Kiev Devleti’nin mirası üzerinde üç Ortodoks halk ve üç dil şekillenir: Kuzeydoğuda Ruslar; Polonya-Litvanya bölgesinde Belaruslar ve 16. yüzyılda belirgin bir biçimde Polonya’nın egemenliğinde olan güney Ukraynalılar.
Bu üçlünün arasında Ukrayna’ya denk gelen ise “Kozak Cumhuriyeti”dir. Polonya ve Litvanya’nın ortak egemenliğinden kaçan; özgürlük peşinde, serfliğe ve toprağa bağlılığa karşı çıkan göçebe halkların oluşturduğu Kozaklar, Orta Asya ve Doğu Avrupa tarihiyle tezat bir konumdaydılar. Bir tür parlamenter yönetim oluşturan Zaporojya Kozakları, siyasi ve askerî bir güç olarak 16-18. yüzyılda Polonya-Litvanya Birliği’ne, Çarlığa ve Kırım Hanlığı’na karşı mücadele ettiler (Nikolay Gogol, filme de çekilen ünlü romanı Taras Bulba’da (1835) 16. yüzyılda Zaporojya Kozaklarının Lehistan’a karşı mücadelesini anlatır).
Zaporojya Kozakları Leh soylularıyla çatışmalarında, onların büyük arazilerin yönetimini devrettikleri Yahudileri hedef aldı. Kozak şefleri (Hetmanlar) köylülerin öfkesini yüzyıllardır Doğu Avrupa’da bulunan Eşkenazi Yahudi halkına yöneltti. Binlerce Yahudi katledildi. Bu çatışma ve katliamlar soyluluğu ortadan kaldıramadı ancak Rus-Leh Yahudiliği kısa zaman sonra bu hadiselerin de etkisiyle Sabatay Levi’nin mesyanik hareketinden derinden etkilendi.
Ortodoks Kilisesi’ni muhafaza etme ve soylularla serfler arasındaki toplumsal ilişkiyi değiştiremeyen Zaporojya şefleri, Moskova’daki çar ile ittifak kurmaya karar verdi. 1654’te yapılan anlaşmadan sonra Büyük Petro bozkır Rusyası’ndan daha gelişkin bir devlet kurmaya başladı. Ukrayna, henüz Kırım’a ve güney ötesindeki bozkırlara ulaşamamış olan Rusya’nın bir parçası oldu.
Rusya’nın Büyük Petro’dan sonraki kurucusu diyebileceğimiz 2. Yekaterina’nın dönemi yayılma açısından belirleyici oldu. Bölgesel nüfuzlar kırılırken 1775’te Rusya tarihindeki en büyük köylü ayaklanması olan efsanevi Pugaçov ayaklanması başgösterdi ve kanlı şekilde ezildi. Rusya sıcak denizlere indi ve Karadeniz’den boğazları geçerek 1771’de Mısır’a ulaştı. Aynı dönemde Kırım’ın bağımsızlığını kabul eden Küçük Kaynarca Antlaşması (1774) imzalandı. Osmanlılara bağlı Kırım Tatar Hanlığı, böylece fiilen Rusya’ya bağlanmış oldu.
1783’te Kırım Tatar balıkçı köyü Akyar’da, zamanına göre modern bir askerî kent kurulur: Sivastopol. Öte yandan Lehistan’ın paylaşılması da 1795’te tamamlanır.
Leh soylularının Ukraynalı köylüleri yönettiği Galiçya Avusturya’ya kalır.
19. yüzyıl boyunca güneydeki bozkırlara tarımsal yerleşimler, büyük tahıl alanlarının açılması devam eder. Kırım Savaşı’nın ardından 1861’de serflik kaldırılır. 1794-1800’de Hacıbey üzerinde Odessa limanının inşaıyla Ukrayna Avrupa’nın, hatta dünyanın tahıl ambarı haline gelir.
Ukraynalı demek buğday üreticisi demekti; köylülük de bu kimliğin temeliydi. Ancak bu köylülük, gündelikçi olarak çalışan, gezgin tarım işçilerinden oluşan hayli proleterleşmiş bir köylülüktü. Kentler ise daha ziyade Rus ve Yahudilerin mekanıydı. (Yidiş köyleri de Ukrayna’da yaygındı). 19. yüzyıl sonunda beliren işçi sınıfı, madenci ve demiryolcularıyla “Rus” olmaktan çok “Rusça konuşan” bir sınıftı. Bu proletaryanın ulusal duyarlılığı zayıftı ve 20. yüzyıl başında ülke devrimci bir dalgaya girdiğinde, içerisinde imparatorluğun bütün milletlerden unsurları vardı.
