Ekim 2024 Sayımız Çıktı

En diptekiler kımıldadı ve suyun üstüne çıktı…

Tam 100 yıl önce 7 Kasım’da Rusya’da iktidarı ele geçiren Bolşevikler, tüm ülkeyi sarsan ve dengeleri değiştiren devrimin öncüsü oldular. Sokağın, siyasetin, sosyalizmin dünyayı değiştirdiği günlerde yaşananlar…

Nevski Bulvarı


Petrograd Nevski Bulvarı’nda geçici hükümeti protesto için buluşan göstericilerin üzerine ateş açılması, devrime giden yolda en önemli kırılma anlarından biriydi (4 Temmuz 1917). Jonathan Sanders’in karesi Ekim Devrimi’ne giden sürecin simgelerinden birini oluşturdu.

Dergimizin Mart 2017 sayısında 20. yüzyı­lın belli başlı, hatta belki de en önemli olayı Rus Devrimi’ni oluşturan tarih­sel koşulları ve öncesinde­ki 1917 Şubat Devrimi’nin ilk günlerini ele almıştık. “Rusya’da tarih hızlı akıyor­du ama bu akışta girdaplar da vardı” diye sonlanan bu yazıdan devamla, şimdi tam 100 yıl önceki Ekim Devri­mi’ne gidiyoruz.

Şubat Devrimi yalnızca 300 yıllık Romanov haneda­nına son vermemiş, Rusya’yı dünyanın en demokratik ül­kesi haline getirmişti. Ken­diliğinden oluşan Sovyetler bir yanda, Geçici Hükümet diğer yanda, belirsizlikle malul bir “ikili iktidar” dö­nemi yaşanıyordu. Çarlığın devrilmesine yolaçan savaş ve açlık toplumu çığırın­dan çıkarmış, acil ve köklü bir çözüm beklentisi toplu­mun alt tabaklarına hakim olmuştu.

Asker ve halk barış istiyor


Şubat Devrimi’nden sonra savaşa devam edilmesi, asker ve sivillerin protesto gösterilerinde sık sık buluşmasını sağladı.

Olaylar hızlanıyor

20-21 Nisan’da Geçici Hü­kümet’in Rusya’yı savaşta tutacağına dair açıklama­sıyla, durağanlaşan sokak gösterileri yeniden başladı. Devrimin merkezi başkent Petrograd’ta hükümetin iti­barı zedelenmeye başladı. Ekonomik durum da gide­rek kötüleşiyordu. Ulaşımın sürekli aksaması, devrimin verdiği hızla işçi komitele­rinin müdahaleleri, grev­ler, lokavtlar derken enflas­yon ücretleri iyice eritiyor, insanların talepleri daha da yakıcı hale geliyordu.

Üç yıllık savaştan sonra tedirginlik ve hoşnutsuzluk fabrikalarda olduğu gibi kış­lalarda da çok güçlüydü. Se­ferberliğe katılan 8 milyon askerin üçte biri kaçaktı.

İhtiyat ve acemilerin eği­timinden yükümlü birlikler­den oluşan Petrograd garni­zonundaki 250-300 bin asker kentin öncü işçileriyle düzenli ilişkiye geçmiş, sovyetlerdeki en radikal kesimlerle yakınlaşmış­lardı. Finlandiya körfezindeki bir adada bulunan ve devrimin tarihinde özel bir yeri olan 20 bin kişilik Kronştad bahriyelile­ri, devrimin en radikal kesimini oluşturuyordu.

Kışlık Saray’ın önünde Bolşevikler

Mart’tan sonra bütün bü­yük partilerin birlikler katında propagandayla yükümlü askerî örgütleri vardı. Bolşeviklerin askerî örgütünün başında par­tinin en solundaki iki isim bu­lunuyordu: Vladimir Nevskiy ve Nikolay Podovskiy. Bolşevikler bu örgüt sayesinde, köylü-as­kerler aracılığıyla kırsal kesimi etkilemeye ve burjuvaziyi devir­mek için vazgeçilmez olan as­kerî gücü elde etmeye çalışıyor­lardı. Bu örgüt, Nisan ayında 50 bin adet yayımlanan gazetenin yarısını Petrograd’ta dağıtıyor, diğer yarısını cepheye gönderi­yordu.

