Kasım
sayımız çıktı

Merhaba 70’ler, merhaba kaos!

60’larda özgürlüğe doğru salınan sarkaç 70’lerde aksi yöne ivmelenmiş, hürriyetten hızla uzaklaşarak kaosa meyletmişti. 70’li Yıllarda Türkiye: Sazlı Cazlı Sözlük isimli kitabı kaleme alan Derya Bengi’nin deyişiyle “60’lı yıllarda toplum ‘hürriyetin elle tutulacak kadar yakınında’ olduğu inancıyla bugüne sarılıyor, 70’li yıllarda ‘ondan ne kadar uzak olduğunu’ yavaş yavaş sezerek yarına sığınıyordu”. Darbelerle, işkenceyle, yolsuzluk ve kuyruklarla, Kıbrıs Savaşı’yla, siyasal İslâm’ın doğuşu ve solun yükselişiyle, suikastlar, kundaklamalar ve evlat acılarıyla karakterize olan 70’ler Türkiye’sinin popüler kültür dünyasına bir zaman yolcuğu… 

1976 Nisan’ında çıkarttığı “Beni Siz Delirttiniz” 45’liğinin tanıtımı için Cem Karaca HEY dergisinin fotoğrafçısına “Deli” pozları vermişti. Derginin 26 Nisan 1976 tarihli kapağı

ARKADAŞ

Yılmaz Güney’in iki mahpusluğu arasında yazdığı, yönettiği ve oynadığı 1974 yapımı Arkadaş, biraz yıktığı klişeler, biraz da sahip çıktığı “devrimci kalıp’lara dikkat çekecek, 70’lerin unutulmazları arasına girecekti. Filmin Atilla Özdemiroğlu- Şanar Yurdatapan imzalı tema müziklerinden -sözleri daha sonra yazılacak olan- “Arkadaş”, Melike Demirağ tarafından seslendirilecek ve yıllarca dillerden düşmeyecekti. Lobi kartında, Azra Balkan, Ahu Tuğbay, Kerim Afşar, Melike Değirağ ve Yılmaz Güney.

BENİMLE OYNAR MISIN?

“Mükemmel bir şair, şahane bir besteci, olağanüstü bir yorumcu… Bugüne kadar Türk hafif müziğinde böyle bir longplay dinlemediniz”. Ali Kocatepe böyle tanıtıyordu Bülent Ortaçgil’in “Benimle Oynar Mısın” albümünü. Dediği kadar da vardı. O günlerin anadolu pop ve aranjman akımlarından tamamen farklı bir yerde duran bu naif ama sağlam çıkış kalbimi iyiye işaretti. Bülent Ortaçgil, Türk hafif müziğindeki istisnai yerini o gün bugündür koruyor.

TAMİRCİ ÇIRAĞI

Cem Karaca, 1975’de yayınlanan -zamanın moda deyimiyle- ‘sosyal içerikli’ parçasında, otomobilini tamire götüren zengin kızına abayı yakan bir tamirci çıralı hikaye ediliyordu. ilhamını Orhan Gencebay’dan aldığını söyleyen Karaca, Gencebay şarkılarında itilip kakılan garibanın öyküsünü sınıfsal bir temele oturtmak istemişti. Şarkı 70’lerde olay olmuş, konserlerde hayranları Cem Karaca’ya çiçek yerine İngiliz anahtarı vermeye başlamıştı. “Tamirci Çırağı” 45’liğinin kapağı, Ocak 1975.

ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ

1946’da temeli atılan ve 1953’te, İstanbul’un fethinin 500. yılında açılması planlanan binanın tamamlanması 23 yıl sürmüş, Yapı Kültür Sarayı adıyla 12 Nisan 1969’da açılabilmişti. Saray, açılışının üzerinden iki yıl bile geçmeden, 27 Kasım 1970’de yandı. Kültür bakanı Talât Halman tarafından Atatürk Kültür Merkezi adıyla Cumhuriyetin kuruluşunun 50. yılında, 1971’de yeniden açılacağı bildirilen yeni yapı ise ancak 1978’de açılabildi. Bir süre kaderine terk edilen ve mayıs 2018’de yıktırılan talihsiz bina, şimdi yeniden inşa edilmeyi bekliyor.

TRAVOLTA

John Travolta’nın başrolünü oynadığı 1977 yapımı John Bedham filmi Saturday Night Fever (Cumartesi Gecesi Ateşi), 70’li yılların ikinci yarısına damgasını vurmuş, tüm dünyada disko müzik ve dans salgını başlatmıştı. Film Türkiye’ye yedi yıl rötarlı gelerek 1984’te vizyona girdi. Travolta’nın başrolde olduğu 1978 yapımı müzikal Grease ise üç yıl gecikmeyle, 1981’de Türk seyircisiyle buluştu. ‘Travolta Virüsü’nün sebep olduğu dans salgınının Türkiye’yi kasıp kavurması için 80’leri beklemek gerekecekti.

