Kasım
sayımız çıktı

Müslüman Anadolu’nun figürlü, sembollü sikkeleri

Arap yarımadasında, İran’daki İslâm devletlerinde yerleşmiş olan figür yasağı, Ortaçağ’da Anadolu Selçukluları’nda ve beyliklerde görülmedi. Kullanılan sikkeler, Rum ve Ermeni sanatından izler de taşıdı.

ŞENNUR ŞENTÜRK

Sikkelere, tarihî verile­re doğrudan ulaşmamızı sağlayan sağlam bir kay­nak, arşiv malzemesidir. Üzer­lerinde yazanlar ve görünenler, zamanının sivil ve resmî tari­hini okumamıza olanak sağla­maktadır. Anadolu toprakla­rında; Yunan, Roma, İran’daki Persler, Sasaniler, Emevi, Ab­basi, Selçuklu Moğol-İlhanlı ve Osmanlı Devletlerinde tahta çıkan hükümdarların iktidarla­rını dünyaya duyurmak ve bel­gelemek için ilk yaptıkları iş, kendi adlarına sikke bastırmak­tı. Bu nedenle altın, gümüş ve bakır sikkelerin üzerinde genel­likle hükümdar adı, tarihi, darp yeri doğrudan, somut bir şekil­de yazmaktadır.

Türkmen sikkesinde Rum-Ermeni işaretleri Sivas-Malatya civarındaki Danişmendoğulları’nın (11.-13. yüzyıllar) darpettiği sikkelerde, aynı coğrafyada daha önce varolan ve birlikte yaşadıkları Rum ve Ermeni toplumunun kullandığı sayı ve harfler kullanılmış.

Antik dönemlerde sikke­lerin üstünde impara­tor, imparatoriçe, devlet yöne­timinde güçlü bir yöneticinin portresi, önemli bir tapınak ya­pısı, kutsanan sembol bir hay­vanın ya da bitkinin tasviri yer alıyordu. Bizans sikkelerinde ise Hz. İsa’nın sureti ve dinin sembolü haç da olabiliyordu.

Hz. Muhammed’in İslâmi­yet’i ilk duyurduğu, zamanlar ve halifeler dönemindeki altın ve gümüş paralar, dinar ve dir­hemler, bugünün Dolar ya da Euro’ları gibi değerli, dünya ti­caretinde muteber paralar idi.

Kurumsallaşmış bir İslâm devleti olan Emevilerin beşinci hükümdarı Abdülmelik zama­nında, 698 yılında köklü bir pa­ra reformuna gidilerek tama­men Kur’an-ı Kerim ayetleri ve harfleriyle resimsiz hüküm­dar ve yer adlarıy­la tarih yazan bir sikke basıldı ve bundan böy­le İslâm devletleri sikkeleri­ni küçük farklarla hep ay­nı tarzda tasarla­maya de­vam ettiler. Emevilerin batıya doğru yayılan ardılları; Endülüs Emevileri, Fatımîler, Muvahhidiler, Mu­rabıtlar, İhşidiler, daha sonra Abbasiler ve İran’daki Büyük Selçuklular aynı tasarım anla­yışıyla paraları basmaya devam ettiler, resim ve suret kullan­madılar.

