“Dedenin annesi Ermeni imiş, Müslüman olup adını Hatice olarak değiştirmiş”. Babaannesinden bu cümleyi işiten ve eldeki tek fotoğraftan yola çıkarak bilinmeyen bir aile hikayesinin peşine düşen Gülşen Avcı; şaşırtıcı gerçeklere ve hiç tanımadığı akrabalarına ulaştı. Bir “peşe düşme” hikayesinin aşamaları, metot bilgisi ve yakın tarihimizin acı sayfalarından doğan umut.
GÜLŞEN AVCI
Tam 20 yıl önce, üniversitede okuduğum dönemde babaannemden duyduğum şu cümle beni oldukça şaşırtmıştı: “Dedenin annesi Ermeni imiş, Müslüman olup adını Hatice olarak değiştirmiş”. Şaşırmamın nedeni, böyle bir şeyin o zamana kadar hiç konuşulmaması, aileden kimsenin bu konuyu açmamış olmasıydı. Daha fazlasını öğrenmek için babaanneme sorular sormuş, elimizde fazla bilgi olmadığını öğrenince üzülmüştüm. Hatice Hanım’ın gerçek ismini bile bilmiyorduk. Elimizde sadece Hatice Hanım ve en büyük oğlu Ali Avcı’nın İstanbul’a kardeşini görmeye gittiklerinde çekildiğini bildiğimiz bir fotoğraf vardı.
Hatice Hanım’ın başka yakını olup olmadığı, şu anda hayatta olan bir akrabamız olup olmadığı sorusu aklıma ara ara düşerdi. Elimizde başka hiçbir bilgi olmadığını sandığımdan hep umutsuzluğa kapılır, ama yine de bir gün bir şekilde bir bağlantı bulacağımı düşünürdüm.
Covid-19 salgını çoğumuzu olumsuz yönde etkilerken, bazılarımız için ise beklenmedik olaylara vesile oldu. Sürekli evlerde olduğumuz bu dönemde, Hatice Hanım yine aklıma düşmüş, içimdeki merak iyice baskın hale gelmişti. Son bir umut olarak annemden, Hatice Hanım’ın oğlu Ali Avcı’nın eşi Emine Avcı ile iletişime geçmesini istemiştim. Emine Avcı’dan aldığımız bilgiye göre Hatice Hanım’ın asıl ismi Nüsü idi ve amcasının oğlu o dönemde Markiz Pastanesi’ni işletiyordu.
Yıllardır aradığım bilginin bu kadar kolay ulaşılabilir olması beni oldukça şaşırtmıştı; hatta bu bilginin doğruluğundan şüphe bile etmiştim. Tarihi ile ilgili biraz bilgi sahibi olduğum Markiz Pastanesi ile ilgili tüm detaylar internette vardı. Hızlı bir araştırma ile Markiz Pastanesi kurucusu Avedis Ohanyan Çakır’ın, oğlu Jirayr Ohanyan Çakır’ın ve torunu Majak Ohanyan Çakır’ın
isimlerine ulaştım. Majak Bey’i sosyal medya aracılığı ile bulup kendisine Dolmabahçe Sarayı önündeki fotoğrafı gönderdim ve kısaca hikayeden bahsettim. Yaklaşık 1 saat sonra Majak Bey’den gelen yanıt çok şaşırtıcıydı:
“Gülşen Hanım tüylerim diken diken oldu. Bende de bir mektup var, dedemin kuzininden. Ben çok aradım ama ulaşamadım hiçbir bilgiye. Bu yolladığınız resim 1954 yılı gibi sanki. Nüsü’nün yanındaki benim büyükannem, Gülşen Hanım telefon numaram xxx, ne zaman isterseniz arayabilirsiniz. Tanışmamız lazım, zira aynı kanı taşıyoruz”.
Hemen telefona sarıldım ve Majak Bey’i aradım. Telefonda konuşurken bile hâlâ böyle bir şeyin olduğuna inanamıyordum. Kendisinde büyükbabası Avedis Bey’den kalan bazı mektuplar olduğunu, arayıp bulacağını ve göndereceğini söyledi.