Komutan Troçki


Troçki (1879-1940) çarlığın devrilmesi sürecinde olduğu gibi, Geçici Hükümet’e karşı ayaklanmanın örgütlenmesinde önemli rol oynadı; Petrograd Sovyeti’nin başkanı oldu; Kızıl Ordu’yu kurdu; düzenli orduya komutanlık etti.

Şubat Devrimi’nde önemli bir yeri olan Petrograd garnizo­nu, Geçici Hükümet karşısında hem silahsızlandırmaya tâbi tu­tulmamak hem de cepheye gön­derilmemek yönünde kararlı bir duruş sergiledi. Geçici Hükü­met ve Sovyetler’i denetlemekte olan kesimler, askerlere ana va­tan hizmetinde hayatlarını fe­da etmeleri çağrısında buluna­rak ulusal birliğin sağlanmasını gözeten savaşa devam kararını sürdürürken; aslında bir yan­dan da devrimin yükselişine set çekmek, başkentteki askerleri cepheye sürmek istiyordu.

Haziran ve Temmuz ayla­rı askerî ve toplumsal davanın keskinleşmesine sahne oldu. İk­tidar meselesi aylar sonra gün­cellik kazandı ve Bolşevikler’in ‘kahrolsun kapitalist bakanlar” ve “bütün iktidar Sovyetler’e” sloganları her geçen gün yay­gınlaşmaya başladı.

Mayıs ayında Kronştad bahriyelileri ile hükümet karşı karşıya geldi. Bahriyeliler de­niz üssünün tam kontrolünü ele geçirmişlerdi ve yönetimi hükümetin gönderdiği subay­lara teslim etmeyi reddettiler. Aynı şekilde Viborg işçi ma­hallesindeki Petrograd anar­ko-komünist federasyonunun ele geçirdiği ve kendi merkezi haline getirdiği binayı hükü­met geri almak istediğinde, bölgede yaygın bir grev dalgası patlak verdi ve hükümet ancak “Temmuz Günleri” diye tabir edilen baskı döneminde bura­ya girebildi.

Sokak kendini örgütlüyor

Mayıs ortasında Bolşevikler’in askerî örgütü, hükümetin sal­dırı niyetine karşılık acil barışı dayatmak için garnizon askerle­riyle bir gösteri düzenleme ka­rarı aldı. Bolşevikler’in merkez komitesinde bu konuda farklı fikirler vardı. Merkez komite­si sekreteri Sverdlov kitlelerin duygularını ifade edecekleri bir kanal açmak gerektiğini be­lirterek bu kararı destekliyor­du. Karşı çıkanlar ise katılımın düşük olması halinde, yeter­li hazırlık olmadığı için hare­ketin ezileceğini söylüyorlardı. Sonuçta Petrograd komitesi ve askerî örgüt, anarko komünist­lerin ve Troçki önderliğindeki grubun (Temmuz ayında Bolşe­vikler’e katılacaklardı) desteğiy­le gösterinin düzenlenmesini üstlendi.

3-24 Haziran’da birinci Tüm Rusya İşçi ve Asker Sovyeti de­legeleri toplandı. Bu kongrede Sosyalist Devrimciler ve Men­şevikler’in ağırlığı vardı; Bolşe­vikler ise 822 delegeden 105’ini temsil ediyordu. “Bütün İktidar Sovyetlere” sloganı, kongrenin karşı olduğu bir gösterinin ana sloganı olacaktı! Bolşevikler bu­nun üzerine gösteriden vazgeç­tiler. Sovyet yönetimi ise Bolşe­vikler’i de gözeterek, ancak esas olarak kendi meşruiyetini pe­kiştirmek için 18 Haziran’da “il­haksız barış ve bütün halkların kendi geleceklerini belirleme hakkı, devrimci asker, işçi ve köylü hareketinin birliği” adına bir gösteri düzenledi.

18 Haziran’da başkentin o güne kadar görmediği 400 bin kişilik bir kalabalık sokağa indi. “Kahrolsun Savaş”, “Kahrolsun 10 Kapitalist Bakan”, “Bütün İktidar Sovyetler’e” sloganları başkentte deprem etkisi yarattı.

Bolşevikler’e karşı hükümet askerleri Geçici Hükümet’in başkentte sıkıyönetim ilan etmesinden sonra Bolşeviklerle güvenlik güçleri arasında bir çatışma dönemi başladı. Kerenski’ye bağlı askerler Lenin’in firarı ve Troçki’nin tutuklanmasıyla bir süreliğine sokaklara hakim oldu.

