1950 seçimlerinde basının da desteğiyle iktidara gelen Demokrat Parti ile gazeteler arasındaki iyi ilişkiler dört yıl içinde tersine döndü ve 27 Mayıs darbesine kadar süren, Cumhuriyet tarihinin en büyük iktidar-basın kavgası başladı.
Demokrat Parti, 14 Mayıs 1950 seçimlerinde iktidara gelmiş; yeni Basın Kanunu ile gazetecilere birtakım liberal haklar sağlamıştı. 13 Haziran 1952’de “Basın Mesleğinde Çalışanlar ile Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetleri Tanzim Eden Kanun”la da gazetecilere sosyal güvenlikleri verildi. Ama bu bayram havası uzun sürmedi. 1952’de “Neşir Yoluyla veya Radyo ile İşlenecek Cürümler” kanunu ile gerginlikler başladı. Bunu 6-7 Eylül 1955 Olayları’nın ardından basına karşı alınan önlemler izledi. Mahkumiyetler yoğunlaştı. Pulliam Davaları havayı büsbütün bulandırdı.
HIFZI TOPUZ
Vatan gazetesi sahibi Ahmet Emin Yalman Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim adlı kitabında şunları anlatıyor: “Amerika’da Indianapolis ve Arizona Republic gazetelerini çıkaran Eugene Pulliam eski bir dostumdu. 1958’de eşiyle Türkiye’ye geldi ve Menderes her an telefon edebilir diye üç gün Hilton’daki odasından kımıldamadı. Nihayet bir akşam şu haber geldi: ‘Başbakan yarın vapurla İzmir’e gidiyor, vapurda sizinle konuşacak.’ Pulliam ve eşi vapura koşarak mülakat istiyorlar. Menderes, ‘Böyle bir görüşme isteğinden haberim yok’ diyor. Kızan gazeteciler, Amerika’ya dönüşte hakkımızda iki zehirli yazı yazıyorlar. Ben bunları Türkçeye çevirdim ve bir de başyazı yazdım. Gazete ve dergiler bizden alıp sütunlarına geçirdiler. Hepimiz hakkında davalar açıldı.”
72 Amerikan gazetesinde yayımlanan bu yazıyı Dünya, Ulus, Vatan ve Kervan gazeteleri, Kim, Akis ve Altı Ok dergileri yayımladılar. Pulliam, yazısında Türkiye’deki politik gelişmeleri tehlikeli olarak niteliyordu. Başlıklardan biri de “12’ye Çeyrek Var”dı. Bir kıyamettir koptu. Yazıyı basan gazeteler hakkında davalar açıldı.
1959 yılı boyunca gazetelerde bu konuyla ilgili haberler görünüyordu: Ulus iki ay, Akis bir ay çıkmayacak (27 Mayıs 1959). Ahmet Emin Yalman, Naim Tirali ve Selami Akpınar’ın 1-3 yıl hapsi istendi. Falih Rıfkı Atay, Bedii Faik, Yekta Ragıp Önen’in duruşmalarına devam edildi (29 Mayıs 1959). Kim mahkum oldu. Şahap Balcıoğlu 16 ay hapis yatacak, dergi bir ay kapanacaktı (16 Temmuz 1959). 17 Aralık’ta Vatan, 24 Aralık’ta Kim kapatıldı. Arka arkaya Şahap Balcıoğlu, Selami Akpınar, Naim Tiralı ve Ahmet Emin Yalman hapse girdi. Milliyet yazarı Abdi İpekçi de 31 Temmuz 1959’da şu açık mektubu yazmıştı: “Sayın Pulliam, lütfen bir daha Türkiye hakkında yazı yazmayınız. Gerçi sizin oralarda herkes düşünüp yazmakta serbesttir, basın hürdür. Ama bizim buralarda basının hâlâ hür olduğunu zanneden bazı meslektaşlarımız var. Onlar bunları iktibas ediyorlar. Aradaki fark şimdilik 6 yıl, 7 ay, 16 gün hapis, 19 bin 888 lira para cezası ve üç gazetenin kapatılıp yüzlerce gazetecinin işsiz kalması.”
Boş beyaz sütunlar basının fiyakasıydı
1954-60 arası açılan 2300’ü aşkın basın davasında 867 mahkumiyet kararı çıkmıştı. 1960’a doğru her gün sıkıyönetimden gazetelere talimat geliyor, basın o sütunları boş bırakarak tepki gösteriyordu (Mütareke döneminde de aynı yöntem benimsenmişti). Nail Güreli şöyle anlatıyor: “Sıkıyönetimden telefonlar geliyordu ‘bunları koymayın’ diye. Yerine başka haberi koymak mümkünken, yasak geldiğini belirtmek için, o haberin olduğu sütunlar frezeyle kazınır, beyaz bırakılırdı. ‘Geç geldi. Değiştirmeye imkan yok’ denilirdi.” Bedii Faik de şöyle diyor: “İlk biz başlamıştık beyaz sütun çıkarmaya. Doğan (Nadi) telefon etti, ‘Noluyor niye beyaz çıktı?’ diye. Ben de gülerek ‘bizim sizin gibi imkanlarımız yok son anda yazı koyamadık’ dediğimde çok hoşuna gitmişti. Onlar da beyaz çıkarmaya başladı. Bu bir fiyakaydı. Beyaz yerler sansüre uğradığımızın, eziyet gördüğümüzün işaretiydi.”
1960 yılında iktidarla basın arasında ipler tamamen koptu. Bazı gazeteler iktidarı protesto için Menderes’in mitinglerine, Meclis’te yaptığı konuşmalara geniş yer vermeme kararı aldı. Başbakanın sözleri ne kadar önemli olursa olsun ilk sayfada tek sütun olarak yer alacak veya iç sayfalarda görünmeyen bir yere konacaktı.
DP iktidarı buna Nisan ayında savcı ve hakimlerin yetkisine sahip Tahkikat Komisyonu kurarak yanıt verdi. Hem muhalefetteki CHP’yi hem basını tamamen baskı altına almak amacıyla kurulan ve DP milletvekillerinden oluşan komisyona, yayın yasaklama, yayın organlarının basım ve dağıtımını durdurma ve her türlü belgeye el koyma yetkisi veriliyordu. Komisyon, el koymak istediği belgeler için istediği her kurumu ve evi izinsiz basma yetkisine de sahipti. Ancak DP iktidarı Tahkikat Komisyonu’nu dilediği gibi kullanma fırsatı bulamadan 27 Mayıs Darbesi oldu ve Türkiye yeni bir döneme girdi.