Talmut’ta geçen “Yorumlanmayan düş, okunmayan mektup gibidir” cümlesi, rüya tabirinin günümüzde bile pek sarsılmayan tahtını anlatır. 2. yüzyıl rüya yorumcusu Efesli Artemidorus, şüphe bulutlarını dağıtmak için bir antropologun alan araştırması yapması gibi kasaba kasaba dolaşarak pazaryeri kahinlerinden rüya da toplar.
Erken dönem Hıristiyan teolog Tertullian’a (öl. 220’den sonra) göre, insanların büyük bir çoğunluğu Tanrı bilgisini düşlerden edinir. Ona göre ruhun uyku esnasındaki etkinliği, ölümden sonraki kurtuluşun bir imgesi iken uyku sonrasında bedenin yeniden canlanması da dirilişin bir simgesidir. Rüyaların dinî gelenek içindeki bir diğer fonksiyonu da bir inancı, olayı ya da kahramanı ilahî bir kaynakla meşrulaştırmak için kullanılmalarıdır. Yarı vahiy kabul edilen rüyanın ilahi bir işaret olduğu düşüncesi hem kutsal metinlerde Tanrı’yla rüya yoluyla iletişim kuran peygamberler ve kutsal kişilerde hem de kritik kararlarını rüyalar yoluyla alan insanlarda kendini gösterir. Ancak bu ilahi mesajın ne olduğunun anlaşılması için bir yorum bilgisi ihtiyacı ortaya çıkar. Talmut’ta geçen “Yorumlanmayan düş, okunmayan mektup gibidir” cümlesi, rüya tabirinin günümüzde bile pek sarsılmayan tahtını anlatır. Rüya tabiri konusunda ilk metinler MÖ 5000’lerde Asurlular tarafından yazılmış. Bu konuda günümüze ulaşan en eski eserse, MÖ 2000’lere ait olduğu tahmin edilen ve 200 kadar rüya tabirine yer veren bir Mısır papirüsü… MÖ 1500- 1000 yıllarında Hindistan’da yazılan Vedalar’da da rüyalara ait listeler yer alır. Fakat rüya ve rüyaların tabir edilmesi ihtiyacı evrensel bir olgu olsa da rüyaların içeriğindeki simgelerin anlamı evrensel olmaktan çok uzaktır. Rüyalarımızın ne anlama geldiğini söyleme iddiasındaki tabir kitaplarının içeriği zamana, mekana ve dinî geleneklere göre büyük değişkenlik gösterir. Hatta aynı kültürel dünya içinde dahi farklılıklar görülür. Örneğin hahamlara dair yaygın bir anlatı, Kudüs’te 24 düş yorumcusu olduğundan bahseder. Düş gören bir adam hepsine gider ve hepsinden yorumlar alır. Hepsi de gerçekleşir. Ancak tek bir düşten 24 doğru yorum üretilebiliyorsa, düşün imgeleri akıl almaz bir esnekliğe sahiptir. Bu esneklik de tabircilerin güvenilirliğine yönelik şüphe bulutları yaratır.
Hıristiyan teolog Tertullian (155- 240)
2. yüzyıl rüya yorumcusu Efesli Artemidorus bu şüphe bulutlarını dağıtmak için bir antropologun alan araştırması yapması gibi hem düş yazınını inceler hem de kasaba kasaba dolaşarak pazaryeri kahinlerinden rüya toplar. Arapçaya da çevrilerek İslâm geleneğinde rüya tabirciliğini etkileyen Oneirocritica adlı eserinde, görülen düşleri daha sonra gerçekleşen olaylarla bağlantılandırmak için kendi sınıflandırma sistemini kurar. Bu alfabeyi tercüme edebilmek için rüyaları türlerine göre ayırmaya girişir. İlk grup, anlamı apaçık kestirilebilen rüyalardır. Örneğin rüyasında bir gemi kazası gören kişinin bindiği geminin bir gün sonra gerçekten batması gibi, görülür görülmez aynen gerçekleşen rüyalar… Bu tür rüyalar tabire ihtiyaç duymazken, simgesel anlatımlı rüyalar, birbiriyle alakasız iki durumu bağdaştırarak daha gizemli bir şekilde işler. Örneğin bir adamın düzensiz bir melodiyle şarkı söylemesi, işsizliği ve fakirliği simgeler.
Artemidorus, bir yandan da düş görenin kişiliği ile rüyanın anlamı arasında ilişki kurmanın zorunlu olduğunu söyler. Örneğin düşünde yılan gören yedi hamile kadının her birinin yaşına ve yaşamdaki konumuna bağlı olarak rüyaları farklı şeyler ifade edebilir. Ona göre ruh, doğuştan sezgi sahibidir, ama sezdiği şeyleri başka bir alfabeyle sunar.