Aynı gün Rus ordusu Galiç­ya’da Avusturya ordusu karşı­sında ilerleme kaydetmişti; an­cak iki günlük ilerleme sonra­sında askerler durdular ve daha ileri gitmeyi reddettiler. Asker­ler silahlarını subaylarına çevi­rirken, geride bulunan askerler cephenin ön saflarına geçmeyi reddettiler. İki hafta sonra Al­manlar’ın karşı saldırısı yıkıcı oldu ve iki hafta içinde 70 bin kayıp verildi. Köylü askerle­rin azımsanmayacak bir kısmı memleketlerine döndü. Alman­lar’ın bu hızlı ilerleyişi Geçi­ci Hükümeti çok zor durumda bıraktı.

Lenin 20 Haziran’da “pro­vokasyona düşmemek” için çok dikkatli olmak gerektiğini belir­tiyordu. Ona göre kitleler tered­düt etmekle birlikte, henüz Sov­yet çoğunluğundan kopmamış­lardı. Ayrıca taşrada durumun Petrograd’takine benzemediğini biliyordu.

Petropavlosk Kalesi Petropavlosk Kalesi, Bolşevikler tarafından en büyük engellerden biri sayılıyordu. Devrime çok kısa bir süre kala Petersburg Sovyeti’nden taraf olunca devrimin de en önemli merkezlerinden biri oldu. Kışlık Saray, kalenin Neva Kapısı’ndan bombalanacaktı.

Anarko komünist önder Ble­ichman’ın sözüyle artık “sokak örgütleyiciydi”. Sokak gösterile­ri ise silahlı çatışmalara yolaçı­yor, çok sayıda insan ölüyor ve yaralanıyordu.

Nisan’dan Temmuz’a kadar geçen bu karışık dönemde, va­tandaşların büyük kısmı Geçici Hükümet’ten giderek umudu­nu kesmeye başlamıştı. Vıborg işçileri, Petrograd garnizonu ve Kronştad bahriyelileri ise ciddi bir kopuşun en büyük ve önemli parçalarını oluşturdular.

Bolşevik Partisi ise bu dö­nemde sanıldığı gibi merkezî bir biçimde Lenin’in direktifle­riyle yürüyen bir parti değildi. Partide kabaca üç kanat bulu­nuyordu: İktidarın ele geçir­mesini öteleyen, diğer sosyalist partilerden kopmamaya çalışan bir sağ kanat, Temmuz günleri­nin en atak kesimini oluşturan aşırı bir kanat ve Lenin’in şah­sında bir “merkez”.

Askerî diktatörlük ya da devrim

3-4-5 Temmuz Günleri’ndeki çatışmalardan sonra Bolşevik­ler, savaşa karşı oldukları ge­rekçesiyle “Alman ajanı” diye itham edildiler ve sert bir bas­kıya maruz kaldılar. Koşulların giderek dayanılmaz hale geldiği bu dönemde, Rusya tarihsel iki­lemle yüzyüzeydi: Ya bir askerî diktatörlük ya da devrim.

Devrim günü 25 Ekim’de Kızıl Muhafızlar, silahlarıyla Askerî Devrimci Komite’nin emirleri doğrultusunda harekete geçti.

Temmuz ayında Geçici Hü­kümet’in girişimiyle, yalnızca Petroragrad’ta 800 kişi tutuk­landı. Kamanev, Kollontay gi­bi Bolşevik önderlerin yanısı­ra, yakında partiye katılacak olan Troçki ve Lunaçarski gibi önemli isimler de tutuklandı (bunların bir kısmı daha sonra Kornilov vakasında, bazıları ise Ekim Devrimi’nden sonra ser­best bırakıldı). Temmuz göste­risine katılan birlikler silahsız­landırıldı ve cepheye gönderil­di. Şubat Devrimi ile kaldırılmış olan idam cezası askerler için yeniden yürürlüğe kondu.

Geçici Hükümet, sosyalist partilerle Anayasal Demokrat­lar arasındaki telafi edilme­si mümkün görünmeyen bir gerilimle felç olmuştu. Geçici Hükümet’teki sol partiler Sov­yetler’e dayanıyordu; Anayasal Demokratlar ise yalnızca Bol­şevikler’in değil Sovyetler’in de devreden çıkarılmasından yanaydılar.

