Herşey, koleksiyoner Çağrı Çalışır’ın geçenlerde bir sahaftan satın aldığı orijinal Turhan Selçuk karikatürüyle başladı. Karikatürün arkasındaki yıpranmış koruyucu bez, bir mektubu da saklıyordu! Usta çizerin sakladığı mektup 1957 tarihliydi ve 20 yaşındaki Yılmaz Büyükerşen tarafından yazılmıştı. Eskişehir’e, Hoca’yla mektubunu buluşturmaya gittiğimizde ise, karşımıza bizi çok daha şaşırtan bir hikaye çıktı.
CANER GÜRELİLER
Koleksiyoner Çağrı Çalışır’ın, karikatürist Turhan Selçuk’a (1922- 2010) ait eserler, orijinal çizimler, baskılar ve ustanın çıkardığı dergiler konusunda hatırı sayılır bir koleksiyonu var. Bu uğraşı bazen hoş sürprizleri de beraberinde getiriyor. Kimi zaman da tarihin bilinmeyen sayfalarında muazzam bir keşfe çıkıyorsunuz.
Birkaç hafta önce yağmurlu bir İstanbul gününde, Bakırköy’deki bir sahafa uğrar Çağrı Çalışır. Sahaflar müdavimlerini tanırlar ve müşterilerinin neleri sevdiklerini bilirler. O günkü ziyaret sırasında sahaf “Elimde tam sana göre bir şey var” der. Sahafın gösterdiği, Turhan Selçuk’un 1956 yılından itibaren yaklaşık 130 sayı çıkardığı, siyasi mizah içerikli Dolmuş dergisinde yayımlanan “Müfettiş” adlı bir çizgi hikayenin tam sayfa, çerçeve içindeki orijinal çizimleridir.
Tabii yine dayanılamaz ve alınır bu eserler. Çalışır eve geldiğinde, kırık dökük ve temizliğe ihtiyacı olan çerçeveye bakarken, arkasındaki koruyucu bezin iç tarafında hafif bir kabarıklık dikkatini çeker. Elini çerçevenin arkasından içeri doğru uzatır ve bir zarf bulur. Gözlerine inanamaz. Bu, Turhan Selçuk’a yazılmış bir mektuptur ve sol üst köşesindeki antette, gönderenin adı yazmaktadır. O kişi Cumhuriyet’in Köy Enstitülerinde yetişmiş bir öğretmenin, hayalleri hiç bitmeyen bir öğrencisidir. O öğrenci, ilkokulda resim yapmayı sevmiş, daha on dört yaşındayken Eskişehir Halkevinde ilk karikatür sergisini açmış, ilkokulda okurken Karagöz-Hacivat gösterileri düzenleyerek para biriktirmiş, okuduğu okulun fen laboratuvarına su buharından hareket enerjisinin nasıl elde edileceğini gösteren modelin alınmasına yardım etmiş bir çocuktur. O genç, Anadolu Üniversitesi eski rektörü, Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’dir!
Çağrı Çalışır, açılıp okunmuş ve tekrar zarfına geri konmuş mektubu heyecanla açar. Mektup kağıdının da sol üst köşesinde Yılmaz Büyükerşen anteti vardır; sağ üst köşede ise bir tarih: 1 Aralık 1957!
O tarihte yirmi yaşında bir öğrenci olan Yılmaz Büyükerşen’in, usta çizer ve Dolmuş dergisi yöneticisi Turhan Selçuk’a yazdığı satırlar şöyle başlamaktadır:
“Dolmuş’un çıkışından beri, çizdiğim karikatürlerden bazılarını, gerek mektupla gönderir gerekse İstanbul’a gidişimde bizzat götürüp size verir ve onların Dolmuş’ta neşredilişinden büyük bir memnuniyet duyardım…”
Mektup, Dolmuş dergisinde yayımlanmak üzere Turhan Selçuk’a yeni bir karikatür serisi önermekte ve desteklerinden ötürü ustaya teşekkür etmektedir. Önlü arkalı yazılmış tek yapraklı mektup, genç ve yetenekli Büyükerşen’in yaptığı işe, karikatür sanatına ve Turhan Selçuk’a duyduğu saygının göstergesidir.
