1914’ün 2 Ağustos akşamı seferberlik kararı alındığında, Osmanlı Devleti mâli ve askerî lojistik açıdan en berbat dönemlerinden birini yaşıyordu. Kolordular, öngörülen seferberlik müddetinin ancak iki-üç katı zamanda hazırlıklarını tamamlayabildi. Ama Osmanlı seferberliği, para, malzeme, silah, mühimmat, kaynak yetersizliğine rağmen savaşın sonuna kadar devam ettirilebildi.
Avrupa’nın doludizgin umumi bir harbe doğru gittiği 2 Ağustos 1914 Pazar günü, Osmanlı Devletinin kaderini belirleyecek birbirinden önemli ve birbiriyle bağlantılı hadiseler cereyan etmişti.
O gün ilk haber İngiltere’den gelmişti. İngiltere’ye sipariş olunan ve büyük bölümü halkın gönüllü yardımlarıyla finanse edilen modern iki savaş gemisinden Sultan Osman-ı Evvel ve Reşâdiye zırhlılarına, Avrupa’da başlayan harp halini bahane eden İngiliz hükümeti tarafından el konmuştu. Parası ödenmiş gemilere el konması, kamuoyunda, başta İngilizler olmak üzere İtilaf Devletlerine karşı büyük bir tepkiye, Almanya’ya doğru biraz daha yakınlaşmaya sebebiyet vermişti.
Aynı gün olağanüstü gündemle toplanan Meclis-i Umumi, sadece on dakikalık bir oturum yaparak, meclisin tatilini öngören padişah iradesinin okunmasıyla kapanmıştı. Bu iradede padişah, “Avusturya-Macaristan ile Sırbistan arasında çıkmış olan savaşın Avrupa’da genel bir savaşa yol açmasından dolayı, Kasım ayı başında yeniden toplanmak üzere Meclis-i Umumi’nin yasama döneminin bugünden itibaren tatilini irade ederim” demekteydi.
Yine o gün, Osmanlı Devleti ile Almanya arasında, metni önceden hazırlanmış olan ittifak antlaşması, Sadrazam Said Halim Paşa ile Almanya’nın İstanbul Sefiri Wangenheim arasında imzalanarak resmiyet kazanmıştı. Osmanlı Devletinin, girdiği son savaş olan 1. Dünya Savaşı’na Almanya’nın müttefiki sıfatıyla dahil olmasına sebep bu antlaşma gizli tutulmuştu. İşin vahim tarafı, bu ittifak antlaşması imzalanmadan bir gün önce Almanya, Osmanlı Devletinin en çok korktuğu ülke olan Rusya ile harbe girmişti.
Yine aynı gün, başkumandan padişah Mehmed Reşad’ın vekili sıfatıyla, Başkumandanlık Vekaletine Enver Paşa getirilmişti. Balkan Savaşı’ndan sonra hızlı bir yükselişle yarbaylıktan tuğgeneralliğe terfi ettirilen Enver Paşa, 3 Ocak 1914’te Ahmet İzzet Paşa’nın yerine Harbiye Nazırı olmuştu. Bu unvanına ilave olarak, 2 Ağustos 1914’ten itibaren “Başkumandan Vekili” unvanını da kullanmaya başladı. Çok geniş yetkilerle donatılmış bu makam sayesinde Enver Paşa, seferberlik boyunca bütün nezaretlere emirler yazmış, harp ve askerlik meselelerine dair önemli kararlar alıp uygulamıştır.
Ve nihayet aynı gün, yazımızın konusunu da teşkil eden seferberlik ilan edilmişti! Padişahın imzasını taşıyan iradede seferberliğin ilk günü olarak 3 Ağustos 1914 Pazartesi günü yazılıdır ama seferberlik 2 Ağustos 1914 Pazar günü öğleden sonra geç saatte ilan edilmiştir.
Seferberlik ilanıyla birlikte Osmanlı hükümeti -Almanya ile gizli bir ittifak antlaşması imzalamışken- Avrupa’da başlayan savaşta, silahlı tarafsızlığını ilan etmişti. Silahlı tarafsızlık gereği, herhangi bir tehdide karşı hazır olmak için de genel seferberlik başlatılmıştı. Seferberliğin duyurulması amacıyla gazetelerde ilanlar çıktı. Bu ilanlarda askerlik hizmetiyle ilgili bütün muafiyetlerin kaldırıldığı, müslim veya gayrimüslim 20 yaşından 45 yaşına kadar olan bütün erkeklerin askerlik hizmeti ile mükellef olduğu duyurulmuştu. Yükümlü olanların üç gün içinde bağlı bulundukları askerlik şubesine müracaat etmeleri, aksi takdirde kanun gereği haklarında en ağır cezanın uygulanacağı, bu yüzden haberdar olunur olunmaz bir an önce askerlik hizmetine koşulması ilan olunuyordu.
Seferberlik ilanı ile bir takım sivil ve askerî tedbirler peşpeşe uygulanmaya başlandı.
