Yahudiyken önce Hıristiyan, sonra Müslüman oldu. Saray’ın güvenini kazanıp nişanlar, ihsanlar, tahsisatlar aldı. Kah Fransa’da kah Mısır’da, İngiltere’de, Yunanistan’da arkeolog, işadamı, gazeteci, lobici olarak diğer devletlere, ama en çok kendi hesabına çalıştı. Arşiv belgeleri ışığında Bernard Maimon’un karanlık faaliyetleri…
Batılı devletler 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı topraklarındaki sermaye yatırımlarını en çok demiryolu sektörüne yönelttiler. Emperyalizm ilk önce Osmanlı Mısır’ını demir ağlarla donattı. Ardından kendileri için pazar ve hammadde kaynağı olarak gördükleri Anadolu ve Rumeli’deki Osmanlı topraklarını, demiryolu ile uluslararası sisteme entegre etmeye çalıştılar.
Rekabet kıran kırana sürüp giderken, Almanların Hindistan yolundaki İngiliz çıkarlarını baltalamak uğruna sahneye koyduğu Haydarpaşa-Bağdat demiryolu projesi ile mücadele sertleşti. Osmanlı Devleti’nden koparacakları imtiyazların peşinde koşan konsorsiyumlar için “bilgi ve haber” her şeyden önemliydi ve sahaya sürülen misyoner, arkeolog, seyyah, gazeteci veya tüccar kimlikli ajanların becerisi, nihai imtiyaz sahiplerini belirlemede hayati rol oynayacaktı.
Bu devirde ortaya çıkan Bernard Maimon adındaki karanlık ilişkilerin adamı, bugüne kadar nedense kamuoyunun dikkatinden kaçmıştır. Osmanlı demiryollarından bir imtiyaz elde edebilmek uğruna çıktığı yolda Türkiye, Rusya, Almanya, Fransa, Belçika, İngiltere, Yunanistan arasında mekik dokuyan Maimon’un adı, 1911’de Fransa Dışişleri Bakanlığı’nda yaşanan casusluk skandalı olmasa belki de sadece arşiv belgeleri arasında kalacaktı. Dışişleri memurlarından René Rouet’nin, Maimon’un kâtibi Albert Palliez’ye gizli belgeleri verirken suçüstü yakalanmasının yankısı büyük oldu. Tüm dünya basınının ilgi odağı haline gelen ve günlerce manşetlerden inmeyen bu olaya yönelik haberler Osmanlı gazetelerinde de günü gününe yer buldu. Her demiryolu projesinde bir şekilde bulunan, İstanbul’da oldukça iyi bir çevre edinen, Yıldız Sarayı’na rahatlıkla girip çıkan birinin evrak hırsızlığından dolayı tutuklanması, üstelik ele geçen gizli belgelerin çoğunun Osmanlı demiryolları, madenler ve taş ocakları imtiyazları ile ilgili olması insanları şaşkınlığa sürükledi.
Böylesine bir ilgi uyandırdıktan sonra tamamen unutulan olayın esas kahramanı Bernard Maimon hakkında Servet-i Fünun dergisinde Ahmed İhsan Bey ile Mecmua-i Ebüzziya’da Ebüzziya Tevfik Bey tarafından derlenmiş çeşitli bilgiler verilmiştir. Ebüzziya Tevfik, belki de İstanbul’da tanıştığı Maimon hakkında nazik bir üslupla kaleme aldığı yazısında ona arka çıkmaktadır. Üstelik 1910’da Rus Çarı ile Alman İmparatoru arasında gizli akdedilen ve Osmanlı Devleti aleyhine kararlar içeren “Potsdam Mülakatı”ndan onun sayesinde haberdar olduğumuzu iddia eder.
Ahmed İhsan Bey daha çok Fransız gazetelerinden tercüme ettiği bilgileri nakleder. İkisinde de ortak nokta Maimon’un karanlık ilişkilerin odağında yer aldığının tespit edilmesidir. Tabiyeti, dini, milliyeti, doğduğu yer hakkında kesin bilgiler ikisinde de yoktur. İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca’yı çok iyi, Yunanca, Arapça ve Türkçe’yi gayet rahat konuşur, yazar bir lisan adamıdır. İbranice’de Tevrat ve Talmut üzerine tefsir yazabilecek kadar kudretlidir. Ortak kanaat Musevi asıllı olduğu ancak sonradan Hıristiyanlığı kabul ettiğidir. Suriye, Filistin, Galiçya doğum yeri olarak nakledilir. İngiliz veya Fransız tebaası olduğu belirtilir. Fransız savcının zanlıları sorguladığı metinde ise Maltalı olduğu bilgisine ulaşırız. Yakın tarihte Maimon’un konu edildiği tek makalenin sahibi Salahi R. Sonyel, 1999’da düzenlenen XIII. Türk Tarih Kongresi’ne sunduğu “İngiliz Kaynaklarına Göre, Ermeni Militanlarca Sahtelenen ve Osmanlı Arşivlerinden Aşırılan Gizli Belgeler” adlı bildiriyi onun Ermeni olduğu tezi üzerine kurmuştur.