Genç Büyükerşen yıllar sonra profesör olacak, rektörlüğünü yaptığı üniversitenin güzel sanatlar fakültesini kuracak ve Türkiye’de ilk defa ders programına karikatür dersini ekleyecektir! Yirmi yaşında inci gibi bir elyazısıyla yazdığı mektubunun içeriği, genç bir karikatürcünün heyecanını, umutlarını, hevesini yansıtmaktadır:
“… Hele karikatürlerimden üç tanesini Dolmuş’un 99 uncu sayısında görünce cesaretim daha da çoğaldı. Karikatürlerin seri olarak neşri için DOLMUŞ müsait mi bilmiyorum. Ama sizlerden gereken kolaylığı göreceğime inanıyorum…”
Çağrı Çalışır’ı da duygulandıran bu 59 yıllık mektubun ortaya çıkışından sonra, #tarih ekibi olarak, doğduğu şehri bir vahaya dönüştüren Yılmaz Büyükerşen Hocamızla görüşmek, Turhan Selçuk’a yazdığı mektupla kendisini buluşturmak istedik.
Buz kesmiş bir Eskişehir sabahında, olanca sıcaklığı ve samimiyetiyle karşıladı bizi Yılmaz Büyükerşen. Kendisine mektubu gösterdiğimizde önce şaşırdı, sonra gözleri doldu, hiçbir şey söylemeden oturdu, zarfın içindeki iki yaprağı çıkardı ve 59 yıl önce henüz 20 yaşındayken yazdığı satırları büyük bir özgüvenle, “ne yazmışım” diye kontrol etmeye gerek bile duymadan, yüksek sesle, odadaki herkesin duyacağı şekilde okumaya başladı. O an ne hoca, ne başkan, ama kendisiyle, kendi tarihiyle barışık, kâmil bir insan gördük karşımızda. Mektubu bitirdikten sonra bizlere döndü ve ağzından hiç unutmayacağımız sözler döküldü: “Siz sessiz bir filmi geri sardırdınız bana, sağolun”.
Yapmak istediklerini, yapacaklarını, hayallerinin peşinden koşacağını ve hep çok çalışacağını yazmıştı o mektupta genç Büyükerşen. Kendisinde 59 yıl sonra aynı ruhu, aynı bakışaçısını, aynı heyecanı izlemek; umut ve cesaretin bu müstesna örneğini hemen yanıbaşımızda görmek bizleri mutlu ve duygulu bir sessizliğe sürüklemişken, birden Yılmaz Bey’in sözleriyle toparlandık: “Eveet, benim de size bir sürprizim var”.
Önündeki dosyadan çıkardığı mektubu bize uzatıyor ve bu defa şaşırma sırası bize geliyor. Turhan Selçuk, 20 yaşındaki Yılmaz Büyükerşen’in mektubunu saklamakla yetinmemiş, o mektuba cevap da yazmış! Yılmaz Hoca da o mektubu saklamış!
Bilgisini ve tecrübesini paylaşmaktan, öğretmekten ve gençleri cesaretlendirmekten kaçınmayan Turhan Selçuk, şu satırları yazmış:
“Kardeşim Yılmaz Büyükerşen, sevimli ve samimi mektubunuz beni pek mütehassis etti. Teşekkürler ederim ve sizlerin daha büyük imkanlar kazanacağınızdan eminim”.
Türkiye’nin yetiştirdiği bu iki büyük değerin 59 yıl önceki mektuplaşmaları, bu mektupların her bir köşesindeki o yüksek ruh, bizi umutlandırıyor. Yaptıklarıyla, ürettikleriyle fark yaratmış bu insanları, uluslararası seviyede usta bir sanatçı olan rahmetli Turhan Selçuk ve uluslararası seviyede bir kent yaratan Yılmaz Büyükerşen’e bakarak, “şans-kader-talih değil, ancak çalışınca, ancak okuyunca, ancak araştırınca oluyor” diyoruz. Aynı Çağrı Çalışır’ın tutkulu araştırmacılığında görüldüğü gibi, aslında “bulanlar hep arayanlar”; aramaktan, umuttan vazgeçmeyenler.