Fransız mutfağının inceliklerini ABD’ye taşıyan Julia Child (1912-2004), satışı milyonları geçen kitapları, seyircisi milyonları geçen TV programlarıyla erkek egemen mutfak alanına kendi imzasını bıraktı. Evet, varlıklı bir ailenin çocuğuydu; evet dengeli ve huzurlu bir hayatı ve kendisini destekleyen bir eşi vardı. Ancak 37 yaşında başladığı kariyerine 18 devasa kitap, yüzlerce bölüm program sığdıran bu kadın günde 16 saate varan çalışmasıyla fark yaratmıştı.
Henüz 54 yaşında “Kepçelerin Kutsal Hanımı” başlığıyla Time dergisine kapak olduğunda yıl 1966’ydı. Dergi, ABD’nin dörtbir yanında 104 eğitsel televizyon kanalında onun her hareketini izleyen, tüm hatalarını hoş gören, tek kelime ile ona bayılan seyircilerden bahsediyordu. Bir televizyon kanalı onun programını yarıda kesip Başkan Lyndon Johnson’a yer vermiş; bunun üzerine gelen şikâyet telefonlarıyla kanalın santrali kilitlenmişti.
1.90’lık boyu, burnu tıkanmış gibi genizden gelen ilginç ses tonu ve kendine has esprileri ile Fransız mutfağının inceliklerini kendi ulusuna anlatmaya çalışan bu hanımın ismi Julia Child’dı. Nora Ephrom’un yönettiği ve Meryl Streep’in harika bir oyunculukla canlandırdığı “Julie & Julia” filmi ile tanıdığımız, tanıdığımızı zannettiğimiz Julia Child.
Onun başarıları elbette geç bir yaşta adım attığı, deneye yanıla, bazen tökezleyerek ama azimle altından kalktığı erkek egemen mutfak alanında. O, alengirli Fransız mutfağının ABD’deki elçisi olmaya niyet edip, zoru başaran bir kadın. Mutfak alanında başarısı tartışma götürmez ama, onun bir kadın olarak bu zorlukları nasıl aştığı sorusu önemli. Kadın şefler günümüzde bile erkeklerin oyun alanı olarak görülen mutfak dünyasında görünür olmak için ciddi mücadeleler veriyor. Peki Julia Child’ı başarıya götüren püf noktaları nelerdi?
1912’de varsıl ve iyi eğitimli bir aileye doğmuş olması, yaşamının sonraki evrelerinde işini kolaylaştırmış olmalı. Kariyerinin başında, 1950’lerde Paris, Marsilya, Almanya ve Norveç’te geçirdiği altı yıl boyunca annesinden miras kalan fon sayesinde eşinin devlet memuru maaşına dokunmadan gezip, seçkin lokantalarda, bistrolarda yemek yiyerek deneyim kazanmış, damağını eğitmeyi başarmış bir insan. İlk Sezar Salatası’nı ailesiyle gittikleri Tijuana’da bizzat Caeser Cardini’nin elinden tattığında 13 yaşındaymış. Çok daha sonraları Cardini’nin kızının izniyle kitaplarından birinde bu özel tarife de yer vermiş.
Tarih okumuş. Mezun olmadan önce ünlü bir yazar olmayı hayal ediyormuş. Manhattan’a taşınıp metin yazarı olarak çalışmaya başlamış. 2. Dünya Savaşı yıllarında, boyunun uzunluğu nedeniyle birkaç yer tarafından reddedilse de 1942’de CIA’in öncülü olarak kurulan OSS’de (Stratejik Hizmetler Ofisi) bir iş bulmuş. İki yıl sonra gizli istihbarat yazışmalarının tümünden sorumlu olarak Seylan’a (bugünkü Sri Lanka) tayin edilmiş. Bildiğimiz ajan yani… Seylan kısmı önemli, zira dört yıl sonra eşi olacak Paul Child ile de orada tanışmış. Önceleri çok iyi dost olmuşlar, birlikte gezip tozmuş, yiyip içmişler. Sonra sevgili ve 1946’da da eş olmuşlar.
Paul’ün tayini Paris’e çıkınca altı yıllık Fransa serüvenleri başlamış. Eşi ile Paris’e giderlerken Rouen’da La Couronne’da yemek yemişler. Tattığı ilk Fransız yemeği olan dil balığı (la sole meunière) sayesinde Fransız mutfağı aşkı başlamış. “Bu deneyim sanki ruhumun yolunu açtı. Takılıp kalmıştım; bu duygu yaşam boyu sürdü” diye anlatmış. Bu ilk deneyimden sonra Fransız mutfağına kendini vakfedip ünlü yemek okulu Le Cordon Bleu’ye yazılmış. Tekniklerini geliştirmek için pazar yerlerini, Paris’in bistrolarını gezmiş sürekli. Bu arada tanıştığı iki Fransız hanım ile ortak olarak 1951’de Üç Gurme Yemek Okulu’nu açmışlar. Bu okulun varlığı daha sonra Amerikan halkı için el kitabı olarak diye düşündükleri Fransız Mutfak Sanatında Ustalaşmak (Mastering the Art of French Cooking) kitabını doğurmuş. Bu 684 sayfalık ayrıntılı ilk cildi, ortağı Simone Beck ile birlikte yazmışlar.
