Kasım
sayımız çıktı

Abdülhamid’in kadrolu, piyasanın serbest ajanı

Yahudiyken önce Hıristiyan, sonra Müslüman oldu. Saray’ın güvenini kazanıp nişanlar, ihsanlar, tahsisatlar aldı. Kah Fransa’da kah Mısır’da, İngiltere’de, Yunanistan’da arkeolog, işadamı, gazeteci, lobici olarak diğer devletlere, ama en çok kendi hesabına çalıştı. Arşiv belgeleri ışığında Bernard Maimon’un karanlık faaliyetleri…

Batılı devletler 19. yüzyı­lın ikinci yarısından iti­baren Osmanlı toprak­larındaki sermaye yatırımları­nı en çok demiryolu sektörüne yönelttiler. Emperyalizm ilk önce Osmanlı Mısır’ını demir ağlarla donattı. Ardından ken­dileri için pazar ve hammadde kaynağı olarak gördükleri Ana­dolu ve Rumeli’deki Osman­lı topraklarını, demiryolu ile uluslararası sisteme entegre etmeye çalıştılar.

Rekabet kıran kırana sürüp giderken, Almanların Hindis­tan yolundaki İngiliz çıkarları­nı baltalamak uğruna sahneye koyduğu Haydarpaşa-Bağdat demiryolu projesi ile mücade­le sertleşti. Osmanlı Devleti’n­den koparacakları imtiyazların peşinde koşan konsorsiyumlar için “bilgi ve haber” her şey­den önemliydi ve sahaya sürü­len misyoner, arkeolog, seyyah, gazeteci veya tüccar kimlikli ajanların becerisi, nihai imti­yaz sahiplerini belirlemede ha­yati rol oynayacaktı.

Bu devirde ortaya çıkan Bernard Maimon adındaki ka­ranlık ilişkilerin adamı, bugü­ne kadar nedense kamuoyunun dikkatinden kaçmıştır. Osman­lı demiryollarından bir imtiyaz elde edebilmek uğruna çıktığı yolda Türkiye, Rusya, Alman­ya, Fransa, Belçika, İngiltere, Yunanistan arasında mekik do­kuyan Maimon’un adı, 1911’de Fransa Dışişleri Bakanlığı’n­da yaşanan casusluk skanda­lı olmasa belki de sadece arşiv belgeleri arasında kalacaktı. Dışişleri memurlarından René Rouet’nin, Maimon’un kâtibi Albert Palliez’ye gizli belgele­ri verirken suçüstü yakalan­masının yankısı büyük oldu. Tüm dünya basınının ilgi odağı haline gelen ve günlerce man­şetlerden inmeyen bu olaya yönelik haberler Osmanlı gaze­telerinde de günü gününe yer buldu. Her demiryolu projesin­de bir şekilde bulunan, İstan­bul’da oldukça iyi bir çevre edi­nen, Yıldız Sarayı’na rahatlıkla girip çıkan birinin evrak hırsız­lığından dolayı tutuklanması, üstelik ele geçen gizli belgele­rin çoğunun Osmanlı demir­yolları, madenler ve taş ocak­ları imtiyazları ile ilgili olması insanları şaşkınlığa sürükledi.

Böylesine bir ilgi uyandır­dıktan sonra tamamen unutu­lan olayın esas kahramanı Ber­nard Maimon hakkında Servet-i Fünun dergisinde Ahmed İhsan Bey ile Mecmua-i Ebüzziya’da Ebüzziya Tevfik Bey tarafından derlenmiş çeşitli bilgiler veril­miştir. Ebüzziya Tevfik, belki de İstanbul’da tanıştığı Maimon hakkında nazik bir üslupla ka­leme aldığı yazısında ona arka çıkmaktadır. Üstelik 1910’da Rus Çarı ile Alman İmparatoru arasında gizli akdedilen ve Os­manlı Devleti aleyhine kararlar içeren “Potsdam Mülakatı”n­dan onun sayesinde haberdar olduğumuzu iddia eder.

