0,00 ₺

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

En şiddetli darbeden basın da payını aldı

12 Eylül 1980 askerî darbesiyle başlayan sıkıyönetim süreci, gazeteciler için kara günlerin başlangıcı oldu. Üç yıl sonra yapılan seçimlerde iktidarın sivillere geçmesi de durumu düzeltmedi. 10 yılda tam 3.000 gazeteci yargılandı

TRT spikeri Mesut Mertcan, 12 Eylül 1980 sabahı Genelkurmay Başkanı ve yeni oluşturulan Millî Güvenlik Konseyi’nin başkanı Kenan Evren’in im­zasını taşıyan, “Parlamento ve hükümet feshedilmiştir. Par­lamento üyelerinin dokunul­mazlığı kaldırılmıştır. Bütün yurtta sıkıyönetim ilan edil­miştir. Yurtdışına çıkışlar ya­saklanmıştır, ikinci bir emre kadar sokağa çıkma yasağı ko­nulmuştur” bildirisini oku­duğunda son askerî darbenin üzerinden henüz on yıl bile geçmemişti.

Darbeyle birlikte birçok in­san gibi gazeteciler için de kara günler başladı. Onlarca gazete­ci ve yazar mahkemeye çıkarıl­dı, birçoğu tutuklandı. Dışarıda kalanlar için de yayın yasakları ve sansür nedeniyle gazetecilik yapmak çok zorlaşacak, hemen her görüşten gazete ve dergi­ye kapatma cezası verilecekti. Dönemin Hürriyet gazetesinin yazı işleri müdürü olan Seçkin Türesay o günleri şöyle anlatı­yor: “Yazı işlerinde duvarda bir pano vardı. Bir telefon çalar, ‘Ben Onbaşı, Üsteğmen veya Yüzbaşı Mehmet Ali… Kahra­manmaraş’taki silahlı çatışma­nın haberinin yayımlanması yasaklanmıştır.’ Bu kadar. Bu mesajı alt rütbedekiler verir­di, basınla ilişkilerden sorum­lu albay çok önemli olaylarda çağırır, fırçalardı. Yazı işlerin­de mesajı alan, mesajı panoya yapıştırırdı.”

Ankaralı gazeteciler, Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından kabul ediliyor.

1983 seçimlerinin ardın­dan sivil iktidar dönemi başla­dı ama Başbakan Turgut Özal, “Türkiye’ye iki buçuk gazete yeter” ve “Gazete okumayın, yanlış yönlendirilirsiniz” söz­lerinden de anlaşıldığı gibi ga­zetecilerden pek hoşlanmazdı. Kendine yakın olanları el üs­tünde tutuyordu ama muhalif gazetecilere karşı çok sertti. Gazeteci Hıfzı Topuz’un ak­tardığı rakamlara göre 1980- 1990 arasında 2.000’in üzerin­de basın davası açıldı, 3.000 gazeteci, yazar ve yayıncı yar­gılandı. Yazı işleri müdürle­rine 5.000 yıldan fazla hapis cezası verildi. 1980’li yıllar, basın sektörünün yapısında da radikal değişikliklerin ol­duğu yıllardı. O zamana kadar büyük gazeteler, gazeteci aile büyüklerinin kurduğu aile şir­ketlerine aitti. 1980’de Aydın Doğan’ın Milliyet’in tamamına sahip olması, değişimin ilk bü­yük adımıydı. Gazeteci köken­li olmayan işadamlarının pat­ron olması gazetelerin yüksek kâr odaklı işletmelere dönme­sinin de başlangıcı oldu. Artık tiraj ve reklam geliri, iyi ga­zetecilikten daha önemliydi. 1980’lerin ikinci yarısındaki promosyon savaşının başla­ma sebebi de tiraj kavgasıydı. Reklam gelirlerini artırmak için işdünyasıyla iyi geçinmek şart oldu. Basında 1970’lerde­kinden daha ağır bir depoliti­zasyon süreci başladı.

EROL SİMAVİ’NİN MEKTUBU

İktidarın kağıt silahı

Hükümetlerin gazetelere karşı en büyük gücü, uzun yıllar boyunca Türkiye’nin tek kağıt kay­nağı olan kamuya ait SEKA kağıt fabrikalarıydı. Turgut Özal da bu silahı kullanıyor, basını cezaland­ırmak istediği zaman gazete kağıdına zam yapıyordu.

Basınla iktidar arasındaki ilişki 29 Kasım 1987 seçimlerinde çok gerginleşmişti. Basın başbakanı, o da “amigo” adını taktığı gazeteci­leri kıyasıya eleştiriyordu. O sırada çıkan Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu, bir çeşit sansür olarak algılandı. Arkasından gelen kağıt zammıyla ortalık iyice karıştı. 17 Nisan’da tüm gazeteler, fiyatlarını 200 liradan 250 liraya çıkardıklarını bildirerek bunu ka­ğıda Aralık ve Ocak’ta yapılan iki SEKA zammına bağladılar. Ertesi gün, Özal bir gazetecinin “Kağıda yine zam yapılacak mı?” sorusuna “Yapıldı bile” yanıtını verdi. Hükü­met, gazetelerin fiyat artışının üze­rinden bir gün geçmeden, kağıda yüzde 35’lik yeni bir zam yapmıştı ve gazeteler bunu bir Pazar günü başbakanın ayaküstü yaptığı bir açıklamadan öğreniyorlardı.

En çok öfkelenen Hürri­yet’in sahibi Erol Simavi oldu. 19 Nisan’da Hürriyet, sürmanşetini kaplayan “Sayın Başbakan” başlıklı, Erol Simavi imzalı bir mektupla çıktı. Simavi, Özal’ı kuv­vetler ayrılığını ortadan kaldırarak tek kuvvet olmaya özenmekle suçluyor ve şöyle diyordu: “Benim kuvvetler ayrılığı kitabım, Türki­ye’de birinci kuvvet faslına, bilir misiniz ne yazar? BASIN. Ya ikin­ci?” Ancak bu öfke çabuk söndü. Hürriyet’in Mayıs’ta kutladığı 40. yıldönümüne Başbakan da katıldı ve Simavi ile el sıkıştı. Hürriyet’in bu fotoğrafı manşete taşıdığı birinci sayfasında, sürmanşette Özal’ın rakibi Demirel’in aleyhine bir başka haber vardı.

Erol Simavi, Hürriyet’in kuruluş yıldönümünde Başbakan Turgut Özal’ı ağırlıyor.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Devamını Oku

Son Haberler