Arap Yarımadası ve Ortado­ğu’da bunlar yaşanırken Ana­dolu’da farklı bir durum söz ko­nusu oldu. Orta Asya’dan doğ­rudan Anadolu’ya doğru gelen Türkmenler burada yerleşip çoğaldıkça, kurucularının adı­nı aldığı çeşitli küçük devlet­ler, “beylikler” kurdular. Bunlar Orta Asya, Göktanrı ve Şaman kültürlerini henüz kaybetme­mişlerdi; fakat Anadolu’da da çok köklü yerleşik başka kül­türler vardı. Örneğin Hititler, Assurlular, Lidyalılar, Hele­nistik (Yunan), Bizans, Erme­ni topluluklarının çok zengin mimari, resim, heykel ve ma­den sanatı vardı. Bu yerleşik zengin birikimden etkilenme­mek mümkün değildi ve Arap yarımadasında, İran’daki İslâm devletlerinde yerleşmiş olan fi­gür yasağı, Ortaçağ’da Anado­lu Selçuklular’da ve beyliklerde görülmedi. Artuklular, Men­gücekliler, Danişmendoğulla­rı, Eyyûbilerin sikkelerinde de, diğer eserlerinde görülen hay­li yüksek kabartmalı figürler vardır. Ayrıca hem savaştıkları hem birlikte yaşamaya zorun­lu oldukları komşularıyla farklı dilleri de olsa zaman zaman ay­nı parayı kullanabilmek için an­laşmaya varmak zorundaydılar ve o zamandan kalan sikkeler incelendiğinde de bu beraberlik ve barışın sağlanmış olduğunu görmekteyiz. Anadolu Selçuklu hükümdarı Rükneddin Mesud (1116-1157) tarafından basılan bir sikkenin bir yüzünde Bizans imparatoru tarzında bir figür, diğer tarafında “Sultan-ül Mu­azzam “ sıfatıyla Mesud’un adı yer almaktadır. Mengücekoğul­larından Fahreddin Behram­şah’ın da buna benzer bir sikke­si görülmektedir. Sivas Malatya, Kayseri Elbistan şehirlerin­de hüküm süren Danişmendo­ğullarının kendi adına bastığı sikkelerde de, aynı coğrafyada daha önce varolan ve birlik­te yaşadıkları Rum ve Ermeni toplumunun kullandığı sayı ve harfler kullanılmıştır.

Bizans imparatoru ve Sultan Mesud Bir yüzünde Bizans imparatoru tarzında bir figür, diğer tarafında “Sultan-ül Muazzam” sıfatıyla Mesud’un adı yer aldığı, Mengücekoğullarından Fahreddin Behramşah (öl. 1225) döneminde darpedilen sikke.

12. yüzyıl ile 13. yüzyıl ara­sında Anadolu’da hüküm süren devletlerin bıraktıkları sikke­lerden, si­yaset ve ikti­dar mücadelelerinde, toprak paylaşımlarında önemli roller üstlenmiş olduklarını da oku­yoruz. Eyyûbilerin, Artukoğul­larının, Mengüceklilerin Sal­tuklular ve Danişmendoğulla­rının sikkeleri bu perspektiften de incelenmelidir. Zira bu bey­likler kendi bağımsız toprakla­rında sikke bastıkları zaman, İslâm halifesinin adını ve saygı cümlesini yazdıkları gibi, Sel­çuklu, İlhanlı Moğol imparato­runun adını da yazabiliyordu. Bunun çok sayıda farklı örnek­lerinden biri de Güneydoğu Anadolu’da sınır komşu olan Artukoğullarıyla Eyyubilerin birlikte bastığı sikkedir.

Anadolu Selçuk­lularının zayıflayıp da­ğılmaya başladığı 14. yüzyılda Anadolu’da kurulan veya va­rolup bağımsızlığını ilan eden Karamanoğulları, Eşrefoğulları, Hamidoğulları, Menteşeoğulla­rı gibi çok sayıda beylik, kendi devletleri ve hükümdarları adı­na gümüş sikkeler kestirmişler­dir (Bu beylikler tıpkı Anadolu Selçuklu öncesi beylikler gibi hiç altın sikke bastıramamış­lar, yani o kadar zenginleşip büyüyememişlerdir). Beylik­ler döneminden sonra büyüme­ye başlayan Osmanlı Devleti de gümüşlerinde ve altın parala­rında kendilerine özgü resim­siz, suretsiz sikkeler bastırıp kullanmıştır.

Artukoğulları ve Bizans etkisi Artukoğullları hanedanından Necmeddin Alpi bin Timurtaş döneminde darpedilen ve Bizans sembollerinin kullanıldığı sikke, 12. yüzyılın ikinci yarısı.