Türk milletinin kaderini tayin eden, bugünlere ulaşmamızı sağlayan büyük zaferin elde edildiği arazi ve muharebe anı-izleri, aradan geçen 100 yıl içerisinde maalesef gerektiği gibi korun(a)madı. Bugün Millî Park Müdürlüğü bu geçmişten gelen yanlışları gidermek için yoğun mesai harcıyor ama, konuya ve alana müdahil olan çok fazla kurum/kişi varken bu iş hiç de kolay değil.
Yüz yıl önce yaşanan Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharebesi’ne ilişkin internet üzerinden sağlıklı, aktüel, temel bilgiler sunan bir tanıtım olmadığı gibi; hadiselerin yaşandığı ve geniş bir coğrafyaya yayılmış olan muharebe noktaları için de arazi üzerinde yeterli yönlendirme bulunmuyor. 1980’lerin başında, Başkomutan Tarihî Millî Parkı’nın ilanı aşamasında coğrafya bileşenini dışarıda bırakan bir harp tarihi anlayışı bugünlere kadar sürdürülmüş; bu da hem asıl korunması ve ziyaretçilere sunulması gereken önemli noktaların atlanmasına yolaçmış; kimi sahalara gereğinden fazla fonksiyon yüklenmiş kimileri ise maalesef değişik düzenlemelerle orijinal dokusunu yitirmiştir.
Bugün Millî Park Müdürlüğü geçmişten gelen yanlışları gidermek için yoğun mesai harcıyor ama konuya müdahil olan çok sayıda kurum ve kişi varken bu hiç de kolay görünmüyor.
Sadece Büyük Taarruz sahasında değil, Türkiye’nin hemen her yerinde varolan yanlış anlayış ve uygulamalar arasında ilk sırada “temsilî şehitlik”ler var. Sahaya çıkıp, araştırıp gerçek şehitlikleri bulmak yerine, muharebe sahasının en can alıcı yerine gösterişli, pahalı, “müteahhit dostu” şehitlik yapmak; şehit listelerinden rastgele -500 gibi hep yuvarlak sayılı- isimler seçmek; bu isimlerin Türkiye’nin dörtbir yanından olmasına, hatta Halep, Trablus gibi eski Osmanlı topraklarını da temsil etmesine “özen göstermek”; 100 yıl önceki şehitler üzerinden “hepimiz din kardeşiyiz” veya “bu vatan için hepimiz savaştık” gibi sosyo-politik mesajlar vermek… Tüm bunlar yapılırken de, ilgili coğrafyada bulunan gerçek şüheda mezarları/kabristanları hiçe saymak, bunları yokoluşa terketmek…
Bugün örneğin “Çiğiltepe Şehitliği”, Kocatepe’den sonra Büyük Taarruz sahasının en çok ziyaret alan noktası. Geçmişte buraya gösterişli bir şehitlik yapılmış; tabii altında bir tek şehit bulunmuyor. Altıgen formda bir alana yapılmış şehitlikte, mezartaşları her yöne dönük; İslâmî usullere göre batıda olup doğuya dönük olması gereken baştaşları da dört farklı yöne bakıyor!
Ancak “Çiğiltepe Şehitliği” olarak adlandırılan bu yapının en büyük zararı, sahadaki gerçek şehitliklere… 26-27 Ağustos’ta 57. Tümen’nin taarruz ettiği Çiğiltepe blokundaki direnek merkezine yapılan bu temsilî şehitlik o kadar geniş bir alana yayılmış ki, Kızıltaş Yaylası’nda sürülerini yayan köylüler geniş bir otlaktan mahrum kalmış. Oysa direneğin kuzeybatısında, muharebeler sırasında silah arkadaşlarınca defnedilen 57. Tümen askerlerinin asıl şehitlikleri uzanıyor! Düştükleri yerde vatana eklenen 60’tan fazla Mehmet’in gerçek şehitliği, geçen yıl Başkomutan Tarihî Millî Parkı’ndan uzmanlarla birlikte bulunmuştu. Ne tarihî ne dinî, hiçbir doğruyu temsil etmeyen “temsilî şehitlik” yüzünden, Çiğiltepe şehitleri hakettikleri saygıdan mahrum kalıyor.