Yine de ona dair en eski belgeleri Osmanlı Arşivi’nde bulabiliyoruz. Arkeolog kimliği ile karşımıza çıktığı ilk belgelerde Almanya müzelerinden biri için Babil’de kazı yaptığı anlaşılıyor. Bir süre yaşadığı Bağdat’tan 1885’de İstanbul’a gelmiş olmalı ki Şeyhülislam’ın huzurunda Müslüman olmuş ve Maarif Nazırı Münif Paşa’nın tavsiyesi üzerine Maarif Müfettişi olarak görevlendirilmesi için Sadrazam Kıbrıslı Kamil Paşa tarafından saraya arz edilmiş [Y.A.RES 32/4]. Babil harabelerinde bulduğu eski eserlerden birinin ikinci nüshasını Sultan II. Abdülhamid’e takdim etmesi sebebiyle “3. Rütbeden Mecidi Nişanı” ile taltif edilmiş [İ.HR 305/19369]. Sultana takdim ettiği eserin ne olduğunu bilemiyoruz ama günümüzde New York Metropolitan Müzesi’nde sergilenen “Nabukadnezar’ın Silindir Taşı”nın 1884’te Maimon tarafından bulunduğu kayıtlıdır.
II. Abdülhamid’e takdim ettiği ve Osmanlı yazısıyla attığı imzayı taşıyan tarihsiz mektubu, gözden düştüğü sıralarda yazmış olmalıdır [Y.PRK.AZJ 26/31]. Bu mektubunda Hicret’in 1. yılında Müslüman olamadan vefat eden Cahiliye devri şairi A’şâ Memun b. Kays’ın neslinden ve aslen Arap olduğunu iddia etmiş. Bu yüzden Allah tarafından kendisine Hanedan-ı Al-i Osman’ın idaresindeki geniş ülkeye manevi bir muhabbetin cezbedilmiş olduğunu yazmış. Padişahın huzuruna çıktığı anda o kadar etkilenmiş ki o zamandan beri can ve malını feda ederek padişahın hizmetinde bulunmayı görev bilmiş!
Maimon, Arabistan, İngiltere, Şattülarap, Hindistan, Mısır gibi bölgelerde diliyle ve kalemiyle Sultan Abdülhamid’in idaresini övmekten de geri durmamış. Bu hususta İngiliz ve Amerikan gazetelerinde makaleler yazmış veya ahbaplarına yazdırmış. En uzak memleketlerde Osmanlı Devleti’nin kavimleri, dilleri, mezhepleri ve coğrafi durumu hakkında nutuklar irad etmiş. Bu uğurda yaptığı harcamaları kendi kurduğu şirketlerin gelirlerinden karşılamış.
Maimon, Selanik Gaz imtiyazı için Fransa’dan sermaye toplama girişimi başarısızlığa uğrayınca nakit sıkıntısına düşmüş. Bunun üzerine padişaha müracaat etmeye karar vermiş ve ne emri olursa ona uygun hareket etmeyi arz etmiş. Kendi doğruları çerçevesinde tutarlı hareket etmek için gereken ihsanın bahşedilmesi durumunda, İngiltere’nin Devlet-i Aliyye hakkındaki siyasetini “daha insaflı hale” getirebileceğini vaadetmiş. Ona göre bu yolda ilk yapılması gereken, kamuoyu ile parlamento üyelerine olan tesir ve nüfuzunu yönlendirmek üzere İngiltere gazetelerinin elde edilmesi. İkinci olarak bazı parlamento üyelerinin ikna edilmesini önermiş. Sultan Abdülhamid’e karşı yürütülen husumet politikasının, “Hindistan’daki 60 milyon Müslüman’ın kalplerini ne derece kıracağını ve sonuçlarının vahim olacağını” bu üyelere anlatmayı tasarlamış. Üçüncü olarak, Avrupa başkentlerini dolaşarak kamuoyu üzerinde etkili olacak propaganda konferansları verebileceğini belirtmiş.
