Kasım
sayımız çıktı

Siyah-beyaz tuşlarda iki ayrı ekol, iki büyük usta

AYŞEGÜL SARICA (1935-2023) VE ARIN KARAMÜRSEL (1936-2023)

3 hafta arayla Ayşegül Sarıca ve Arın Karamürsel’in hayata veda edişleri, Türkiye piyano sahnesinde bir perdenin kapanışı oldu. Fransız ekolü takipçisi Sarıca ile Rus ekolünün temsilcisi Karamürsel, tarzlarında ayrışsalar da müzik sevgileri, müthiş birikimlerini paylaşmaktaki cömertlikleri, tevazu ve nezaketlerinde ortaklaşıyorlardı.

Piyanonun 3 büyük ismi, Wilhelm Kempff, Ru­dolf Serkin ve Claudio Arrau’nun 1991’in Mayıs ve Haziran aylarında 35 günlük bir zaman dilimi içerisinde peş­peşe ölümü, bir piyano gelene­ğinin de sonu olmuştu. Bugün müzikseverler romantik piyano geleneğinin sembolik bitişini bu hadiseler ile anıyor ve asla unutmuyor. 3 hafta arayla Ayşe­gül Sarıca ve Arın Karamürsel’i kaybedişimiz de Türkiye’nin yorumcu geleneğindeki sembo­lik bitişi temsil etmesi bakımın­dan bundan farklı anılmayacak ileride.

Ayşegül Sarıca ve Arın Ka­ramürsel, önce Avusturya asıllı meşhur piyano hocalarımızdan Ferdi Statzer ile çalışmışlardı. Daha sonra Sarıca, efsanevi Fransız pedagog Marguerite Long’un akademisinde bizzat Marguerite Long ile müzik çalışmalarına devam etmiş; Karamürsel ise benzersiz bir müzik okulu olan Çaykovski Konservatuvarı’na geçmişti. Aldıkları eğitimin kendilerine sağladığı müthiş birikimi, her daim ülkemizin konser salonla­rında sergilemiş ve öğrencile­riyle paylaşmışlardı.

resim_2024-08-25_171631460
Ayşegül Sarıca (üstte) piyanoda Fransız ekolünün, Arın Karamürsel (altta) ise Rus ekolünün temsilcisiydi.
resim_2024-08-25_171635247

Her ikisi de özellikle roman­tik dönem bestecilerinde parla­yan sanatçılarımızın bir diğer ortak özelliği de Türk bestecile­rin eserlerini, kimisini ilk defa olarak konserle­rinde seslendirmiş olmalarıydı. Sarıca bilhassa Mozart, Beethoven ve Schubert repertu­arında dinleyicileri büyülerken; Kara­mürsel’in Beetho­ven kadar Scriabin, Mussorgsky gibi Rus bestecilerine getirdiği yorumlar da eşsizdi. Sarı­ca’nın Mozart ve Beethoven konçerto kayıtları; Karamür­sel’in ise Beethoven ve Mussorgsky albümü, müzis­yenliklerinin zirvesini oluştur­du. Her ikisi de benzer dönem­lerde, dünyadaki önemli piyano akımlarını ve öğretilerini takip etmiş, eğitimlerini yurtdışın­da almış olsalar da Sarıca, her zaman tuşesi ve duygulanımı ile Fransız ekolünü takip ederken; Karamürsel, tamperamanı, heyecanı ve tekniği ile Rus eko­lünün temsilcisi olmuştu.

Hem Ayşegül Hanım hem de Arın Hanım, bugün neredeyse kimsede kalmamış bir tevazu ve nezaketin temsilcileriydi. Kendileriyle çalışma şansını yakaladığım birkaç seferde yardımseverliklerine ve içten ilgilerine birinci elden şahitlik ettim. Karşılarında müzik yap­maya çalışan birini gördükleri anda, içlerindeki müzik sevgisi­ni yansıtmalarını, gösterdikleri ciddiyet ve çabayı tarif edebil­mek pek güç. Ayşegül Hanım’ın muzip, neşeli, her daim pozitif tavırlarını; Arın Hanım’ın sev­gili dostları Alisa Kezherhadze ve Ivo Pogorelich ile anılarını unutmak da zor…

Hayatlarının merkezine ka­tıksız bir müzik sevgisini yerleş­tirmiş, birikimleriyle günümüz piyanistlerinin hemen hepsini geride bırakmış bu iki özel mü­zisyenin yeni kuşak piyanistlere ilham olması dileğiyle…