Kasım
sayımız çıktı

AZİZ NESİN 100 yaşında

Bu yıl Aziz Nesin’in 100’üncü doğum yılı. Kendi kurduğu Nesin Vakfı da, Aziz dedelerinin yüzüncü yaşını Tütün Deposu’nda bu ay açacakları sergiyle kutlayacak. Büyük yazarın muazzam arşivinden seçilen belge ve fotoğraflar, yalnızca kendi yaşamına değil Türkiye’nin yakın tarihine ilişkin de çok önemli ipuçları içeriyor. Serginin en önemli özelliği, birçoğu ilk kez günışığına çıkan belge ve fotoğrafların Aziz Nesin’in kendi sözleriyle anlatılıyor olması.

Ben Mehmet Nusret…

Seçmek elimde olmadığı için, çok uygunsuz bir zamanda doğmuşum; Birinci Dünya Savaşı’nın en kanlı, en ateşli günleri, 1915’te… Yine seçmek elimde olmadığı için, yalnız uygunsuz zamanda değil, uygunsuz biyerde doğmuşum: Türkiye’nin en büyük zenginlerinin oturduğu İstanbul adalarından Heybeliada’da… Zenginler, yoksullar olmayınca yaşayamadıklarından, yoksulluklara çok gereksindiklerinden, biz de Heybeliada’da otururduk.

Bu sözlerimle şanssız olduğumu söylemek istemiyorum. Tersine, zengin, soylu ve ünlü bir aileden gelmediğim için kendimi çok şanslı sayıyorum.

1967
1915
1928
1934
1930
1932

Askerlikten kurtulmak…

Yıl, 1944… Profesyonel yazarım artık, kalemimle geçiniyorum. Sedat Simavi’nin Yedi Gün ve Karagöz’ünde çalışıyorum.

İyi ki mutlu bir tesadüfle asker olabildim de okuma olanağı elde ettim, hiç değilse böylece yazar olabildim. Yoksa yazar olmak isteyip olamamış, ama kendini yazar sanan, doyumsuzlukları ve aşağılık duyguları yüzünden o dünyanın en kötü insanlarından biri olacaktım.

Askerlikten mahkeme kararıyla çıkartılıp üç ay on gün cezaevinde kaldıktan sonra, işsiz ve parasız kaldığım gün, zengin olma yoluna değil yazar olma yoluna gitmiştim.

1937
1937
1945

Nereye Gidiyoruz?

İkinci Dünya Savaşı sonu… Türkiye’nin bugünkü acıklı durumunun başlangıcı ve kaynağı olan Truman Doktrini adı altında modern emperyalizm, özellikle geri kalmış ülkelere yardım maskesi altında sömürü ağlarını germeye başlamıştı.

Öyle biyer geliyor ki, artık o yerde gülmece yoluyla savaşma olanağı da kalmıyor. Modern emperyalizmin Türkiye’ye girişine karşı halkımızı uyarmak için gülmece dışında yayın yapmamız gerekiyordu. İşte bu amaçla Nereye Gidiyoruz? başlıklı küçük bir kitapçık yazdım.

Tek yanı basılmış o kitapçıktan şimdi elde hiç yoktur. Sıkıyönetim arşivlerindeki mahkeme dosyasında bulunup da çıkarılsa, o yazı yüzünden bir yazarın nasıl olup da hapse ve sürgüne mahkûm edildiğine, beni mahkûm edenler bile şaşarlar.

Savcı yirmiiki yıl hapsimi istiyordu. Suç eylemi eksik kaldığından, her ne kadar sıkıyönetim varsa da savaş hali sayılamayacağından… Pazarlık, pazarlık… Tut aşağı, vur yukarı: On ay hapis ve Bursa’ya sürgün…

1945
1945
1956
1960
1967
1968

Olanak olsa…

Durmadan gürül gürül konular aklıma geliyor, ben de boyuna not ediyorum. Çok verimli bir yazarım aslında. Olanağım olsa ne çok yapıt vereceğim. Ben bu notlar üzerinde nasıl zaman bulup da çalışacağım ? Hiç durmadan yüz yıl çalışsam, yalnız bugüne kadarki notlarımı bitiremem. Yazık! Hepsi kalacak!..

Son zamanlarda verimsiz oluşum, istemediğim, içimden gelmeyen konular ve alanlarda çalışmak zorunda kalışımdan. Gazete yazısı yazmak istemiyorum işte! Ama yazmak zorundayım…

1971
1974

Türkiye Yazarlar Sendikası

1974’ten 2 Aralık 1989 tarihine dek, kurucularından biri olduğum Türkiye Yazarlar Sendikası’nın genel başkanlığını yaptım.

TYS’nin kuruluşundan bu yana geçen 18 yıl ve özellikle genel başkanlıkta bulunduğum 15 yıl, yaşamımda bu sendika uğruna yazarlığımdan bile özveride bulunduğum uzun bir zaman dilimidir. Ben ki, aşk da içinde olmak üzere, hiçbirşey uğruna yazarlığımdan özveride bulunmazken, TYS için bunu da yaptım.

Çünkü TYS gibi bir örgütün kurulması, benim için Türkiye’nin bir ulusal onur sorunuydu.

TYS, İnsan Hakları Derneği, Barış Derneği, Türk-Yunan Dostluk Derneği, Bilar A.Ş.. Bu örgütlerin kurucuları arasındayım. Bunlar birer borç ödemedir. Karşılığında oy istemiyorum. Para ve ün istemediğimi, bunlara yeterince ulaştığımı herkes görüyor. Aslında karşılığında hep bişey isteyenler bunu anlamıyor.

1972
1974
1990
1987
1984

Nesin Vakfı

Türkiye’de bir yazarın kazanabileceği en çok parayı kazandım. Ama rahat beni rahatsız ettiği için olacak, oldukça sınırlı geçimimizden artan kazancımla kimsesiz çocukları yetiştirmek için bir vakıf kurdum.

On yıl, yirmi yıl önceleri nasıl yaşıyorsam, bugün yine öyle yaşıyorum. Kuyruklarda dolmuş bekliyorum, otobüslerde sıkışıyorum, rahat gitmek istediğim yere yürüyerek gidiyorum, pazardan alışveriş ediyorum, para sıkıntısı çekiyorum, kalabalıklarda itilip kakılıyorum.

1993

Kurtulacağımıza inanıyordum

Sekiz buçuk saat, Madımak Oteli’nde kapana sıkıştırılmış gibi, biz devleti bekliyorduk. Ben bu devletin nasıl devlet olduğunu bilmeme karşın, içimde hâlâ şöyle ya da böyle bir devletin bulunduğu umudu ve inancı vardı. Bu yüzden nasıl olsa kurtulacağımıza inanıyordum.

1994