Her şeyin başladığı kare
Hatice Hanım (soldan ikinci) ve en büyük oğlu Ali Avcı (en sağdaki) yer aldığı fotoğraf, Hatice Hanım’ın İstanbul’a kardeşini görmeye gittiğinde çekilmiş. 1953 tarihli karedeki Hatice Hanım’ın gerçek isminin Lusine, bir yanındaki kişinin kardeşi Ohanes, diğer yanındakinin de kuzeni Avedis Bey’in eşi Mari Hanım olduğu sonradan ortaya çıkacak. Fotoğrafın arkasına Ali Avcı tarafından “3.6.1953, İstanbul, Dolmabahçe Sarayı, Ali Avcı” yazılmış. Önde oturan ve hemen arkasındaki hanımların kimliği bilinmiyor.
Ertesi gün Majak Bey’den fotoğraf ve mektuplar eşliğinde gelen e-posta şöyleydi:
“Biraz nostalji yapma zamanı. Tekrar tekrar okumuşum bu mektupları; buluşmalarında emeği geçen herkese teşekkür ederim, nur içinde yatsınlar. 1950’li yıllarda büyük babam Avedis o zamanki koşullarda bunu başarmış. Buna benzer o kadar çok hikayeler gördük, duyduk, basında okuduk, ancak bize de nasipmiş şükürler olsun.
Sevgiyle kalın.
Majak”
Ben de Majak Bey gibi mektupları tekrar tekrar okudum, yıllardır eksik olan bir parçam sanki yerine oturmuş gibiydi. Mektuplarda yazanlar, fotoğraflar ve aile üyelerinin bana aktardığı bilgiler ışığında Nüsü/Hatice Avcı’nın hikayesi tamamlanmıştı.
Lusine Ohanyan (Nüsü, Lusine’nin kısaltması) 1910’lu yıllarda Amasya-Merzifon’da yaşayan bir Ermeniydi. Lusine Hanım’ın amcasının oğlu Avedis Ohanyan da (Çakır) o dönemde Merzifon’da ikamet ediyordu. O yıllarda Şanlıurfa’da yaşayan büyük dedem Mehmet Rıza Avcı, askerlik görevini yapmak üzere Merzifon’a gönderiliyor. Mehmet Rıza Bey, malum elim olayların en yoğun olarak yaşandığı bu dönemde Lusine Hanım’ın güzelliğinden çok etkileniyor ve birlikte Urfa’ya dönerek burada evleniyorlar. Evlendikten sonra Lusine Hanım’ın ismi Hatice olarak değişiyor. Mehmet Rıza Bey ve Lusine/Hatice Hanım’ın 4 erkek 2 kız, 6 çocukları oluyor. Dördüncü çocukları, babamın babası, dedem merhum Ahmet Cevdet Avcı (1929-2015). Lusine/Hatice Hanım’ın Merzifon’daki anne-babasının akıbeti konusunda maalesef bir bilgimiz yok.
Lusine/Hatice Hanım’ın kuzeni Avedis Bey, Merzifon’daki olaylardan sonra komşularının yardımı ile İstanbul’a kaçıyor ve ilk olarak Tokatlıyan Oteli’nde çalışmaya başlıyor. Daha sonra Şişli’de Nis Çay Bahçesi’ni işletiyor ve son olarak da 1940’ta İstiklal Caddesi’ndeki Markiz Pastanesi’ni açıyor. Mevsimleri simgeleyen seramik panolarla ünlü dekoru, huzurlu ortamı ve yüksek ürün kalitesi ile Markiz Pastanesi zamanın tanınmış edebiyatçılarının uğrak yeri haline geliyor. Şu anda hayal etmek çok zor olsa da Markiz’in kapısından içeri adımınızı attığınızda sizi karşılayan atmosferi gözümde canlandırmaya çalışıyorum. Avedis Bey fuları ile kasada oturuyor, bir gözüyle pastaların, çikolataların kalitesini ölçerken, diğer gözüyle garsonları denetliyor. Bir köşede Haldun Taner kendi deyimiyle “kalabalık içinde yalnız olabilmek imtiyazına yalnız burada sahip bir şekilde, Hachette kitabevinden aldığı yabancı dergilere” gözatıyor. Diğer köşede ise oldukça şık hanımefendiler ve şapkalı beyefendiler leziz çilekli milföy pastasının tadına bakıyorlar.