Önce moratoryum ilan edilerek borçlar ertelendi. Devletin içinde bulunduğu ekonomik şartlar kötüyken ilan edilen seferberliğin ağırlığını taşıyacak bir bütçe de mevcut değildi; mâli açıdan berbat bir vaziyetteydik. Seferberliğin getirdiği en büyük sorun olan nakit para sıkıntısı, seferber hale getirilen kolorduların eksiklerini tamamlamasını zorlaştırıyordu. Harp hali dolayısıyla Avrupa piyasalarından kredi alamayan hükümet, mâli seferberlik adıyla iç borçlanmaya yöneldi. Ayrıca kolorduların, alınacak mal ve hizmet karşılığında nakit para yerine tüccara mazbata vermesi kararlaştırıldı.
Seferberlik ilan edildiğinde, Osmanlı ordusu Edirne’den Erzurum’a, Basra’dan Yemen’e, Sina’dan Diyarbakır’a kadar çok geniş, ancak ulaşım vasıtaları sınırlı bir coğrafyaya yayılmış durumda 4 ordu, 13 kolordu ve 38 tümenden oluşuyordu.
Kolordular, seferberlik emri ile harekete geçti. Ancak başta ikmal erleri olmak üzere her çeşit silah ve mühimmat eksikliği bulunan birliklerin seferber hale gelmesi kolay değildi. Osmanlı genelkurmayı önceden hazırlanmış olan seferberlik planını uygulamaya koymuştu ama, vasıta ve malzeme olmadan seferberlik tamamlanamıyordu. Bu yüzden barış zamanında kolordular için öngörülen sefere hazırlık müddeti aşıldı. Kolordular, öngörülen seferberlik müddetinin iki katı, hatta bazen daha fazla zamanda hazırlıklarını tamamlayabildiler. Mesela 19 günde seferber olacak bir kolordu 64 günde, 29 günde seferber olacak bir kolordu 42 günde seferberliğini tamamlayabilmişti. Öngörülen zamanda seferberliğini tamamlayan tek kolordu, merkezi Tekirdağ’da bulunan 3. Kolorduydu (Çanakkale’de düşmanı ilk karşılayıp durduran kolordu).
Seferberlik çağrısıyla askerlikle mükellef olanlar büyük bir coşkuyla askerlik şubelerine koştu. Kısa zamanda beklenenin üzerinde asker kaydı yapıldı. Seferberlik öncesinde silah altında yaklaşık 300 bin asker varken, bir-iki ay içinde bu rakam 800 bine çıktı. Bu kadar büyük sayıda kişiyi iaşe edip barındırmak, ekonomik sıkıntı içerisinde olan hükümeti zora sokunca, belli bir yaş üzerindekiler kayıtları yapılarak evlerine gönderildi. Asker sayısı beklenenden ve beslenebilecekten fazla olunca, askerlik muafiyetleri kaldırıldığından askere alınması gereken gayri müslimler için de bir kanun çıkarıldı ve bunlar 30 Osmanlı altını bedel-i nakdi karşılığı askerlikten muaf sayıldılar. Bu durum, aynı zamanda nakit para sıkıntısı çeken hükümet için mâli kaynak yerine de geçmişti.
Seferberlik ilanıyla birlikte sansür uygulaması ve haberleşme vasıtalarının kontrole tabi tutulması kararı da alınmıştı. Resmî olmayan telgraflarda kod ve şifre kullanılması yasaklanmış, haberleşmede kullanılan lisanlara sınırlandırma getirilmişti.
Seferberlikle birlikte idare-i örfiye ilan edilmiş, cephelere yakın harp bölgelerinde memleketin asayiş ve güvenliğinin muhafazası için mülki amirlerin sahip olduğu bütün görev ve sorumluluklar askerî amirlere devredilmişti. Bütün memlekette, askerî meseleler ile askeriyeyi ilgilendiren davaların görülmesi için divan-ı harpler kurulması kararlaştırılmıştı.
Genel seferberlik gereği askerî birimlerle birlikte mülki makamlara da emirler gönderilerek, askeriyenin ihtiyaç duyduğu ikmal malzemesi, gıda ve para tedariki dahil bütün ihtiyaçlarda yardımcı olunması istenmişti.
Gerek seferberlik ilanında gerek savaşa giriş kararı alınmasında, hükümet ciddi bir siyasi muhalefet veya sosyal dirençle karşılaşmamıştı. Balkan Savaşı’nın utancı ve ağır faturasının izleri silinmeden başgösteren harp hali, İttihat ve Terakki yanlısı cemiyetlerin (Donanma Cemiyeti, Müdafaa-yı Milliye Cemiyeti, vb.) dinî ve millî söylemlerle yürüttükleri propaganda ve yönlendirmelerin de tesiriyle geniş halk kitlelerinde bir kurtuluş, yeniden diriliş ümidi olarak görülmüş, seferberlik çağrısı etkili bir şekilde yankı bulmuştu.
2 Ağustos 1914’te hiçbir hazırlığı olmadan, her bakımdan yetersiz kaynaklarla, “sadece altı ay süreceği öngörülen” bir savaşa hazırlanmak üzere ilan edilen Osmanlı seferberliği, para, malzeme, silah, mühimmat vb. kaynak yetersizliği ve lojistik sorunlarına rağmen 1. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar devam ettirilebilmişti.
2 Ağustos 1914: Savaşa doğru
Padişahın, sadrazamın ve heyet-i vükelâ (bakanlar kurulu) üyelerinin imzalarıyla ilan edilen 2 Ağustos 1914 tarihli seferberliğin belgesi.