Temmuz gösterilerinin ar­dından gelen baskı sonucu, Bolşevikler silahlı ayaklanma hazırlığını önlerine koydu­lar. Temel meselelere çözüm getirilemeyişi, insanların ra­dikal sola yönelmesine neden oluyordu. Güç ilişkilerindeki değişimin izlenebildiği Sovyet seçimlerinde, Eylül ayından itibaren Bolşevikler ve mütte­fikleri giderek çoğunluğu elde etmeye başladı.

Diktatörlük hevesi

Kışlık Saray’ın 1917’den ve bugünden bir görünümü.

Cephedeki gelişmeler, güç iliş­kilerindeki değişimin de baro­metresi gibiydi. Alman ordu­su Riga limanı dolayını işgal ettiğinde, Petrograd üzerinde doğrudan bir tehlike oluştu­ruyordu. Öte yandan yaz ay­larında köylü ayaklanmaları neredeyse ülkenin bütününde yaygınlaşmıştı. Bu durumda çevresindeki danışmanlarıyla hükümet içinde bir hükümet pozisyonu kazanan Başbakan Kerenskiy, general Lavr Kor­nilov’u orduların başına atadı. “Ulusu selamete eriştirecek kahraman” olarak takdim edi­len Kornilov, monarşiye bağlı aşırı sağcı bir geçmişe sahip­ti. Yani Geçici Hükümet’le ay­nı siyaseti gütmesi mümkün değildi. Onun önünde açık bir gerici askerî diktatörlükten başka bir yol yoktu. Kerenskiy, Kornilov’u atayarak Rusya’nın önündeki “ya devrim ya askerî diktatörlük” ikileminin akıbe­tini hızlandırmıştı. Kornilov işi gücü bırakıp Petrograd’a haddini bildirmeye yeltendi. Bu da Bolşeviklerin küllerin­den yeniden doğmalarını sağ­layacak olan “Karşı-devrime karşı mücadele birliği komite­si”nin kuruluşuna yol açtı. Bü­tün işçi ve halk örgütlenmeleri Kornilov’a karşı birlikte dav­randı, ortadan kaybolan Kızıl Muhafızlar yeniden teşkilat­landı ve 25 bin kişi hemen bu kuvvetlere yazıldı.

Trenlerle başkente gelme­ye çalışan Kornilov’un ordusu demiryolcular tarafından sü­rekli engellendi ve asla baş­kente varamadı; ordu Petrog­rad Sovyeti’nden gönderilen ajitatörlerin çalışmasıyla tek bir kurşun atmadan dağıl­dı. Kornilov kaçtı ve birkaç ay sonra ölü bulundu.

Ağustos sonundaki bu olayın akabinde güç ilişkile­ri kökünden değişmeye baş­ladı. 14’te Eylül Petrograd’da ön-parlamento adıyla bilinen bir toplantı yapıldı. 550 üye­lik herkesin temsil edildiği bu kuruldan ne savaş ne barış lehine bir karar çıkmaması, aslında temsiliyet ve meşrui­yet krizinin derinliğini göster­mekteydi. Bu sırada Bolşevik­ler Petrograd ve Moskova gibi önde gelen iki kentin sovye­tinde çoğunluğu ele geçirdiler. Artık devrim kapıdaydı.

Petrograd garnizonu temsilcileri pankartlarıyla Şubat Devrimi’nde öldürülen yoldaşlarını anıyor.

‘Dünyayı Sarsan On Gün’

Rus Devrimi’nin birçok aktörü arasında, Amerikalı gazeteci John Reed’in yazdığı Dünyayı Sarsan On Gün kitabı hiç şüp­hesiz edebiyatta ve daha sonra sinemada unutulmaz bir yer edindi. Devrimin tanığı, hatta aktörlerinden biri diyebilece­ğimiz John Reed, adeta “dev­rimin zabıt katibi” gibi günü gününe Petrograd’ın her köşe­sinde, en derin tartışmalardan gündelik hayatın en anlamsız gözüken ama manzarayı ta­mamlayan küçük hikayelerine kadar benzersiz bir tablo çizdi. 1 Ocak 1919’de kitaba yazdığı önsözü “Bolşevizm konusunda ne düşünülürse düşünülsün, Rus Devrimi insanlık tarihi­nin büyük olaylarından biridir ve Bolşevikler’in ortaya çıkı­şı da dünya çapında önem ta­şıyan bir olaydır” der. Her ne kadar “angaje” bir gazeteci ol­sa da “gördüğü gibi” yazar.