Bugün en çok ziyaretçi alan Afyon Kocatepe ve Çiğiltepe Şehitliklerinin her ikisi de temsilî. Mezartaşlarında yazan yüzlerce isim, listelerden rastgele seçilmiş isimler. Oysa Afyon’da 10’dan fazla noktada sayıları 1.000 yakın gerçek şehit, torunlarıyla buluşmayı bekliyor.
Büyük Taarruz sahasında, Kocatepe’den sonra ziyaretçilere sunulan ikinci önemli noktanın Çiğiltepe olması da bir başka paradoks. Zira muharebeler sırasında 1. ve 4. Kolordular asıl sonucu, Çiğiltepe’den daha doğuda bulunan, Tınaztepe-Belentepe-Kalecik Sivrisi direneklerinin temsil ettiği, 20 kilometre uzunluğundaki hatta aramıştır. En şiddetli muharebelerin yaşandığı, cephenin yarıldığı, taarruz planının odağındaki direnekler bunlardır. Ancak ziyaretçilerin bu direneklere, mevzilere kendi başlarına ulaşmaları mümkün değil. Yapılan tüm kilitli parke taş yollar, yönlendirme tabelaları, hepsi Çiğiltepe’dedir. Bunun nedeni 57. Tümen komutanının trajik öyküsü nedeniyle Çiğiltepe’nin popüler olmasıdır. Oysa muharebe tarihi ziyaretçilere doğru verilecekse, Tınaztepe-Belentepe-Poyralıkaya-Erkmen mevzileri ziyaretçilere öncelikli olarak gösterilmelidir. Kilitli taş döşenecek yollar seçilirken kişisel tercihler değil, muharebe tarihinin belirlediği öncelikler dikkate alınmalıdır. Çiğiltepe’yi her yönde ulusal karayolu ağına dahil etmek yerine, en azından bir güzergah da cephenin yarıldığı Çamlıca Korusu’ndan, Tınaztepe blokunda Gepli mevzilerinden, Belentepe direnek merkezinden geçirilmelidir. Bu noktaların çoğunda gerçek şehit defin sahaları da bulunmaktadır.
Benzer şekilde, hiç gündeme gelmeyen, sahaya tur getiren çoğu rehberin de bilmediği önemli bir nokta Toklusivrisi’dir. 26 Ağustos sabahı taarruz ettiğimiz Yunan birinci savunma hattının en batı ucundaki bu görkemli direnek, aynı zamanda Yunanların yelpaze şeklinde planladığı üç hatlı savunma ağının tüm hatlarının birleştiği, dolayısıyla sadece Büyük Taarruz’da değil, 30 Ağustos gecesi Kaplangı Dağı Muharebesi’nde de şiddetli muharebeler görmüş bir yerdir. Yunan 1/38 Evzon Alayı’nın en son terkettiği mevziler buradadır. Kaya tahkimat siperlerin hepsi hâlâ son derece iyi durumdadır. Toklusivrisi’nin olmadığı Büyük Taarruz anlatımı asla tam olamaz. Buna rağmen bu siperlere giden düzgün bir yol yoktur. Uzaktan dahi olsa bilgilendirecek, burayı Büyük Taarruz anlatımına dahil edecek hiçbir şey yıllardır yapılmamıştır.