Ahmed İhsan Bey daha çok Fransız gazetelerinden tercüme ettiği bilgileri nak­leder. İkisinde de ortak nokta Maimon’un karanlık ilişkile­rin odağında yer aldığının tes­pit edilmesidir. Tabiyeti, dini, milliyeti, doğduğu yer hak­kında kesin bilgiler ikisinde de yoktur. İngilizce, Fransız­ca, Almanca, İtalyanca’yı çok iyi, Yunanca, Arapça ve Türk­çe’yi gayet rahat konuşur, yazar bir lisan adamıdır. İbranice’de Tevrat ve Talmut üzerine tefsir yazabilecek kadar kudretlidir. Ortak kanaat Musevi asıllı ol­duğu ancak sonradan Hıristi­yanlığı kabul ettiğidir. Suriye, Filistin, Galiçya doğum yeri olarak nakledilir. İngiliz veya Fransız tebaası olduğu belir­tilir. Fransız savcının zanlıları sorguladığı metinde ise Mal­talı olduğu bilgisine ulaşırız. Yakın tarihte Maimon’un ko­nu edildiği tek makalenin sa­hibi Salahi R. Sonyel, 1999’da düzenlenen XIII. Türk Tarih Kongresi’ne sunduğu “İngi­liz Kaynaklarına Göre, Erme­ni Militanlarca Sahtelenen ve Osmanlı Arşivlerinden Aşırı­lan Gizli Belgeler” adlı bildiriyi onun Ermeni olduğu tezi üzeri­ne kurmuştur.

Servet-i Fünun’un almanağında Bernard Maimon.

Yine de ona dair en eski belgeleri Osmanlı Arşivi’nde bulabiliyoruz. Arkeolog kimliği ile karşımıza çıktığı ilk belge­lerde Almanya müzelerinden biri için Babil’de kazı yaptığı anlaşılıyor. Bir süre yaşadığı Bağdat’tan 1885’de İstanbul’a gelmiş olmalı ki Şeyhülislam’ın huzurunda Müslüman olmuş ve Maarif Nazırı Münif Pa­şa’nın tavsiyesi üzerine Maarif Müfettişi olarak görevlendi­rilmesi için Sadrazam Kıbrıslı Kamil Paşa tarafından sara­ya arz edilmiş [Y.A.RES 32/4]. Babil harabelerinde bulduğu eski eserlerden birinin ikinci nüshasını Sultan II. Abdülha­mid’e takdim etmesi sebebiy­le “3. Rütbeden Mecidi Ni­şanı” ile taltif edilmiş [İ.HR 305/19369]. Sultana takdim ettiği eserin ne olduğunu bile­miyoruz ama günümüzde New York Metropolitan Müzesi’nde sergilenen “Nabukadnezar’ın Silindir Taşı”nın 1884’te Mai­mon tarafından bulunduğu ka­yıtlıdır.

II. Abdülhamid’e takdim et­tiği ve Osmanlı yazısıyla attığı imzayı taşıyan tarihsiz mektu­bu, gözden düştüğü sıralarda yazmış olmalıdır [Y.PRK.AZJ 26/31]. Bu mektubunda Hic­ret’in 1. yılında Müslüman ola­madan vefat eden Cahiliye dev­ri şairi A’şâ Memun b. Kays’ın neslinden ve aslen Arap olduğu­nu iddia etmiş. Bu yüzden Allah tarafından kendisine Hanedan-ı Al-i Osman’ın idaresindeki ge­niş ülkeye manevi bir muhabbe­tin cezbedilmiş olduğunu yaz­mış. Padişahın huzuruna çıktığı anda o kadar etkilenmiş ki o za­mandan beri can ve malını feda ederek padişahın hizmetinde bulunmayı görev bilmiş!

