Osmanlılar, hemen bütün toplumlar gibi belirli idam usullerini suçları önlemek (nizâm-ı âlem) ve toplum vicdanını rahatlatmak gibi amaçlarla kullandı. Osmanlılar idam kararlarında genellikle İslâm şeriatına uydular ve bu konuda ayrıntılı düzenlemeler yapmadılar. Türkiye’de idam cezası 2004’te kaldırıldı.
Muhtemelen insanlık tarihinin başından beri, potansiyel suçluların gözünü korkutmak için idam cezaları uygulanageldi. Hammurabi’nin kanunlarına göre adam öldürmek, kadının zina yapması, ensest ilişkiler, büyü ve hırsızlık ölüm cezasını gerektiriyordu. Eski Yunan’da casusluk, dinî tahkir, cumhuriyeti yıkma teşebbüsleri idam cezasına çarptırılan suçlardı. Cezalar zehir, uçurumdan atmak, baş kesmek ve taşlamak gibi yöntemlerle infaz ediliyordu. Roma’da ise vatana ihanet ve şerefe saldıran hicivler katl sebebiydi. İnfazın yürütümü halk eliyle olurdu; sonraları profesyonel cellatlar çıkacaktı.
Engizisyon Avrupa’da 17. yüzyıla kadar yakma ve kemik kırma yoluyla ölüm cezalarını yürüttü. Daha sonra Hümanizmin tesiriyle, hızlı idam yöntemleri öne çıkmaya başladı. Boyun vurma ve ipte asma gibi…
Eski Türklerde ise töre ne derse oydu. Göktürklerde hırsızlar ve ordu kaçkınları, Cengiz Yasası’nda zina, livata, yalan, sihir ve suya kül dökmek/işemek ölümle cezalandırılıyordu. Hükümdar ailesinin kanını dökmek uğursuz sayıldığından, bunların siyaseten idamı kementle boğarak gerçekleştirilirdi.
İslâm’da haksız yere insan öldürmenin cezası kısasa tâbi; ancak maktul yakınının katili affetmesi ile ıslah kapısı açık. Dinden dönmek, livata, yeryüzünde fesat ölümle cezalandırılırdı. Ateşte yakmak ve uzuvları kesmek gibi yöntemler Peygamber sözüyle yasaklanmıştı.
Osmanlılar idam kararlarında genellikle İslâm şeriatına uydular ve bu konuda ayrıntılı düzenlemeler yapmadılar. Padişahın emirlerine karşı girişilen toplumsal düzeni bozucu isyanlar kati ölümle cezalandırılırdı. Bazen de Fâtih Kanunnâmesi’nde kardeşlere yönelik olduğu gibi “nizâm-ı âlem için”; somut olarak suç daha ortaya çıkmadan katl gerçekleştirilmiştir. Siyaseten katli vacip görülenler kellesi alınarak veya boğularak öldürülür; diğer idamlıklar asılır, ikiye biçilir, -nadiren de olsa- taşlanırdı. Devlet aleyhine çalışan korsanlar ve yol kesiciler daima çengele vurulmak veya kazığa oturtulmak gibi ibret verici yöntemlerle öldürülmüşlerdir. 4. Murat’ın hattını taklit ederek çıkar devşirmeye çalışan bir bostancının derisi yüzülmüştür. 16. yüzyılda yaşayan Gelibolulu Âli’ye göre 1528’de Sultan Selim Camii yakınında işlenen faili meçhul bir cinayet sonucu halk galeyana gelmiş; suç işleme potansiyeli görülen 800’e yakın Arnavut işçi “toplumu rahatlatmak adına” öldürülmüş veya şehirden sürülmüştür. Âlî, “şeriata göre katllerini icap eder hâl yok idi” demiş ve “nizâm-ı âlem için yapıldı” şerhini eklemiş.
2. Mahmut zamanında çıkarılan 1838 Kanunnâmesi’yle idam, devlet memurlarına yönelik olarak sınırlandırıldı. 1840 Ceza Kanunnâmesi’nde sadece vatana (padişaha) ihanet, isyan ve cinayet suçları ölüm cezasına müstahak görülüyor, padişahın idam konusundaki yetkisi sınırlandırılıyordu. Türkiye’de son idam 1984’te uygulandı ve 2004’te yasalardaki tüm idam istisnaları kaldırıldı.