Kasım
sayımız çıktı

‘Heştek’ deyip tarihe dönmek

Günümüzde yaygın olarak sosyal medyada kullanılan ve dergimizin adının başında da yer alan “#” işareti, 2007’den bu yana bilişim teknolojisinde veri aktarma işleri ile ilgili kullanılıyor. “Heştek” kelimesi ise bununla sınırlı değil. Gerek Evliya Çelebi’de gerekse diğer Kırım ve Osmanlı kaynaklarında Başkurtlar için kullanılmıştır.

 Dergimizin adı #tarih diye yazılır, “heştek tarih” diye okunur. Heştek baştaki işaretin adı; günümüzde sosyal medyada özellikle twitter mesajlarında konu belirlemek için kullanılıyor. Ben bu işareti müzik notalarını yarım ton tizleştirmeye yarayan “diyez işareti” olarak biliyordum. İnternette de diyez işareti diye bakarsanız (#) simgesini görmek mümkün. 

Aslında “hash” ve “tag” sözcüklerinden meydana gelen kelimenin ikinci yarısını bilmek kolay: “tag” etiket anlamına gelir. Kelimenin ilk yarısı “hash” ise daha çok bir kıyılmış patates yemeği için kullanılır. Burada “hash” aslında, ufak ufak doğrama, kıyma ve sonra da karıştırma hareketlerini belirler. Bu anlamıyla (#) işareti ve “hashtag” sözcüğü bilişim teknolojisinde veri aktarma işleri ile ilgili kullanılmaya başlanmış (2007). Bu gelişmede bu işaretin tarihsel olarak numara kavramı için kullanılmasının da etkisi var. 

Bugün 2010 Office programındaki “ekle” (insert) komutunun altında (#) işareti de numara demektir. Ancak internete girip Türkçe “hash” veya “hashtag, heştek” diye arayınca sadece twitter’daki kullanımları açıklanıyor. Günümüz Türkçesinde sözcük daha çok İngilizce şekliyle “hashtag” olarak kullanılıyor, ancak kelimenin arkasından parantez içinde (heştek) diye de yazılıyor. 

Öte yandan telefonlarımızdaki (#) işaretine kare tuşu diyoruz. Kısacası gündem hızla değiştiği gibi, sözcükler de tarihsel anlamlarını yitirip salt sanal veya teknolojik ortamdaki anlamlarıyla ve birbirleriyle bağlantısız olarak öğreniliyor. Bu açıdan sanal ortam, insana altı boş ve tarihi olmayan terminolojileri düşünmeden kullandırtıyor. Dergimizin adının #tarih olması ise nüktedan bir şekilde bu eksikliği kapatmış oluyor. 

Heştek kelimesi öte yandan sırf bu işaretle sınırlı değildir. Bizim Evliya Çelebi de Heşdek/Heşteklerden sözeder. Onun bahsettiği Heştekler, Ebülgazi Bahadır Han’ın “İstek” diye de bahsettiği Başkurtlardır. 13. yüzyılda Karakurum’a kadar giden Plano Carpini ve W. Rubruck, Başkurtların bulundukları Ural Dağları’nın güneyi ve güneybatısının Büyük Hungaria’nın bir parçası olduğunu zannetmişler. 

Başkurtların kendilerine komşu Macarlarla karıştırılması anlaşılır bir durumdur. Ancak bazen bir ülke veya millet içeriden ve dışarıdan farklı olarak adlandırılır. Örneğin bizim “Aldı Nemçe bizim nazlı Budin’i” ağıtındaki “nemçe”, Rusların Almanca konuşanlar için kullandığı bir terimdir. Dilsiz anlamındaki “nemetz”, Rusça konuşamadıkları için Avusturyalılara verilen isimdir. Türkçeye “nemçe” olarak giren bu isim, halen Sudan Arapçasında “nemse” şeklinde Avusturya için kullanılmaktadır. 

Bugün bizim Arnavutluk dediğimiz ülkenin adı Batı dillerinde Albania’dır; Arnavutlar ise kendileri için Şkiperi veya Şkiperia (Kartallar Ülkesi) adını kullanmaktadırlar. Benzer bir durum Başkurtlar için de söz konusudur. Onlar kendileri için çok eskiden beri Başkurt adını kullanmışlardır ancak dışarıdan farklı farklı algılanmışlardır. Evliya Çelebi’nin kullandığı Heşdek ise gene bir komşuları olan Ostiak’lardan gelmektedir. Bir Fin kavmi olan Ostiakların adı, Kırım ve Osmanlı kaynaklarında Başkurtlar için kullanılmıştır. Yakında İş Bankası Kültür yayınlarından (İşkültür) yayınlanacak olan Zeki Velidi Togan’ın Başkurtların Tarihi adlı eserinde bu ilişkiler ayrıntılı bir şekilde ele alınmaktadır. 

Tarihte ve bugün kalabalık bir nüfusa sahip olmayan Başkurt halkı, erken dönem İslâm kaynaklarında ise Heştek adıyla değil de kendi adlarıyla ele alınır. Onlardan bu kadar çok bahsedilmesinin sebebi, bugünden de bildiğimiz yeraltı madenleri, kıymetli taşlar ve tilki, kunduz gibi derileri Hazar sahillerine ve güneydeki İslâm dünyasına gönderebilmiş olmalarıdır. Kısacası, ucu Anadolu’ya da uzanan kuzey-güney ticaret yolu üzerinde varlık gösterdikleri zaman İslâm kaynaklarında Başkurt olarak görülürler. Çinggisli Altın Orda Devleti’nin bu yol üzerinde hakimiyet kurmasından sonra ise bu bağlantı kopmuştur. Sonucunda Osmanlılar ve Evliya Çelebi onları güney ile değil de kuzey bağlantıları çerçevesinde tanımışlar ve Heştek diye bilmişlerdir. 

Günümüzdeki “heştek” tabiri ise bize anlık mesajlar iletmekte ve tarih hakkında pek düşündürmemektedir. Her anın bir anı olduğunu düşünürsek, hayat ve tarih de bu anların, anıların toplamı değil midir?