SEKS FİLMLERİ

Yeşilçam’daki seks filmleri furyasının bir nedeni “bedava” televizyonun ücretli sinemaya tercih edilmesiydi. Cinsellik bir tür “ahlaksız teklif” olarak kullanılmıştı. Ayrıca yurtdışında çekilen Emmanuelle, Paris’te Son Tango gibi cinsellik dozu yüksek yabancı filmlerin iyi gişe yapması yerli yapımcıların gözlerini kamaştırıyordu. Seks filmleri furyası yıllarında Muhafazakar Milliyetçi Cephe’nin iktidarda olması ise başlı başına bir ironiydi. Milliyet Sanat Dergisinin konuyla ilgili kapağı, 5 Mart 1976.

SARAYDAN KIZ KAÇIRMA Mozart’ın ünlü eserinin İstanbul Festivali kapsamında 1973’de Topkapı Sarayı’nda sahnelenmesi tartışmalara neden olmuştu. ‘Olur’cular eseri büyülü bir saray atmosferinde seyretmenin ruh yüceltici bir deney olduğuna dile getirirken, ‘Olmaz’cılar Topkapı Sarayı’nın böyle bir temsile ne fiziksel ne de manevi olarak uygun olduğunu söylüyordu. İki buçuk yıl önceki kültür sarayı yangını ise hâlâ bir travmaydı. Bazı seyirciler temsilden sonra “Yanmadı… Yanmadı!” diye birbirini kutlamıştı.

AŞK HİKAYESİ

Başrollerini Ali Macgraw ve Ryan O’neal’in oynadığı 1970 yapımı aşk hikayesi (Love Story) filmi Türkiye’de 1971’in son haftalarında vizyona girmişti. Gözlerde yaş bırakmayan acıklı eser, SES dergisinin yaptığı nabız yoklamasında Cüneyt Arkın, Ediz Hun ve Gönül Yazar tarafından 1972’nin en iyi yabancı filmi seçilmişti. Filmin popüler kültürdeki yansımaları muhtelifti: VAKKO, “Love Story” işlemeli bir mendil çıkartırken Sıraserviler’de aynı isimli bir gece kulübü açılacaktı.

FOTOROMAN

Kolay tüketilen, çok okunan fotoromanlar 70’lerde basın-yayın dünyasının önemli satış kozlarındandı. O yıllarda Barış Manço’dan Zeki Müren’e, Ajda Pekkan’dan Nilüfer’e nice ünlü objektif karşısına geçip rol kesmiş, replikleri balonlara yazılmıştı. Bu işi kralı ise 200 kadar fotoroman yöneten Gazeteci Arda Uskan’dı. Uskan’ın, Seyyal Taner ve Temel Gürsu ile festival döneminde Cannes’a gidip, işin içine konudan habersiz yabancı yıldızları ve yıldız adaylarını katarak çektiği fotoromanın bir sayfası, HEY dergisi, 31 Temmuz 1974.

İSTANBUL FESTİVALİ

İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı tarafından ilki 1973 yılında düzenlenen İstanbul Festivali 70’li yıllarda ses getirmekle kalmadı, zamanla ‘alt marka’lara bölünerek popülaritesini her geçen yıl artırmayı başardı. Başlangıcında tutucu çevreler tarafından “3,5 smokinlinin işi” olarak görülen festival, uluslararası sanat takvimlerinde kendisine saygın bir yer edinecekti. Festivalin açılış gecesi sergilenen Adnan Saygun’un Yunus Emre Oratoryosu, kaçak dizisinden önce televizyonda naklen yayınlanmıştı.

KASET Manyetik bant teknolojisiyle ses kaydı yapmaya ve kaydedilmiş sesi dinlemeye yarayan kasetler 1963’de üretilmişti. Müzik kaydı yapılmış (dolu) kasetler piyasaya 1969’da çıktı. İthal malı boş kasetler Türkiye’de 1972’den itibaren satılmaya başladı. 1974-75 yıllarında ise portatif kasetçalarlar (teypler) patlama yaptı. Yeni icat, 70’li yılların ortalarından itibaren müzik endüstrisine egemen olacak, “kaset çıkarmak” lafı dilimize yerleşecekti.
KAYNANALAR Siyah beyaz günlerin ‘Hayat Durduran’ dizisinin ilk bölümü 19 Mayıs pazar akşamı saat 19.30’da yayınlanmıştı. Doğu-Batı karşıtlığını farklı kültürel köklere sahip iki ailenin ilişkisi ekseninde ele alan dizi büyük ilgi görmüş. Jenerikte kullanılan moğollar’ın ıklığ isimli parçası ise “Kaynanalar”ın müziği olarak ünlenmişti. Sevda Aydan ve Haşim Hekimoğlu (Tijen ve Timur Hakmen), Leman Çıdamlı ve Tekin Akmansoy (Nuriye ve Nuri Kantar), Şermin Hürmeriç ve Muammer Çıpa (Nur ve Timuçin Hakmen). Karede Defne Yalnız (Kantar’ların çokbilmiş hizmetçisi döndü karakteri) eksik.

