Ekim 2024 Sayımız Çıktı

Anadolu tarihine bakarken Osmanlı gözlüğünü çıkaralım

Beylikler dönemini “Osmanlı egemenliği” ve “aşiretten devlete” klişeleriyle değerlendirmek, Türklerinin tarihinin dinamiklerini, başarısızlıkları anlamamızı engeller. “Egemenlik” teorileri ile aşiret ve konar-göçer yapılarını uygarlığın bir alt basamağı şeklinde görme eğilimi de artık dünya literatüründe geçerliliğini yitirmiştir.

Erken devir Anadolu (Sel­çuklu, Beylik, Osmanlı) ta­rihine genellikle Osmanlı gözlüğü ile bakmak bir alışkan­lık haline gelmiştir. Hatta sanat tarihçileri bazen beyliklerin Os­manlı mimarisinin hazırlayıcı­sı olduğunu söylerler. Bazen de beylikler devrinde çok farklı mi­mari şekillerinin denenmiş oldu­ğu, bu denemelerin Osmanlı mi­marisinde mükemmelliğe erişti­ği görüşü ileri sürülür.

Herhalde beylikler devri si­yasi yapıları için bu “denemeler” görüşü anlamlı olabilir. Ancak, o zamanki beyliklerin böyle bir kaygılarının olmamış olduğu­nu biliyoruz. Onlar, kendilerinin doğru buldukları yolda ilerleme­ğe çalışıyorlardı. Salt Osmanlı merkezinden baktığımız zaman “deneme” olarak gözüken bu çe­şitlilik, Türklerin tarihi açısın­dan, gerçekten bir zenginlik ola­rak ortaya çıkmakta ve Osmanlı merceğinin bazı şeyleri de gö­zardı etmemize sebep olduğunu göstermektedir (…)

Adana Ramazanoğulları Konağı

Öte yandan Osmanlı gözlü­ğü, aynı zamanda tarihe “devlet” gözlüğü ile bakmayı da berabe­rinde getirmektedir. Bu çerçeve­de de “aşiretten devlete” görüşü kabul görmüş ve yaygınlık ka­zanmıştır. Osmanlı’nın mükem­meliyeti ise, kendini kurduğu uzun ömürlü devletle gösterir. Beylikler, bu anlamda başarısız­lık örnekleridir ve sonunda er veya geç Osmanlı hakimiyetini tanımak zorunda kalmışlardır.

Aşiretlere gelince, kimin aşi­ret olduğu ve kimin olmadığı ay­rıntılı olarak araştırılmış değil­dir. Genelde, aşiretlerin toplum­sal evrim basamaklarında ileri bir safhayı işgal etmedikleri gö­rüşü yaygındır. Aşiret düzeninin temsil ettiği düşünülen “geri kal­mışlık” sendromuna bir de göçe­belik daha doğrusu konar göçer­lik eklenince, bu toplulukların toplumsal evrim basamağında­ki “yer”leri konusu pek kimseyi cezbetmemiştir. Halbuk, konar göçerliği uygarlığın bir alt basa­mağı görmek şeklindeki görüşler artık dünya literatüründe geçer­liliğini yitirmiştir. Tek düze bir gelişme çizgisinde ilerleyen ev­rim teorileri de artık her yerde eski itibarlarını sürdürmezler.

Halbuki, genelde hâlâ yay­gın olan görüş, Osmanlı’nın hem beylik denemelerinin üstesin­den gelebilmiş, (üstesine çıka­bilmiş) hem de aşiret yapısından sıyrılarak, devlet kurmakla edin­diği tecrübe ile konar göçer aşi­retleri denetim altına alabilmiş olduğu yolundadır. Osmanlı’nın diğer Türk devlet veya sülalele­rine göre üstünlüğü ve dolayısıy­la devamlılığı bu çerçevede al­gılanır. Bu çerçevede de, Osman Bey’in beyliği ile diğer beylikler bir karşılaştırmaya tâbi tutul­maz: Adeta, tarihî gelişimin so­nuçları böyle eşitlikçi bir karşı­laştırmaya engel olarak görülür.