Maimon, Arabistan, İngilte­re, Şattülarap, Hindistan, Mısır gibi bölgelerde diliyle ve kale­miyle Sultan Abdülhamid’in idaresini övmekten de geri dur­mamış. Bu hususta İngiliz ve Amerikan gazetelerinde ma­kaleler yazmış veya ahbapları­na yazdırmış. En uzak memle­ketlerde Osmanlı Devleti’nin kavimleri, dilleri, mezheple­ri ve coğrafi durumu hakkında nutuklar irad etmiş. Bu uğurda yaptığı harcamaları kendi kur­duğu şirketlerin gelirlerinden karşılamış.

Casus arkeologun 2500 yıllık buluşu Bernard Maimon, casusluk kariyeri sırasında arkeolog olarak da görev yaptı. Bağdat yakınlarındaki Sippar antik kentinde 1884’de bulduğu II. Nabukadnezar’a (MÖ 6. yüzyıl) ait yazılı-silindir taş, bugün New York Metropolitan Müzesi’nde sergileniyor.

Maimon, Selanik Gaz im­tiyazı için Fransa’dan sermaye toplama girişimi başarısızlığa uğrayınca nakit sıkıntısına düş­müş. Bunun üzerine padişaha müracaat etmeye karar vermiş ve ne emri olursa ona uygun ha­reket etmeyi arz etmiş. Kendi doğruları çerçevesinde tutarlı hareket etmek için gereken ih­sanın bahşedilmesi durumun­da, İngiltere’nin Devlet-i Aliyye hakkındaki siyasetini “daha in­saflı hale” getirebileceğini va­adetmiş. Ona göre bu yolda ilk yapılması gereken, kamuoyu ile parlamento üyelerine olan tesir ve nüfuzunu yönlendir­mek üzere İngiltere gazeteleri­nin elde edilmesi. İkinci olarak bazı parlamento üyelerinin ik­na edilmesini önermiş. Sultan Abdülhamid’e karşı yürütülen husumet politikasının, “Hin­distan’daki 60 milyon Müslü­man’ın kalplerini ne derece kı­racağını ve sonuçlarının vahim olacağını” bu üyelere anlatma­yı tasarlamış. Üçüncü olarak, Avrupa başkentlerini dolaşarak kamuoyu üzerinde etkili olacak propaganda konferansları vere­bileceğini belirtmiş.

Maimon’u İstanbul çevresi­ne sokan kişinin bir müzisyen olduğu rivayet edilir. Bu sayede Damat Mahmud Celaleddin Pa­şa ile ilişkileri gelişmiş. Abdül­hamid ile arasının açılmasından sonra Avrupa’ya firar girişimle­rinde bulunan paşayı, oğulları Prens Sabahattin ve Lütfullah Beyler ile birlikte vapurla Avru­pa’ya kaçırmış. Maimon da on­larla birlikte gitmeyi planlamış­ken, Damat Mahmud Paşa’nın beş bin lirasını çarparak onları terk etmiş ve trenle ulaştığı Sof­ya’daki Osmanlı Bulgaristan Ko­miseri’ne müracaatla bir demir­yolu imtiyazı elde etmesine yar­dımcı olunması halinde paşayı kendilerine teslim edebileceğini bildirmiş. Bu teklifi reddedilirse Abdülhamid’in bütün sırlarını açıklayacağı tehdidini savur­muş. İstanbul’a gelip müzakere etmesi kabul edilmiş, ama o fik­rini değiştirerek Paris’in yolunu tutmuş.