Öte yandan 19. yüzyıl ilk yarısında Taras Şevçenko ve sonra da İvan Franko gibi ozanların başını çektiği sınırlı bir aydın kesimi bu köylülüğe bir milliyet giydirmeye yöneldi. Bunların sayesinde edebî ve ulusal bir dil gelişti.
Yüzyılın ikinci yarısında, 1863 Leh ayaklanmasının bastırılmasından sonra gizli örgütlenmeler peydahlandı. Rusya’daki popülist (Narodnik) hareketin etkisi yaygınlaştı. Ukrayna’nın bağımsızlığı veya özerkliği Rusya’daki entelijansiya arasında kabul gördü. Rusya’daki gelişmelere paralel örgütlenmelerin yanısıra 1905’ten itibaren Radikal Demokratik Parti ve Ukrayna Sosyal Demokrat İşçi Partisi güçlemdi; güneydoğuda Nestor Mahno’nun aralarından sivrileceği anarşist hareket belirdi.
1917 Devrimi yalnızca Rus değildi, diğerlerinin yanında Ukrayna da devrimin ve ardından içsavaşın önemli merkezlerinden biriydi. 1905’den itibaren Ukrayna’da iki akım özellikle öne çıktı: Rus popülizminden etkilenen Radikal Demokratik Parti ve ağırlıklı olan Ukrayna Sosyal Demokrat İşçi Partisi (ülkenin güneydoğusunda ise ilerde Nestor Mahno’nun önderlik edeceği anarşist-komünist hareket).
1917 Devrimi eşiğinde Ukrayna milliyetçiliği toprağa, dile ve halka dayanan bir akım iken demokratik-devrimci bir milliyetçilik haline gelerek çokkavimli bir yöneliş kazandı. Bu evrim daha ziyade kiliseye bağlı olan Avusturya Ukraynası’ndan tamamıyla farklıydı. Galiçya’da ise Ukrayna Komünist Partisi kurulacaktı.
Ukrayna’da devrim, hem genel oya dayanan meclis (Rada) hem de işçi sovyetlerinin gerçekleşti. Ekim Devrimi sırasında bir kısım Sosyal Demokrat, Ukrayna tarihinde simge isimlerden biri olacak gazeteci ve maceraperest Sımon Petlyura’nın yönetiminde karşı-devrim kampına geçtiler. Petlyura, Kiev’de işçi ve asker sovyeti taraftarlarının 1000’den fazlasını katletti. Bu, Ukrayna’da çok kanlı geçecek içsavaşın ilk katliamıydı. Sovyet taraftarları da Ocak-Şubat 1918’de Kiev’i ele geçirdiklerinde yüzlerce Petlyura subayını öldürecekti. Ancak Mart ayında Alman ordusunun işgali üzerine Yuri Pyatakov komutasındaki Kızıl Muhafızlar bölgeyi boşalttılar.
Bu gelişmeler Ukrayna milliyetçiliğinde yarılmaya yolaçtı; devrime karşı olanlar yabancı güçlere dayandılar. Çeteler halinde mücadele eden bu kesimler, Yahudi düşmanlığını tekrar alevlendirdiler.
1918 ilkbaharında kurulan Ukrayna Komünist Partisi, Rusya’daki partiden bağımsız değildi. Ancak bağımsızlıktan yana olan Vasil Şahray ve Serhiy Mazlah gibi komünistler, Bolşevizmin bağımsızlıkçı, köylücü ve dilinin de Ukraynaca olmadığı takdirde ülkenin felakete sürükleneceğini dile getirdiler. Onlara göre Ukrayna, devrimin Balkanlar’a ve Macaristan’a uzanan zincirinin temel halkasıydı.
Alman emperyalizmi 1917’de Skoropadski’yi başa geçirerek karşı-devrime katkıda bulundu. Ukrayna’daki Sol Sosyalist Devrimciler’in ağırlıklı bir kısmını oluşturduğu bağımsızlıkçı ve komünist siyasal güçler (Mahno dahil) ise Beyaz güçleri gerilettiler. 1919 başında Bolşeviklerin Ukrayna’yı fethi nispeten kolay olduysa, bunda yerel güçlerin desteğinin önemli bir payı vardı. Rumen asıllı, çokuluslu, Avrupa sosyalist camiasının yakından tanıdığı Hıristian Rakovski yeni yönetimin başına getirildi. İçsavaş 1920’de sona erecekti.