Aksine, bu dönemin kaynak­larından, 14. ve 15. yüzyıllarda Anadolu’yu ziyaret etmiş olan iki seyyah İbn Batuta ve Cla­vijo’ye baktığımız zaman onlar, Türk beyliklerindeki çeşitlilik­ten söz ederken, aslında söz ko­nusu edilen bu çeşitliliğin çok daha geniş boyutlu olduğunu sergilerler (…)

Osmanlı’nın bu başarısından dolayı da, Anadolu Türk tarihi­ne, Osmanlı gözlüğü ile bakmak, doğal gözlük olarak görünür. Hal­buki, Asya Türk Tarihi açısın­dan baktığımız zaman, burada bir problemle karşılaşırız. Zira, başarısız bularak önemsemedi­ğimiz beylikler de Türklerin ta­rihinin bir parçasıdır. Burada ise Türklerinin tarihinin dinamik­leri açısından, bu başarısızlıkları da anlamak gerekmektedir (…)

Hasankeyf, Artuklu Köprüsü ayakları.

Bütün bu görüşler bir taraf­tan Osmanlı gözlüğü diğer ta­raftan, tarih metodolojisi içinde yaygın olan “egemenlik” teorile­rinin de sonucudur. Bu teoriler de daha çok ulus-devletlerin or­taya çıkmasından sonra şekillen­miştir. Bizim Osmanlı gözlüğü ile bakmamız; bir taraftan Türkiye Cumhuriyeti’nin içerisinden do­ğal olarak ulus-devlet görüşü ile tarihe bakmış olmamız, diğer ta­raftan Osmanlı Devletini de Tür­kiye Cumhuriyeti’nin tarihteki bir uzantısı gibi görmemiz ile il­gilidir. Öte yandan, kültürel ola­rak kahramanlığa ve galibiyete önem vermemiz de bu şekillen­mede rol oynamıştır (…)

Öte yandan, tarihsel yapıla­rı senkronik bir rekabet içinde karşılaştırmalı bir bakış açısının içinden incelemenin yanında, incelenen toplumların ekono­mik, politik, sosyal ve estetik, düşün, inanç dünyalarını birbir­lerinin üzerinde yığılmış kültü­rel katmanlar olarak görmek de mümkündür…

Kültürel katmanların, ken­dilerini gösterdikleri alanlardan biri de toplumların kendileri­ni yaşatma ve devam ettirmede kullandıkları yöntem ve kalıp­lardır. Olaylara böyle kendini ya­şatma ve devam ettirme açısın­dan baktığımız zaman, devletin, beyliklerin ve halkın kendile­rini değişik şekillerde yaşattık­larına şahit oluyoruz. İşte, bu türlü devamlılıkların simgeleri­ne baktığımız zaman ise, devlet ve beyliklerin kendilerini kalıcı tarihî (tarih yazımı anlamında) edebî ve mimarî eserler ile, hal­kın ise halk edebiyatı dediğimiz türlerle, genelde ulema ve siyasi organizasyonların dışında kalan inanç guruplarının “menâkıbnâ­me” veya “tezkire” dediğimiz tür eserlerle ve bazen hiç de mimari bir değeri olmayan küçük türbe, zaviye, ziyaretgahlarda, mane­vi liderlerine gösterdiği sevgi ve saygıyla kendini yaşattığını gör­mekteyiz (…)

(İsenbike Togan’ın “Beylikler Devri Anadolu Tarihinde Yöntem Sorunları: Germiyan’dan Örnekler” adlı makalesinden kısaltılarak düzenlenmiştir. Şinasi Tekin Anısına Uygurlardan Osmanlı’ya- Simurg Yayınevi, 2005.)

BEYLİKLER DEVRİNİN ÖNEMLİ ESERLERİ

1. Erzurum Saltuklu Üç Kümbetler (12. yüzyıl)

2. Divriği Ulu Camii ve Şifahanesi (1228-1229)

3. Beyşehir Eşrefoğlu Camii (1296-1299)

4. Selçuk İsa Bey Camii (1375)

5. Balat İlyas Bey Camii (1404)

6. Manisa Uu Camii (1366)

7. Kızıltepe Ulu Camii (1204)

8. Mardin Sultan İsa Medresesi (1385)

9. Diyarbakır Evlibenden _ Yedikardeş Burcu (1208)

10. Tokat Yagu Basan Medresesi (1157-1158)

11. Adana Ulu Camii (1509 – 1541)

12. Malabadi Köprüsü (1146-1147)

13. Ahlat Mezarlığı ve Kümbetleri (13. – 14. yüzyıllar)

14. Bitlis Gökmedrese (1589)

15. Diyarbakır On gözlü Köprü (1065-1067)

16. Karaman II. İbrahim Bey İmareti (1451)

17. Peçin Ahmet Gazi Medresesi (1375)

18. Kastamonu Kasabaköy Camii (1366)

19. Ürgüp Damse Köyü Taşkın Paşa Külliyesi (1342-1355)

20. Hasankeyf Köprüsü (1122)