Kasım
sayımız çıktı

Sindirimin de cilvesi var: İpe dizilen, nem kapılan

Feixas, 1413 Paris’inde bir salgın sonrası “yellenme öksürüğü” sesiyle dalga geçildiğini anlatıyor. Jean Genet’nin Paravanlar oyununda da sömürgeci ordunun askerleri bağırsaklarındaki gazı salarak ‘memleket kokusu’nu almak ve yaymak peşine düşüyorlar. Edebiyattan musikiye osuruktan nâmeler…

Ahmet Uhri’nin Ege Ev­rensel’de yayımlanan yazı dizisi “Bağırsak Gazlarının Kültür Tarihi”nin dördüncü bölümünü “Osuruk­nâme”ye değindiği için gördüm; hoş ve besleyici yaklaşım.

Öncesinde, Şener Şahin’i Klâsik Arap Edebiyatında Sofra Mizahı başlıklı kitabı vesilesiyle keşfetmiş, Arapça ders kitapları nedeniyle tanınan bu akademis­yenimize ulaşınca, tahminim­de yanılmadığımı görmüştüm: “Zartoloji” ekseninde yazdıkları Kırmızı Kedi’den yayımlandı.

‘Bir şey’ ararken başka ‘bir şey’ bulmaya, hele ikisine bir­den ulaşmışsam, bayılırım. Hâlâ bekleyen “Sakal” metnimle ilgi­li ‘saha araştırması’ (!) yapar­ken karşıma çıkan Jean Feixas, çılgın Monestier’nin minyatür örneği gibiydi: Sakal-bıyık kita­bının ardından sıkı bir “Uçkur Kılları” kitabı kotarmış, oradan Antik Çağdan Günümüze Yel­lenmenin Tarihi’ne geçmişti -gelgelelim pek ufak, dolayısıyla cılız bir broşürdü ulaştığım. Ge­ne de, itirafsa itiraf, “Osuruknâ­me”yi yazdığımda ıskaladığım canalıcı sapağa o taşıdı beni: Crepitus ve Stercutius’u yazık ki gecikmeli tanımak varmış.

Ahmet Uhri de, Dr. Onur Gülbay’ın bir makalesinden ha­reketle ikiliden sözediyor ya­zısında; sayesinde asıl yayının izini buldum: Eskiçağda Tuvalet Kültürü (2003) değerli çalış­ma, gel gör ki çerçeveye dolaylı yoldan katkı sağlayabilir, çünkü “delik iskemle kültürü”yle, def-i hacet edimiyle ilgili temelde; kendi payıma, “dışkı” izleğine bağlı ayrıntılar öğrendim Dr. Gülbay’ın küçük kitabından, Latrina’lara dönmek isterim.

Elbirliğiyle gaz çıkarma Ortaçağ’da gaz sıkışmasının giderilmesini tasvir eden bir çizim.

Yellenme tanrısı Crepitus’a gelince… Tarihçiler sonradan uydurulmuş bir figür olduğu kanısındalar: Ciddi hiçbir an­tik kaynakta sözedilmemiş on­dan. Papa 1. Clemens, Mısırlı­ların inanışlarını küçümsemek için o “sestanrısı”nın varlığına gönderme yapar. Ansiklopedi­ler Voltaire’in ve Baudelaire’in alıntılarını sıraladıktan sonra Flaubert’in Ermiş Antoine ve İblis’inden haşmetli monologu­na yer verirler Crepitus’un.

Crepitus yok ama “cripto­nomie” türemiş: “Yellenme Sa­natı”, Ducastel de Saint-Paul’ün üç şarkılık didaktik şiiri 1815’de Paris’te yayımlanmış -bütün yollar asıl oraya çıkmaz mı?! Fe­ixas, 1413 Paris’inde yaşanan bir salgın sonrası “yellenme ök­sürüğü” sesiyle dalga geçildiğini anlatıyor. Aristofanes’in kome­dilerinde “bombus” olarak ge­çermiş sıkı vartalar, bomba gibi patladıkları için olsa gerektir!

Tiyatroya taşınabilir mi yel­lenme? Jean Genet’nin skandal yaratan Paravanlar oyunu en çok bu nedenle üne kavuşmuş­tur ne yazık ki: Sağcılar ve aşırı sağcılar millî ve yerli değerleri sahnede yellenerek topa tuttuk­ları için saldırmışlardı yönet­mene, tiyatroya ve yazara; oysa sömürgeci ordunun askerleri bağırsaklarındaki gazı salarak ‘memleket kokusu’nu almak ve yaymak peşindeydiler! Ge­net, burada, yellenme kokusu­nu bir memleket hatırası olarak tanımlar ve o kokuyu yaymayı görev katına çıkarır -ki Rabela­is’nin topraklarından çıkmış bir yazara da bu yakışır.