Paul’ün desteği ve varlığı Julia’nın yaşamını çok kolaylaştırmış. Otobiyografisini birlikte yazdığı kuzeni Alex Prud’homme “Julia kariyeri ile ilgili konuşurken ben yerine biz demeye hep dikkat ederdi” diye anlatıyor. Paul onun ilk esin kaynağı, yol göstereni ve baş destekçisi olmuş. Fransız Şefin Yemek Kitabı’nda Julia, eşine ithafında teşekkürlerini şöyle dile getirmiş: “Paul Child’a, hep orada olan adama: Hamal, bulaşıkçı, resmî fotoğrafçı, mantar dilen, soğan doğrayan, editör, balık illüstratörü, yönetici, tadımcı, fikir üreten, evdeki şair ve koca”.
Bir başka zaman da “Pek anlaşılmıyor ama Paul ve ben bir ekibiz. Mönülerle, tarifleri ikimiz birlikte oluştururuz”demiş. Bu dengeleyici ve destekleyici, eşinin dağınık kafasını düzenleyen, çok ayrıntılı notlar alan ve işlerin temposu yoğunlaştığında arka planda kalmayı dert etmeden her şeye çekidüzen veren erkeğin varlığı, geçtim 1950’leri, şimdi bile pek rastlanan bir durum değil. Dengeli ve huzurlu bir ilişki, yaşamında ikinci büyük şansı olmuş Julia’nın.
Şans elbette önemli ama insanın o şansı nasıl değerlendirdiği de önemli. Julia’ya kalsa “Ben hırslı biri değilim, sevdiğim işi yapma olanağı bulduğum için şanslıyım” dese de, bal gibi hırslı ve işinde iyi olmak için sürekli çalışan bir kadın olmuş. Bazı günler 12-16 saat çalışırlarmış. Bu kadar çalışkan olmasa 37 yaşında, hayatının epey geç bir döneminde başladığı kariyerini 92 yaşına dek ivmesini hiç düşürmeden nasıl sürdürür insan? Bu 55 yıla 18 kitap, yüzlerce bölüm televizyon programı sığmış. Üstüne bir de 1981’de kurucularından olduğu Amerikan Yemek ve Şarap Enstitüsü’nü, 1991’de Boston Üniversitesi Gastronomi bölümünü, 1995’de de Julia Child Gastronomi ve Yemek Sanatları Vakfı’nı açmış.
Çok sıkı çalışmasının yanısıra tutturduğu içten dilin de başarısına katkısı çok önemli. İlk kitabı Fransız Mutfak Sanatında Ustalaşmak’ı 1961’de tam dokuz yıl uğraşarak, kılı kırk yararak yazmış. Uğraşa didine 684 sayfaya indirdiği kitap, başta “Bu kadar ayrıntılı yemek kitabı satmaz” yorumunu alırken, potansiyeli gören ilk editörü sayesinde basılmış ve bugüne dek 1.6 milyon adet satmış! Kitabı tanıtayım diye çıktığı televizyon programına “Elimiz boş durmasın” diyerek yumurta çırpıcısı ile çıkmış ve bir omlet yapıvermiş. Seyirci hemen daha fazlasını isteyince ilk programı “Fransız Şef” yayına başlamış. Hep “Ben şef değilim. Aslında Fransız şefleri konuk edecektik ama ilk başlarda kısmet olmadı” dese de Amerikan halkına programları ve kitapları ile Fransız yemek kültürünü tanıtıp bambaşka lezzetlerin olabileceğini göstermiş. 1982-86 arasında yemek sayfalarını yazdığı aylık Parade dergisinin editörü, onun başarısını “Hiç seçkinci değildi. Evde yemek pişiren sıradan insanlara ulaşıp, nasıl daha iyi yemek yapabileceklerini anlatıyordu. Bu yüzden Amerika’nın her yerinden insana kendini sevdirmişti” diye açıklıyor.
Julia ilklerin kadını olmuş. 1949’da Paris’te Le Cordon Bleu’ye kabul edilen ilk kadın. 1993’de Amerika Yemek Sanatları Enstitüsü’nün ünlüler duvarına resmi asılan ilk kadın… Bugün bütün yaşamını adadığı, yemek hayalini gerçekleştirdiği evinin mutfağı, Smithsonian Enstitüsü’nde gezilip görülebiliyor. Yemek yaparken kamburu çıkmasın diye eşinin onun boyuna uygun yükseklikte yaptığı tezgahlar ise “sevdiğine bir yaşam nasıl armağan edilir” sorusunun somut bir cevabı. Julia’yı anarken Paul’e de bir selam…