Avedis Ohanyan Çakır
Ünlü Markiz Pastanesi’ni
kuran ve burayı 1980’lere
kadar işleten Avedis Bey,
Lusine/Hatice Hanım’in
kuzeniydi.
1950’lerin başında Markiz Pastanesi ünlü konuklarını ağırlamaya devam ederken, Avedis Bey, kuzeni Lusine Hanım’ı soruşturmaya başlıyor. O zamanki ismi Türk Petrol ve Madeni Yağlar A.Ş. olan Turcas’taki bir arkadaşı aracılığı ile İskenderun’daki Türk Petrol çalışanı Mehmet Nizipli’ye ulaşıyor. Elimizdeki bir belge, Mehmet Nizipli’nin Avedis Bey’e 28 Nisan 1953 tarihinde yazdığı mektup ve ekinde gönderdiği Lusine/Hatice Hanım’ın en büyük çocuğu Ali Avcı tarafından yazılmış olan mektup. Mehmet Nizipli mektubunda Lusine/ Hatice Hanım’a ulaştığını belirtiyor, Türk Petrol’deki arkadaşına selam iletmeyi de unutmuyor. Ali Avcı ise mektubunda yıllar sonra “böyle bir gaibin bulunacağı”na olan şaşkınlığını dile getiriyor ve annesinin merak ettiği soruları sıralıyor.
Diğer bir mektup da, bizzat Lusine/Hatice Hanım tarafından kuzeni Avedis Bey’e 9 Mayıs 1953 tarihinde gönderiliyor. Lusine/Hatice Hanım mektubunda ailesinden bahsediyor; Avedis Bey’in teyit amaçlı sorduğu soruları yanıtlıyor; kardeşi Ohanes Bey’i çok arattırdığından ancak bulamadığından bahsediyor; evlendikten sonra belki de “canını kurtarma”nın verdiği minnet duygusuyla “mukadderata boyun eğdim” diyor.
Lusine/Hatice Hanım’ın İstanbul’a oğlu Ali Avcı ile gittiğini, burada kardeşi Ohanes Bey ile buluştuğunu, 3 Haziran 1953 tarihli Dolmabahçe Sarayı önünde çekilen, benim araştırmalarıma vesile olan fotoğraftan anlıyoruz. Bu buluşmada Avedis Bey, kuzini Lusine/Hatice Hanım’a isterse İstanbul’a yanlarına taşınabileceğini söylüyor; o ise “Benim ailem ve çocuklarım var, olmaz” diye cevap veriyor.
Urfa seyahati ve başsağlığı
Lusine/Hatice Hanım (en
soldaki) Urfa’da (1953). Bu
buluşmadan 4 yıl sonra,
Avedis Bey’in eşi Mari
Hanım vefat etti. Lusine/
Hatice Hanım, Cumhuriyet
gazetesi aracılığıyla
öğrendikleri bu vefat haberi
için kuzeni Avedis Bey’e
taziye mektubu iletti.
Bu buluşmadan 4 yıl sonra, 1957 yılında, Avedis Bey’in eşi Mari Hanım vefat ediyor. Lusine/Hatice Hanım, Cumhuriyet gazetesi aracılığıyla öğrendikleri bu vefat haberi için kuzeni Avedis Bey’e taziye mektubu iletiyor. Ali Avcı da başsağlığı dileklerini mektuba ekliyor. Daha sonra Ohanes Bey kardeşi Lusine/Hatice Hanım’ı ziyarete Urfa’ya gidiyor.
Dedem Ahmet Cevdet Avcı 1960’ta evlendiğinde annesinin hayatta olmadığını biliyoruz. Buradan yola çıkarak Lusine/ Hatice Hanım’ın 1957-1960 aralığında vefat ettiğini düşünüyoruz. Avedis Bey ise 1980’e kadar tam 40 sene Markiz Pastanesi’ni kalitesinden ödün vermeden işletiyor ve maalesef zorlu bir bina tahliye sürecinden sonra pastaneyi kapatmak zorunda kalıyor. Hafızasındaki acı olaylara ve yaşadığı olumsuzluklara rağmen, “Türkiyem için malım da canım da feda olsun” diyerek 1980’de Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı’na 300 milyon TL bağışlıyor. Markiz’in kapanmasından bir süre sonra 1983’te vefat ediyor.