İnsanlar 100 gram ekmek tayınına talim ederken tiyat­roların her gece dolması, Şal­yapin’in şarkı söylemesi, Me­yerhold’un sahneye koyduğu Tolstoy’un Korkunç İvan’ının Aleksandirnski Tiyatrosu’nda sahnelenmesi… Bütün bunlar basit zıtlıkları dile getirmek­ten ziyade, gündelik hayatın doğal akışını aktarmaktaydı.

Evet, John Reed’in dile ge­tirdiği gibi Rusya’da halk (na­rod) artık olup bitene karşı kayıtsız kalamayacak durum­daydı ve bu durumdan vazife çıkartmak için neyin ne oldu­ğunu öğrenmek istiyordu. Si­yaset erbabı için en tehlike­li olan da buydu. İnsanlar her yerde konuşuyor, tartışıyordu.

Devrimin planlama mer­kezi, rahibelerin yönettiği bir okul olan Smolnıy Enstitüsü’y­dü. Öğrenciler için hazırlanmış tabelaların altında, çeşitli siya­si faaliyetler yürüten birimler çalışıyordu. Her yanda “Yol­daşlar, sağlığınız için her yanı temiz tutunuz” yazıyor, Sovyet demokrasisinin timsali olarak masalarda çeşitli siyasi partile­rin sattığı kitap ve broşürler bu­lunuyordu. Bu arada devrimin meşruiyetini sağlayacak olan İkinci Kongre hazırlıkları sürü­yordu. İlk kongreye katılan bir delege şimdiki delegelerin ön­cekinden çok farklı, cahil ve ka­ba olduğunu belirtiyordu. John Reed koca koca kitapların anla­tamadığını bir cümlede özetle­mişti: “Rusya’nın en alt katları kımıldamıştı ve şimdi suyun üs­tüne çıkanlar diptekilerdi”.

Devrilecek hükümet yok

Lenin’in odasında


Yazarımız Masis Kürkçügil, NTV Tarih 10. sayıda yayınlanan Ekim Devrimi konusu için Rusya’ya gitmiş, bugün ancak özel izinle girilebilen devrimin ana mekanlarında çalışmıştı.

Bolşevik Partisi Merkez Ko­mitesi’nin 23 Ekim toplantısı, ertesi sabaha kadar sürdü. Le­nin ve Troçki ayaklanmadan yanadır ama, verdikleri önerge kabul edilmez. Ardından bir işçi ayaklanmadan yana sert bir konuşma yapar, tekrar oy­lamaya yapılır ve böylece ka­rar çıkar. 31 Ekim’de Lenin şunları yazacaktır: “Ya bütün iktidarın Sovyetler’e verilme­si sloganımızdan vazgeçeceğiz ya da bir ayaklanmaya gidece­ğiz. Ortası yok…”. Lenin, kaçı­nılmaz gidişatı özetlemiştir.

John Reed, devrimden bir hafta önceki manzarayı şöyle resmediyordu: “Kumarhaneler akşamdan sabaha kadar dolup taşıyor, şampanyalar su gibi akıyor… Şehrin merkezinde geceleyin pahalı kürkler giy­miş, mücevherler takmış oros­pular aşağı yukarı geziniyor…”. Smolnıy’in üst katında ise As­kerî Devrimci Komite, Troç­ki’nin başkanlığında toplanı­yor; sabaha kadar konuşma­lar yapılıyor, insanlar yerlerde yatıyordu. Petrograd Sovyeti her geçen saniye hedefe yakla­şıyor, “Troçki, Kamanev, Volo­darski günde altı, sekiz, bazen on saat konuşuyorlardı”.

Lenin, çalışma
masasında.