Bolşevikler başlangıçta, Belarusya, Ukrayna ve Rusya arasında bir birlik oluşturmaktan yanaydı; yani ne Rusya’nın genişletilmesi ne de tek bir merkezî devlet öngörülüyordu. Ancak 1920’de Polonya’nın saldırısı ve Petlyura’nın desteği “Büyük Rus şovenizmi”ni de öne çıkardı. Rusya’da kısmî pazar ekonomisinin (NEP) kabulü bahar havası estirdi ve karşı-devrimcilerle ilişkilerini kesen kesimler de yeni yönetimle çalışmaya başladı.
1923’te Ukrayna göreli bağımsızlığını kaybetti. Gevşek bir birlikten yana olan Lenin, Stalin’in merkeziyetçiliğine karşı ölüm döşeğinde mücadele etti. Lenin’in son kavgasında desteklediği Gürcü komünistlerin yanısıra Kazan Tatarı Sultan Galiyev bu merkezîleştirmenin hedefi oldular.
Aralık 1922’de Moskova’nın bastırmasıyla, Rusya, Belarusya, Transkafkasya ve Ukrayna Sosyalist Cumhuriyetleri’nin katıldığı Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği kuruldu. Tarihçi Moshe Lewin bu konuda “daha gevşek bir birlikten yana olan Lenin’in gözünde, Stalin’in projesi esas olarak eski usul bir imparatorluk otokrasisi canlandırma girişimiydi” der.
Ukrayna bundan sonraki ciddi bunalımını 20’li yılların sonundaki hızlı sanayileşme hamlesinde yaşadı. Donbas’daki madenleri ve metal sanayini besleyen Avrupa’nın en büyük hidroelektrik santrali Dinyeper üzerinde kuruldu. Sanayileşmenin finansmanı ve ülkenin beslenmesi Ukrayna’da ağır bedellere maloldu. Ukraynacanın eğitimde, kültürde öne çıkması, SSCB’nin bütünlüğüne aykırı görüldü; Rusça konuşanların ağırlığı arttırıldı.
1931-33’teki NEP döneminde başgösteren açlık kırımı (Holodomor) bütün SSCB’ye göre Ukrayna’da çok daha ağır sonuçlar verdi ve milyonlarca insan hayatını kaybetti (Bu açlık kırımı Ukrayna ile Rusya arasında bugüne kadar süren temel anlaşmazlıklardan biridir. Ukrayna bunu bir soykırım olarak nitelemekte). 1937-39’daki Stalin temizliği sırasında da milyonlarca Ukraynalı ya öldürüldü ya da “burjuva milliyetçiliği” ile suçlanarak toplama kamplarına gönderildi.
Ekim 1939’da Almanya ve Rusya, Hitler-Stalin Paktı’yla Polonya’yı paylaştıklarında buradaki Ukrayna azınlığı SSCB tarafından ilhak edildi. Haziran 1940’da, buna Romanya’dan da bir kısım eklendi.
1941 yazında Alman orduları Ukrayna’yı işgal ettiğinde, başta Stalin’in Polonya’dan ilhak ettiği kısımdakiler olmak üzere, ahalinin bir kısmı Nazileri kurtarıcı olarak karşıladı. Ancak kolektif çiftliklerin dağıtılması, kiliselerin açılmasından kısa bir süre sonra Nazi Almanyası’nın Rusya’dan beter olduğunu gören yerel halk sert bir direnişe başladı. Naziler bu direnişi bastırmak için yüzlerce köyü yaktılar ve sakinlerini öldürdüler. İşbirliği yapmayı kabul eden Ukraynalılardan Alman ordusunda gönüllü birlikler kuruldu. 1942-43’te Batı Ukrayna’da milliyetçi bir hareket, Ukrayna İsyan Ordusu (UPA) adıyla bağımsızlığa kadar Almanlara, Polonyalılara ve Ruslara karşı mücadeleyi hedefledi. Böylece neredeyse tüm ideolojiler Ukrayna’da savaşın bir tarafı oldu. Aileler parçalandı… Aynı aileden kimisi bir tarafta kimisi bir başka tarafta savaşıyordu. Alman ordusunun iki ünlü birliği (Nachtigal ve Rolands) Yahudi düşmanı Ukraynalılardan oluşurken, Auschwitz’i kurtaran Kızıl Ordu birlikleri de Ukraynalılardan oluşuyordu.