Paravanlar’ın yarattığı skandalla kıyaslanamasa da Vi­naver’in 60 oyuncu için yazdı­ğı 8 saatlik oyunu Kıyıdan Ta­şan’ın ana motiflerinden biri olarak tuvalet kağıdını seçmesi de hoş karşılanmamıştır.

Musiki alanına taşınabi­lir mi peki, yellenme? Hınzırlık adına değil, bir ses türü’nü konu edindiğim için soruyorum. Bu­gün, erişmesi kolay artık: Serge Gainsbourg’un yaklaşık 3 daki­kalık ‘rental’i “Evgénie Sokolov” Youtube’dan dinlenebiliyor.

Ancak ‘resital’ ile yetinmek, arkasındaki yapıta haksızlık yapmak olur: Gainsbourg’un ay­nı başlıkla yayımlanan (ve bu­gün cep kitabı olan) anlatısının kahramanı müzisyen değil res­samdır (başlangıçta Gainsbourg da ressam olmak istemiştir). Anlatının kahramanı Sokolov yepyeni bir sanat akımının tek temsilcisidir: Gazosrafi seansla­rında, çıplak oturduğu kâğıtlar üstüne ateş yoluyla nakşettik­lerini birer “gazogram” olarak işleyerek bir tür “gazogramma­tologie” kuramı yaratır -Derri­da’ya nazireyle.

Seslendirme sonradan ger­çekleştirilmiştir. Genet’nin oyu­nu ilk defa Mayıs 1968 öncesi gündeme geldiği için tozkopa­ran doğurmuştu. Gainsbourg, Mayıs 1968 sonrası yaptıkla­rıyla üç kez skandal yaratmış ve aşırı sağ’ın hedefi haline gelmişti: Marseillaise’i ordu­yu tiye alarak reggae formatın­da bir konserinde söylediğinde, televizyonda canlı yayında 500 Frank’ı yaktığında, bir de bir başka canlı yayında Whitney Houston’a “I want to f… you” de­diğinde -bir zamanlar alay et­mek bir özgürlük sahasıydı.

Gaz savaşında ateş hattında Yellenme, Edo döneminde Japonya’da bir gaz savaşını tasvir eden bir sanat parşömeni olan “Hegassen” eserine de konu olmuştur.

Resim sanatına taşınabilir mi? Bir zorlama çabası içinde değilim: Goya’nın Los Capri­chos dizisinin 69. parçası “Sop­la” 20.9 x 14.6 cm boyutlarında, 1797-1799 arasına tarihlenen bir yapıt; burada, şeytan çıkar­tırcasına, çocuğun yellendirile­rek ateşin söndürülme çabası öne çıkıyor.

Canterbury Masalları tam orta yerinde seçkin yer verir yellenmeye; tabii şeytanın işin içine girdiği “Frerin Hikayesi”­nin sonunda “Mübaşirin Hika­yesi”ne sıçrayarak.

Chaucer’ın bu içiçe hikaye labirentinin merkezine mate­matiksel bir denklem yerleştir­diğine tanık oluyoruz, bir “yel­lenme problemi”nden hare­ketle: Tek bir yellenme 12 eşit parçaya bölünebilir, böylece bö­lüştürülebilir mi?

“… meselâ, manyak mıdır ne­dir, ben nasıl bölerim -hem de eşit parçalara- bölünemez bir şeyse töhmet altında bırakacak beni sözde, ne cehalet! (…) Bunu onun kafasına Şeytan sokmuş olsa gerek. Matematikte de ne duyduk, ne işittik, bugüne ka­dar böyle aldatmacalı bir eşitlik. Bulamazsın dünyanın neresine gidersen git, bir osuruğun hem kokusunu, hem sesini eşit par­çalara bölecek birini. Nereden buldun bu problemi!”

Chaucer -yüce şairlerin alçakgönüllü tavırları böyle­dir- çözümün evin uşağından gelmesine izin verir; bir takım elbise hediyesi olmak kaydıyla hem: 12 çubuklu bir atarabası tekerleği ister uşak. Yellenmeyi 12 eşit ‘dilim’e ayrıştırmak için yegane şart, dübürü tekerlek göbeğine denk getirince vartayı sallamaktır. Ya bunun olup ol­madığının onaylanma yolu yor­damı? Uşağın önerisi hazırdır:

“Her çubuğun ucuna bir ra­kip. -budur önerim- Burnunu kemal-i ciddiyetle dayasın de­rim” ve gelsin “göbeği bir davul veya dümbelek gibi gergin olan o köylü… koyverebilsin o yeri göğü inleten osuruğunu”.

Böyle tamamlanır güze­lim masal. Ki dönüp baştan uca okumalı onu herkes.