Nihayet 6 Kasım 1917 Sa­lı gecesi önemli noktalar Kızıl Muhafızlar tarafından ele ge­çirildi. Neva nehrinin üzerin­deki köprüler Vıborg mahal­lesindeki işçilerin geçişine sahne oluyor; junkerler engel olmaya çalışırken Kronştad bahriyelileri tekrar köprüle­ri kapatıp geçişi sağlıyordu. 7 Kasım Çarşamba sabahı, gün devrime doğdu. “Tramvay­lar Nevski’de (5 km.’lik büyük bulvar) bir aşağı bir yukarı gi­dip geliyorlar. Erkekler, kadın­lar ve küçük çocuklar tram­vayların her yanına asılmışlar. Dükkanlar açık; caddedeki ka­labalıklarda öncekilere oranla daha az tedirginlik var…”.

Kışlık Sarayı filmlerdeki gi­bi büyük bir taaruzun sonucu değil, Kızıl Muhafızların yan kapıdan girmesiyle, ciddiye alı­nabilir bir çatışma olmadan ele geçirilmişti. Ortada devrilecek bir hükümet bile kalmamıştı. John Reed “Tarihte hiçbir za­man bu kadar sessiz olmamış­tır bu şehir; o gece ne bir teca­vüz ne bir hırsızlık vakası oldu” diye yazacaktır.

Ancak savaş bitmeyecek, yabancı orduların ve Çarlık komutanlarının devrimi çö­kertme saldırıları başlayacak ve ülke 1. Dünya Savaşı’ndan sonra büyük bir içsavaşa sü­rüklenecektir.

TROÇKİ’NİN BAŞESERİ

Devrimin tarihi
Türkiye’de yazıldı

Devrimin iki önderinden biri olan Troçki’nin Türkiye’deki sürgün gün­lerinde yazdığı Rus Devriminin Tarihi, yazarın kendi siyasi konumunu ortaya koymadan, çok geniş kesimlerden elde ettiği bilgileri kullanarak sekiz aylık bir dönemi sürükleyici bir üslupla yazdığı, vazgeçilmez bir başvuru kaynağı. Siyasetçi, tarihçi ve edebiyatçı içiçe geçmiş ve devrim süreci büyük kitlelerin bir hikayesi olarak resmedilmiş. Türkçe’de 1998’de üç cilt olarak basılan kitap, 100. yıl münasebetiyle Yazın Yayıncılık tarafından tek cilt, 888 sayfa olarak yeniden basıldı.

DÜNYAYI SARSAN 30 GÜN

24 EYLÜL Bolşevikler Moskova belediye seçimlerinden başarıyla çıkıyor.

1 EKIM Lenin’in Bolşevikler İktidarı Koruyabilecekler mi? kitabı yayında.

7 EKİM Ön-parlamento açılmasına karşın Bolşevikler buna katılmayı reddediyor.

9 EKİM Petrograd Sovyeti Devrimci Askerî Şubesi kuruluyor.

10 EKİM Bolşevik Parti Merkez Komitesi toplantısından silahlı ayaklanma kararı çıkıyor.

13 EKİM Petrograd Sovyeti’nin askerlerden oluşan seksiyonu, askerî alandaki iktidarın bütünüyle Devrimci Askerî Komite’ye verilmesini oyluyor.

18 EKİM Zinovyev ve Kamanev, Gorki’nin Novaya Şisn gazetesinde ayaklanma kararına karşı çıkıyorlar.

19 EKİM Lenin, artık Zinovyev ve Kamanev ile yoldaş olmadıklarını belirterek partiden uzaklaştırılmalarını istiyor.

20 EKİM Devrimci Askerî Komite ayaklanma için fiilî hazırlıkları başlatıyor.

23 EKİM Petropavlosk kalesi, Petrograd Sovyeti’ne destek olacaklarını ilan ediyorlar.

24 EKİM Geçici Hükümet, Devrimci Askerî Komite üyelerinin tutuklanması, Bolşevik gazetelerinin yayınlarının durdurulması emirlerini verirken, Kızıl Muhafızlar aracılığıyla etkili mevzileri elinde bulunduran Lenin gece saatlerinde Smolyniy’deki Bolşevik merkezine geliyor.

25 EKİM Sabaha karşı 02.00 itibariyle hareket başlıyor, Devrimci Askerî Komite’ye bağlı askerler saat 12.00’de Cumhuriyet Meclisi’ni kapatıyorlar. Lenin, Petrograd Sovyeti’nin oturumunda Troçki’nin davetiyle kürsüye çıkıp konuşmasını yapıyor. Saat 21.00’de Kışlık Saray’a karşı operasyon başlıyor.