Kızıl Ordu 1944’ten itibaren Ukrayna’yı Naziler’den temizledi. Kayıplar korkunçtu: 1.5 milyonu asker olmak üzere 8 milyon Ukraynalı hayatını kaybetti!
Bağımsızlık yanlıları, özellikle ülkenin batısında 1954’e kadar silahlı bir direnişi sürdürdüler. Ukrayna 1945’te Birleşmiş Milletler’in kurucu üyesi oldu. 1954’te SSCB’nin yeni yöneticisi Hruşçov (Kruşçev), 1654’teki anlaşmanın 300. yılı vesilesiyle, çöküntü halindeki Kırım’ı Ukrayna’ya bıraktı. 1956-80 arasında Ukranya’da yeraltında bir direniş sürdü. Sürdürenler arasında 1960’da şiddetle bastırılan Ukrayna İşçi ve Köylü Birliği hareketi de bulunuyordu.
1989’da Sovyet sistemindeki “liberalleşme” dalgası, Ukrayna’da da ulusal egemenlik taleplerini öne çıkardı ve parlamento 1990’da siyasal egemenlik belgesini onayladı. Ağustos 1991’daki referandumda halkın %90’ı bağımsızlıktan yana oy kullandı. Ukrayna 1991’de Bağımsız Devletler Topluluğu üyesi oldu.
Diğer Sovyet ülkelerinde olduğu gibi Ukrayna’da da eski devlet aygıtının yöneticileri kamu varlıklarının yağmalanmasına dayanan bir zenginleşme sürecine girdiler ve siyasal partileri de bu kesimler oluşturdu. 1991 Kasım’ında seçilen Leonid Kravçuk da eski devlet aygıtının devamlılığını gösteriyordu.
1994’te Budapeşte’de ABD ve İngiltere’nin güvencesi altında Ukrayna, Belarus ve Kazakistan’ının toprak bütünlüklerinin korunması karşılığında nükleer silahlarını Rusya’ya devretmelerini öngören bir memorandum imzalandı. 1997’de Sivastopol’da, 20 yıl geçerli olmak üzere Ukrayna ile Rusya’nın ortaklaşa yürütecekleri bir “Karadeniz filosu” oluşturulması anlaşmasına varıldı. 1996’da anayasası, dili ve parasıyla kâğıt üzerinde Ukrayna’da her şey normal gözüküyordu.
90’lı yılların ortasında Ukrayna’da kitlesel yoksulluk, ekonominin her düzeyde yıkımı, nüfus kaybı ve “büyük birader” olarak kalan Rusya ile ona karşı Batı arasında alabildiğine kırılgan bir ulusal birlik sözkonusuydu.
Ukrayna 2013 sonlarından itibaren “Meydan olayları” ile yeni bir döneme girdi. Yanukoviç hükümetinin Avrupa Birliği ile anlaşmaktan cayması karşısında, iktidarın değişmesi yönünde bir kitle hareketi öne çıktı. Ukrayna’nın Rusya ile ilişkilerinde belirleyici olan ve Rusça konuşan güneydoğu bölgesi ile Kiev merkezi arasında bugüne kadar süren “düşük yoğunluklu” bir çatışma başladı.
Şubat 2014 sonunda rütbe işaretleri gizlenmiş Rus askerleri tarafından ele geçirilen Kırım’da, sözde bir referandumun ardından bölgede önce bağımsızlık ilan ettirildi, ardından Kırım aceleyle Rusya’ya bağlandı. Birleşmiş Milletler, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü karar altına alsa da fiili durum devam etti. Kırım’ın işgalini yürüten ekiplerin bölgeye taşınmasıyla başlatılan Donbas’taki içsavaşta 13 bin kişi hayatını kaybetti; 1.5 milyon insan yer değiştirmek durumunda kaldı.
Birleşik, özgür ve egemen bir Ukrayna özlemi, her ikisi de kapitalist ve yayılmacı olan NATO nezaretindeki Batı ile Putin’in otoriter Rusya’sının kıskacında. Ukrayna’da tarih sanki 1917-20 ve 1939-45 döneminin sorunlarına takılmış durumda.