Maimon’un bu inanılmaz ama belgelerle sabit faaliyetle­ri Paris’te de sürmüş. Burada sefir Münir Paşa’yı ikna ederek para sızdırmaya başlamış. Da­mat Mahmud Paşa’yı takip ve istihbarat için 500 lira maaş al­dığı iddia edilse de bu miktarın toplam 8000 Frank olduğu an­laşılıyor [Y.PRK.EŞA 34/116]. Maimon ve maiyetinin aktar­dığı haberlerden hoşnut olan Abdülhamid, Maimon’a Hazi­ne-i Hassa’dan tahsis ettiği 35 Osmanlı Lirası aylığın Londra Sefareti tarafından ödenmesi­ni istemiş [ Y.PRK.BŞK. 38/39]. Ahmed İhsan’a göre bu para bir hafiye teşkilatını kurması için verilmiştir ve miktar da yüz bin Frank’tır.

Bernard Maimon arşiv belgelerinde Gerek II. Abdülhamid’e gerekse Batılı devlet liderlerine çok sayıda mektup yazan, çeşitli jurnaller yollayan Bernard Maimon’a ait belgeler, Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’nde bulunuyor.

Jön Türkler’den biri bu gizli tertibatı haber alıp İngilizlere bildirdiğinden, Maimon, Lond­ra’da beş ay hapse mahkûm edilmiş. Daha sonra Londra’da tanıştığı, Türk dostu olduğu­nu söyleyen parlamenter Sir Ashmead-Bartlett’e (1915’te Çanakkale Savaşı’nı izleyen ve İngiliz hükümetini eleştiren gazeteci Ashmead-Bartlett’in babası) Avam Kamarası’nda Abdülhamid idaresi lehine bir konuşma yaptırmış; daha son­ra 1894’te kendisini İstanbul’a davet edip Pera Palas’ta iki ay misafir etmiş!

Girit karışıklığı esnasında Maimon’u bir İngiliz gazete­ci sıfatıyla Atina’da görüyoruz. Aslında Abdülhamid’in hafi­yelerinden İzzet Holo Paşa’nın ajanı olarak orada bulunması­na rağmen, Yunan kralından nişan bile almış. Girit’te kaldığı sırada entrikaları fark edilerek adayı terk etmesi söylenince İstanbul’a gelmiş ve Makedon­ya meselesi müzakereleri için Romanya kralı nezdine Bük­reş’e gönderilmiş. Kral tarafın­dan kabul edilmeyince Lond­ra’ya dönmüş ve ikinci derece gazetelerde bu defa Abdülha­mid aleyhine makaleler yayın­lamaya başlamış. Bunun üzeri­ne Abdülhamid lehine yazı­lar neşretmesi için Yıldız’dan kendisine yüklü bir para gön­derilmiş ve bu defa da önemli gazetelerde sultanı öven yazı­lar yazmış. Daha sonra tekrar Fransa’ya geçmiş ve burada hırsızlıktan yakalandığında, İngiliz Evening Times gazetesi­nin muhabiri olduğunu, casus­lukla bir ilgisinin bulunmadığı­nı iddia etmiş.

Maimon’u 1899’da, ün­lü Sarah Bernhardt’ın tiyatro kumpanyası müdürü sıfatıyla İstanbul ve Mısır’da görüyo­ruz. Bu tarihten sonra Tahsin Paşa’nın mabeyn başkâtipli­ği zamanında daha sık geldi­ği İstanbul’da kendisine ünlü Yahudi filozof Maimonides’in torunu süsü vermeye başlamış. Bu şecereyi ispat için Tahsin Paşa’dan tahsisat talep etmiş ancak paraları alır almaz İstan­bul’dan ayrılmış.

1910’da Şerif Paşa aleyhin­de çalışmak için İstanbul’un Abdülhamid sonrası yeni devlet adamları ile irtibat tesis etmek istemişse de, Yıldız’daki jurnal­lerde adı çok geçtiğinden yeni rejim mensupları kendisine so­ğuk davranmış. Bunun üzerine Paris’e dönerek oraya yerleşmiş. Burada da rahat durmamış ve Fransız Dışişleri Bakanlığı’ndan evrak çalma hadisesiyle tutuk­lanıp hapsi boylamış. Bernard Maimon’un hayatının bundan sonraki safhaları bizim için şimdilik meçhuldür