JİMNASTİKHÂNE Selim Sırrı Bey’in (Tarcan) girişimiyle 1910’da İstanbul’da başlatılan beden eğitimi çalışmalarına, Türkçe “Terbiye-i bedeniye” dersi de denilmişti. Kadıköy’de Papazın Bağı’nda gençlerle jimnastik çalışmaları yapan Selim Sırrı, 1916’da da aynı yerde ilk jimnastik bayramını düzenledi. Müdürlüğünü yaptığı Cağaloğlu’ndaki Muallim Mektebinde jimnastik dersleri verdi. Mercan Yokuşu’nda da “Jimnastikhâne” adında bir kurs açmıştı.
KÂĞID/KAĞIZ Kâğıt. Farsça “kâğız”dan Türkçeleşmiştir. Arapçası “kırtas”tır. Kamış kalem ve mürekkeple yazmaya uygun, resmî-özel yazışmalarda, hat, berat, ferman yazımlarında, yazma kitaplarda kullanılan kâğıtlar özel tezgâhlarda üretilir, kullanım alanına göre aharlamak, tılâlamak, mührelemek gibi işlemlerden geçirilirdi. Haşebî (selülozdan), Dımışkî (Şam’da üretilen), harirî (ipek), âbâdî, Semerkandî, Buhara gibi pekçok türü vardı. Kâğıthâne’de üretilen İstanbulî/ İstanbul kâğıdı, hattatlara göre âbâdîye eş değerdeydi. Venedik’ten gelen kâğıda “Alikurna” denirdi. Kâğıtlara renklerine göre şekerrenk, çiğ, süt beyaz, sarı, gülkurusu, kiremidî, filizî, süt mavisi, donuk, kirli, ebrûlu, damgalı (filigranlı) vs. denirdi.
KILIÇ KUŞANMA/ ALAYI Tahta çıkan padişahın beline dinî tören ve dua ile hükümdarlık ve halifelik kılıcı bağlanması. Bu gelenek Batı’daki tac giymenin karşılığı bir âdetti. Cülustan birkaç gün veya bir hafta sonra yeni padişah kılıç kuşanmak için saraydan Eyüp Sultan türbesine giderdi. Gidiş ve dönüşe kılıç alayı, taklid-i seyf (bkz) merasimi, türbeler ziyareti de deniyordu. Törenin bir amacı yeni padişahı halkın görüp tanımasıydı. O gün İstanbullular tören güzergâhını ve Haliç kıyılarını doldururdu. Askerî birlikler, saray erkânı, yöneticiler, ilmiye ve tarikat ileri gelenleri de kalabalık gruplar halinde alayı izlerlerdi. Gidiş denizden saltanat kayığıyla yapılmışsa, dönüş karadan ve atla olurdu. Kılıç kuşanma öncesinde veya saraya dönüşte, padişahın atalarının türbelerini ziyaret etmesi de gelenekti. Eyüp Sultan Türbesinde şeyhülislâm, nakibüleşrâf veya Mevlevi çelebi efendisi tarafından Hz. Muhammed’in, sahabelerden ya da padişah atalardan birinin kılıcı dua ile padişahın beline takılırdı (örneğin II. Mahmud, Hz. Muhammed’e ait olduğu sanılan kılıcı, II. Abdülhamid ise Hz. Ömer’in kılıcını kuşanmışlardır).