Maimon’u İstanbul çevresine sokan kişinin bir müzisyen olduğu rivayet edilir. Bu sayede Damat Mahmud Celaleddin Paşa ile ilişkileri gelişmiş. Abdülhamid ile arasının açılmasından sonra Avrupa’ya firar girişimlerinde bulunan paşayı, oğulları Prens Sabahattin ve Lütfullah Beyler ile birlikte vapurla Avrupa’ya kaçırmış. Maimon da onlarla birlikte gitmeyi planlamışken, Damat Mahmud Paşa’nın beş bin lirasını çarparak onları terk etmiş ve trenle ulaştığı Sofya’daki Osmanlı Bulgaristan Komiseri’ne müracaatla bir demiryolu imtiyazı elde etmesine yardımcı olunması halinde paşayı kendilerine teslim edebileceğini bildirmiş. Bu teklifi reddedilirse Abdülhamid’in bütün sırlarını açıklayacağı tehdidini savurmuş. İstanbul’a gelip müzakere etmesi kabul edilmiş, ama o fikrini değiştirerek Paris’in yolunu tutmuş.
Maimon’un bu inanılmaz ama belgelerle sabit faaliyetleri Paris’te de sürmüş. Burada sefir Münir Paşa’yı ikna ederek para sızdırmaya başlamış. Damat Mahmud Paşa’yı takip ve istihbarat için 500 lira maaş aldığı iddia edilse de bu miktarın toplam 8000 Frank olduğu anlaşılıyor [Y.PRK.EŞA 34/116]. Maimon ve maiyetinin aktardığı haberlerden hoşnut olan Abdülhamid, Maimon’a Hazine-i Hassa’dan tahsis ettiği 35 Osmanlı Lirası aylığın Londra Sefareti tarafından ödenmesini istemiş [ Y.PRK.BŞK. 38/39]. Ahmed İhsan’a göre bu para bir hafiye teşkilatını kurması için verilmiştir ve miktar da yüz bin Frank’tır.
Jön Türkler’den biri bu gizli tertibatı haber alıp İngilizlere bildirdiğinden, Maimon, Londra’da beş ay hapse mahkûm edilmiş. Daha sonra Londra’da tanıştığı, Türk dostu olduğunu söyleyen parlamenter Sir Ashmead-Bartlett’e (1915’te Çanakkale Savaşı’nı izleyen ve İngiliz hükümetini eleştiren gazeteci Ashmead-Bartlett’in babası) Avam Kamarası’nda Abdülhamid idaresi lehine bir konuşma yaptırmış; daha sonra 1894’te kendisini İstanbul’a davet edip Pera Palas’ta iki ay misafir etmiş!
Girit karışıklığı esnasında Maimon’u bir İngiliz gazeteci sıfatıyla Atina’da görüyoruz. Aslında Abdülhamid’in hafiyelerinden İzzet Holo Paşa’nın ajanı olarak orada bulunmasına rağmen, Yunan kralından nişan bile almış. Girit’te kaldığı sırada entrikaları fark edilerek adayı terk etmesi söylenince İstanbul’a gelmiş ve Makedonya meselesi müzakereleri için Romanya kralı nezdine Bükreş’e gönderilmiş. Kral tarafından kabul edilmeyince Londra’ya dönmüş ve ikinci derece gazetelerde bu defa Abdülhamid aleyhine makaleler yayınlamaya başlamış. Bunun üzerine Abdülhamid lehine yazılar neşretmesi için Yıldız’dan kendisine yüklü bir para gönderilmiş ve bu defa da önemli gazetelerde sultanı öven yazılar yazmış. Daha sonra tekrar Fransa’ya geçmiş ve burada hırsızlıktan yakalandığında, İngiliz Evening Times gazetesinin muhabiri olduğunu, casuslukla bir ilgisinin bulunmadığını iddia etmiş.
Maimon’u 1899’da, ünlü Sarah Bernhardt’ın tiyatro kumpanyası müdürü sıfatıyla İstanbul ve Mısır’da görüyoruz. Bu tarihten sonra Tahsin Paşa’nın mabeyn başkâtipliği zamanında daha sık geldiği İstanbul’da kendisine ünlü Yahudi filozof Maimonides’in torunu süsü vermeye başlamış. Bu şecereyi ispat için Tahsin Paşa’dan tahsisat talep etmiş ancak paraları alır almaz İstanbul’dan ayrılmış.
1910’da Şerif Paşa aleyhinde çalışmak için İstanbul’un Abdülhamid sonrası yeni devlet adamları ile irtibat tesis etmek istemişse de, Yıldız’daki jurnallerde adı çok geçtiğinden yeni rejim mensupları kendisine soğuk davranmış. Bunun üzerine Paris’e dönerek oraya yerleşmiş. Burada da rahat durmamış ve Fransız Dışişleri Bakanlığı’ndan evrak çalma hadisesiyle tutuklanıp hapsi boylamış. Bernard Maimon’un hayatının bundan sonraki safhaları bizim için şimdilik meçhuldür