ABBA

Eurovision şarkı yarışmasını 1974 yılında “Waterloo” isimli parçasıyla kazanan İsveçli müzik grubu, diğer galipler gibi hemen tarihe karışmayacak, dünya pop listelerinde 10 yıl hükümranlık sürecekti. Bütün zamanların en büyük Eurovision kazananı grup, “S.O.S” “Chuquitita” “Gimme! Gimme! Gimme!” gibi sıradaki hitleriyle ülkemizde de kendisine büyük bir hayran grubu yaratacaktı.

TELEVİZYON

Türkiye’de TV yayınları ilk kez 1968’de Ankara’da başlamış, 1971’de İTÜ’den TRT’ye devredilen Maçka Stüdyosu sayesinde İstanbul’da televizyona kavuşmuştu. Beyaz cam kısa sürede 70’lere damgasını vuracak, sanat-eğlence dünyasına rakip çıkacaktı. 1973’te Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan Tiyatrosu temsillerinin televizyon yayınlarıyla çakışmasına mani olmak için gazete ilanları verecek, “sevimli rakipleri” televizyon yayınları dolayısıyla oyun saatlerini değiştirdiğini duyuracaktı.

MUHAMMED ALİ Cassius Clay’in Türkiye’de büyük bir hayran kitlesi kazanmasının sebebi, ABD’de otoriteye başkaldırıp Vietnam’da savaşmayı reddetmesinden çok, İslamiyet’i kabul etmesiydi. “Kelebek gibi uçup, arı gibi sokan” ünlü ağır siklet boksörü 70’lerde ringleri rakiplerine dar ederken, Türkiye’de de hakkında pek çok güzelleme yazılıyordu. Ali Türközü tarafından seslendirilen 1974 tarihli “Vur Muhammed Ali” türküsünün sözleri şöyleydi: “Bir ismin Muhammed, bir ismin Ali / Karşına çıkanın ne olur hali / Sana gardaş olsun Hünkâr-ı Veli / Mevlana’nın aşkına vur Muhammed Ali”.
FUTBOL BALESİ Almanya’daki 1974 dünya kupası finallerinde şans eseri yapılan bir icat tüm dünyada neşe kayanı olmuştu: Futbol balesi. Mucidi Köln’lü televizyon muhabiri Manfred Sellge’ydi. Genç televizyoncu bir pozisyonu iyi görmek için görüntüyü ileri geri sararken futbolcuların hallerindeki gülünçlüğü fark etmişti. İleri geri hareket eden futbolcuların komik suretlerine müzik de ekleyince, futbol balesini yaratmış oldu. Kupayı naklen yayınlayan TRT sayesinde futbol balesi Türkiye’de de etkisini yıllarca sürdürecek bir fenomene dönüşecekti.

KIBRIS HAREKÂTI ŞARKILARI

Kıbrıs’a yapılan askeri müdahaleyi izleyen günlerde, 1974’ün Ağustos- Ekim aylarında Unkapanı adeta Türkiye’nin kahramanlık şarkıları üretim merkezi gibi çalıştı. Yasemin Kumral’dan Neşet Ertaş’a, Şemsi Yastıman’dan Rıza Pekkutsal’a pek çok sanatçı Kıbrıs şarkıları seslendirdi. Ecevit şarkılarının moda olduğu bu dönemde Şanar Yurdatapan imzalı iki de barış şarkısı sıkışmıştı araya. Bunlardan Yeşim’im seslendirdiği “Aslan Mehmedim”, “Düşmana Kin Bağlama” gibi sükunet tavsiye eden sözleriyle özellikle dikkat çekiyordu.

VE ARABESK…

Kaynakları 1934-36 arasındaki radyodaki Türk müziği yasağında, Hint (Avare) ve Mısır filmlerinde, Kahire radyosundaki Ümmü Gülsüm konserlerinde, Sadettin Kaynak ve Dramalı Hasan eserlerinde aranan arabesk müzik, 60’lı yıllarda Suat Sayın şarkılarıyla plakçılarda işitilmeye başlamıştı. Arabesk esas patlamasını Orhan Gencebay’ın “Bir Teselli Ver” şarkısıyla yapacak, 70’li yıllarda garibanın sesi haline gelerek müthiş bir popülarite yakalayacaktı.