Nasıl ki Büyük Taarruz’da 1. Ordu’nun muharebe idare yeri Kocatepe olmuşsa, Şaphane Dağı da Yakup Şevki (Sübaşı) Paşa’nın 2. Ordu muharebe idare yeri de çok önemli bir yerdir. Harekat planı uyarınca 2. Ordu’nun kesin sonuçlu muharebe değil, oyalama taarruzu yapmış olması, bu kesimdeki mevzileri, ordugah yerlerini ve şehitlikleri daha az önemli yapmaz. Oysa Çavdarlı köyü kuzey sırtlarından başlayarak Güzelim Dağı-Dede Sivrisi-Oyuktepe-Kazuçuran direnekleri boyunca kuzeye uzanan 6. Kolordu ile Seyitgazi-Kırgız Dağı kesimindeki 3. Kolordu cepheleri Büyük Taarruz anlatımında hiç yer almaz. Bu nedenle bu cepheye yönelik bir alan koruması ya da ziyaret programı geliştirilmiş değildir!
Güzelim Dağı’ndaki kaya tahkimat mevziler, Yunan birliklerinin barınak/zeminlik yapıları, topçu sütreleri, Kazuçuran’daki boy siperleri… Bunların hepsi bugün kaderine terkedilmiş durumdadır. Oysa Yunanların asıl taarruz beklediği kesim olduğundan, en kuvvetli şekilde tahkim ettikleri direnekler buradadır. Bu denli güçlü tahkim edildiği için de kalıcı olmuş, Büyük Taarruz sahasındaki en korunmuş, en temsil edici örneklere evsahipliği yapmıştır, yapmaktadır.
Şaphane Dağı’nın durumu aslında çarpıcı ve acıklı bir özettir. Dağın neredeyse yarısı birkaç maden işletmesi tarafından yarılmıştır! Büyük bir ironi oluşturacak şekilde, Yakup Şevki Paşa’nın ordugah yapısının üstüne yapılan baz istasyonları bu katliamın tüm tepeyi yutmasına engel olmuştur! İstasyon kulelerinin etrafında müstahkem hatları, mağara koruganları, rasıt noktalarını ve eteklere kadar inen boy siperleri görülebilir. Dağdaki madencilik faaliyeti bütün hızıyla devam etmektedir ve aynı şekilde baz istasyonlarıyla birlikte “nefis” bir görüntü oluşturmaktadır.
Yunan ikinci savunma hattının geçtiği İlbulak Dağı’ndaki siperler de benzer bir kaderin kurbanıdır. Mermer madenciliği Afyon’da diğer her tür faaliyete göre öncelikli olduğundan, dağdaki kaya tahkimat siperlere yaslanan mermer ocağı faaliyetine devam etmektedir. Buradaki orijinal siperler de şu sıralar ya yokedilmiş ya da yokedilmek üzeredir.
Bu kara tablo, bilindiği gibi sadece Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharebesi için değil, tüm İstiklal Harbi ve öncesindeki 1. Dünya Savaşı muharebe sahalarında mevcuttur. Farklı kurumların yetkisindeki SİT’ler; millî park, tarihî alan başkanlığı gibi korunan alan statülerinin çakışması; kurumlararası sinerji oluşturulamaması; zaten kısıtlı olan bütçe olanaklarının etkin ve maalesef genellikle doğru-düzgün işler kullanılamaması, ilgili sahalarda etkili bir koruma sağlamadığı gibi yeni yanlışlara yolaçmaktadır.
Ziyaretçi planlaması yapılırken stratejik önem ve kronolojik sıra yerine, idare açısından kolaylık ve “halkın talebi” esas alınmaktadır. Oysa bu alanlar aynı zamanda birer eğitim yeridir. Yanlış bilinenlerin düzeltileceği, bilinmeyenlerin öğrenileceği yerler ve harp tarihinin açıkhava arşivleri olarak bu sahalarda bilginin en doğru şekliyle aktarılması en önemli sorumluluktur.
Bu nedenle tarihimizin dönüm noktaları olan bu muharebe sahalarında bilimsel araştırma, uygulama ve ziyaretçi yönetiminin ihtisas sahibi bir tek kurum tarafından yürütülmesi ve bu kurumun özerk yapıda olması şarttır.