Arap yarımadasında, İran’daki İslâm devletlerinde yerleşmiş olan figür yasağı, Ortaçağ’da Anadolu Selçukluları’nda ve beyliklerde görülmedi. Kullanılan sikkeler, Rum ve Ermeni sanatından izler de taşıdı.
ŞENNUR ŞENTÜRK
Sikkelere, tarihî verilere doğrudan ulaşmamızı sağlayan sağlam bir kaynak, arşiv malzemesidir. Üzerlerinde yazanlar ve görünenler, zamanının sivil ve resmî tarihini okumamıza olanak sağlamaktadır. Anadolu topraklarında; Yunan, Roma, İran’daki Persler, Sasaniler, Emevi, Abbasi, Selçuklu Moğol-İlhanlı ve Osmanlı Devletlerinde tahta çıkan hükümdarların iktidarlarını dünyaya duyurmak ve belgelemek için ilk yaptıkları iş, kendi adlarına sikke bastırmaktı. Bu nedenle altın, gümüş ve bakır sikkelerin üzerinde genellikle hükümdar adı, tarihi, darp yeri doğrudan, somut bir şekilde yazmaktadır.
Antik dönemlerde sikkelerin üstünde imparator, imparatoriçe, devlet yönetiminde güçlü bir yöneticinin portresi, önemli bir tapınak yapısı, kutsanan sembol bir hayvanın ya da bitkinin tasviri yer alıyordu. Bizans sikkelerinde ise Hz. İsa’nın sureti ve dinin sembolü haç da olabiliyordu.
Hz. Muhammed’in İslâmiyet’i ilk duyurduğu, zamanlar ve halifeler dönemindeki altın ve gümüş paralar, dinar ve dirhemler, bugünün Dolar ya da Euro’ları gibi değerli, dünya ticaretinde muteber paralar idi.
Kurumsallaşmış bir İslâm devleti olan Emevilerin beşinci hükümdarı Abdülmelik zamanında, 698 yılında köklü bir para reformuna gidilerek tamamen Kur’an-ı Kerim ayetleri ve harfleriyle resimsiz hükümdar ve yer adlarıyla tarih yazan bir sikke basıldı ve bundan böyle İslâm devletleri sikkelerini küçük farklarla hep aynı tarzda tasarlamaya devam ettiler. Emevilerin batıya doğru yayılan ardılları; Endülüs Emevileri, Fatımîler, Muvahhidiler, Murabıtlar, İhşidiler, daha sonra Abbasiler ve İran’daki Büyük Selçuklular aynı tasarım anlayışıyla paraları basmaya devam ettiler, resim ve suret kullanmadılar.
Arap Yarımadası ve Ortadoğu’da bunlar yaşanırken Anadolu’da farklı bir durum söz konusu oldu. Orta Asya’dan doğrudan Anadolu’ya doğru gelen Türkmenler burada yerleşip çoğaldıkça, kurucularının adını aldığı çeşitli küçük devletler, “beylikler” kurdular. Bunlar Orta Asya, Göktanrı ve Şaman kültürlerini henüz kaybetmemişlerdi; fakat Anadolu’da da çok köklü yerleşik başka kültürler vardı. Örneğin Hititler, Assurlular, Lidyalılar, Helenistik (Yunan), Bizans, Ermeni topluluklarının çok zengin mimari, resim, heykel ve maden sanatı vardı. Bu yerleşik zengin birikimden etkilenmemek mümkün değildi ve Arap yarımadasında, İran’daki İslâm devletlerinde yerleşmiş olan figür yasağı, Ortaçağ’da Anadolu Selçuklular’da ve beyliklerde görülmedi. Artuklular, Mengücekliler, Danişmendoğulları, Eyyûbilerin sikkelerinde de, diğer eserlerinde görülen hayli yüksek kabartmalı figürler vardır. Ayrıca hem savaştıkları hem birlikte yaşamaya zorunlu oldukları komşularıyla farklı dilleri de olsa zaman zaman aynı parayı kullanabilmek için anlaşmaya varmak zorundaydılar ve o zamandan kalan sikkeler incelendiğinde de bu beraberlik ve barışın sağlanmış olduğunu görmekteyiz. Anadolu Selçuklu hükümdarı Rükneddin Mesud (1116-1157) tarafından basılan bir sikkenin bir yüzünde Bizans imparatoru tarzında bir figür, diğer tarafında “Sultan-ül Muazzam “ sıfatıyla Mesud’un adı yer almaktadır. Mengücekoğullarından Fahreddin Behramşah’ın da buna benzer bir sikkesi görülmektedir. Sivas Malatya, Kayseri Elbistan şehirlerinde hüküm süren Danişmendoğullarının kendi adına bastığı sikkelerde de, aynı coğrafyada daha önce varolan ve birlikte yaşadıkları Rum ve Ermeni toplumunun kullandığı sayı ve harfler kullanılmıştır.
12. yüzyıl ile 13. yüzyıl arasında Anadolu’da hüküm süren devletlerin bıraktıkları sikkelerden, siyaset ve iktidar mücadelelerinde, toprak paylaşımlarında önemli roller üstlenmiş olduklarını da okuyoruz. Eyyûbilerin, Artukoğullarının, Mengüceklilerin Saltuklular ve Danişmendoğullarının sikkeleri bu perspektiften de incelenmelidir. Zira bu beylikler kendi bağımsız topraklarında sikke bastıkları zaman, İslâm halifesinin adını ve saygı cümlesini yazdıkları gibi, Selçuklu, İlhanlı Moğol imparatorunun adını da yazabiliyordu. Bunun çok sayıda farklı örneklerinden biri de Güneydoğu Anadolu’da sınır komşu olan Artukoğullarıyla Eyyubilerin birlikte bastığı sikkedir.
Anadolu Selçuklularının zayıflayıp dağılmaya başladığı 14. yüzyılda Anadolu’da kurulan veya varolup bağımsızlığını ilan eden Karamanoğulları, Eşrefoğulları, Hamidoğulları, Menteşeoğulları gibi çok sayıda beylik, kendi devletleri ve hükümdarları adına gümüş sikkeler kestirmişlerdir (Bu beylikler tıpkı Anadolu Selçuklu öncesi beylikler gibi hiç altın sikke bastıramamışlar, yani o kadar zenginleşip büyüyememişlerdir). Beylikler döneminden sonra büyümeye başlayan Osmanlı Devleti de gümüşlerinde ve altın paralarında kendilerine özgü resimsiz, suretsiz sikkeler bastırıp kullanmıştır.