Kasım
sayımız çıktı

İnsanlığın bahar ayini

Hızır ve İlyas’ın adlarının kaynaşmasından doğan Hıdrellez, insanlığın belki de en eski bahar ve doğa bayramı. Kıtalar boyu yaygın olan Hıdrellez’in âdetleri saymakla bitmez. Noel Baba’nın kırmızı pelerini, püsküllü külahı, beyaz sakalıyla bacalardan inip çocuklara hediyeler dağıtması neyse, Hızır’ın 6 Mayıs’ta bereket, bolluk, kısmet, uğur dağıtması da odur.

Temeli Mezopotamya, Hitit, Uzakdoğu, Orta Asya inançlarına inen, semavi dinlerde de yer bulmuş bir gelenektir Hıdrellez. Hı­zır-İlyas ikilisi, kimi inanışlar­da peygamber, melek, kimi­lerinde ermiş, Mezopotamya efsanesiyle başlayan ölümsüz­lük arayışının şanslı iki kahra­manıdır. Anlatıya göre onların içtiği Âbıhayat’ı, arkadaşı En­kidu’nun ölümüne üzülen Gıl­gamış da aramış…

Kur’an-ı Kerim’de Hz. İdris (Hızır), “O pek doğru bir insan, bir peygamberdi. Onu üstün bir makama yücelttik” (Mer­yem Suresi) ve Hz. İlyas, “Şüp­he yok ki peygamberlerdendi” (Safât Suresi) âyetlerinde birer nebi olarak anılmışlardır. Oysa tasavvufta Hızır bir ermiştir ve her çağın Hızır’ı da başkadır.

Bir başka efsane, İsken­der-i Zülkarneyn’in ölümsüz­lük suyu serüvenidir… Zülkar­neyn ve İdris (Hızır/Andreas) birlikte Âbıhayat’ı bulmak için Zulumât’a (Karanlıklar Ülke­si) giderlerken yemek molası vermişler. İdris, azık torba­sındaki kurutulmuş balığı ır­makta yıkarken balık canlanıp kaybolmuş,sudan içen İdris de ölümsüzlüğe ulaşmış!

Yaygın bir inanışa göre Hı­zır ve İlyas, her yıl 6 Mayıs günü deniz kıyısında buluşur, ayaküstü bayramlaşırlarken bi­rine “Ya Hızır yetiş!”, ötekine de denizlerden “Ya İlyas kurtar bizi!” çağrıları ulaşınca veda­laşır, Hızır karalarda, İlyas de­nizlerde yine yardıma koşar­larmış. İlyas’la ilgili gelenek­ler, Hızır’la kıyaslanmayacak derecede zayıf olsa da Hıristi­yanlığın Aya Yorgi (Yeşil Yorgi) kutsamasıyla Hızır inanışına karışarak devam etmiştir. Hızır’ın asıl görevinin Tan­rı dinini kıyamete kadar ko­rumak olduğu, Hz. Muham­med’le konuştuğu, Kadisiye Savaşı’na katılıp İslâm mü­cahitlerine yardım ettiği, Ku­düs’te oturduğu, her cuma Mekke’de, Medine’de, Kuba’da, Cebel-i Zeytun’da namaz kıl­dığı, Hızır ile İlyas’ın 6 Ma­yıs’ta da Kâbe’de buluştukları, Süleyman havuzundan zem­zem içtikleri, Ahmed Yesevî’ye zikri Hızır’ın öğrettiği, darda kalanların imdadına insan kı­lığında yetiştiği Anadolu’da yaygın inanışlardandır. Alevi gülbelerinde “Hızır yoldaşın ola” dileği de vardır. Cübbesi bahar çiçeklerinden örülü, al külahına çimenden sarık dola­mış Hızır Baba, bereket tanrısı gibidir. Al yemenisiyle bastığı yerlerde çiçekler biter, geçtiği kırlarda bahar uyanır, kuşlar ötüşür. Anadolu’nun her yöre­sindeki Hıdırlıklar, Hıdrellez şenliklerine mahsus çayırlık­lar insanlığın en eski bayram yerleridir.

Musahipzâde Celâl, Eski İstanbul Yaşayışı’nda Hızır’ı, Noel Baba’ya benzetir. Onun, kışın kırmızı pelerini, püskül­lü külahı, beyaz sakalıyla baca­lardan inip çocuklara hediyeler dağıtması, çam dallarına oyun­caklar asması neyse, Hızır’ın 6 Mayıs’ta bereket, bolluk, kıs­met, uğur dağıtması da odur.

Hızır ve İlyas, Büyük İskender’in yardımına koşuyor.

Hızır ve İlyas her yıl
6 Mayıs günü deniz
kıyısında buluşur,
birine “Ya Hızır yetiş!”,
ötekine “Ya İlyas kurtar
bizi!” çağrıları ulaşınca
Hızır karalarda, İlyas
denizlerde insanların
yardımına koşar.

Kıtalar boyu yaygınlığı söz konusu olan Hıdrellez’in ge­lenekleri saymakla bitmez. 5-6 Mayıs gecesi gül dalları­na bağlanan kırmızı keseler­deki paraların kısmet-bere­ket akçesi olarak cüzdanlarda saklanması, ev sahibi olmak isteyenlerin hamurdan ev ma­keti yapıp gül dibine koymala­rı, eski hasırların kırda yakılıp üzerinden atlanması, o sabah Hızır Aleyhisselam uğrasın di­ye kapıların açık bırakılması bunlardandır.

Yine, akşamdan gül dalına asılan gömleğin sabahleyin gi­yilmesi, bileğe bağlanan sarı ipliğin gül dibinde çözülmesi; kızlar gelin olsun diye bebek­lere gelinlik giydirilmesi, koca bekleyen kızların içine yüzük­lerini, küpelerini, düğmelerini koydukları çömlekleri geceden gül dibine bırakmaları, sabah­leyin yüzü bürümcükle örtülü bir kız kısmet çekerken diğer­lerinin sırayla mani okumala­rı; kısmeti çıkmayanın başın­da kilit açılması, mani çömleği boşalınca içindeki suyla yüz yı­kanması gibi pek çok âdet Hıd­rellez’in renkleri arasındadır.

(Necdet Sakaoğlu’nun NTV Tarih’in Mayıs 2009 sayısında yer alan yazısından derlenmiştir.)

Cübbesi bahar
çiçeklerinden örülü,
al külahına çimenden
sarık dolamış Hızır
Baba, bereket tanrısı
gibidir. Al yemenisiyle
bastığı yerlerde
çiçekler biter, geçtiği
kırlarda bahar uyanır,
kuşlar ötüşür.

Hızır’ın asıl görevinin
Tanrı dinini
kıyamete kadar
korumak olduğuna,
Hz. Muhammed’le
konuştuğuna,
Kadisiye Savaşı’na
katıldığına ve Kudüs’te
oturduğuna inanılır.

Anadolu’nun
her yöresindeki
Hıdırlıklar, Hıdrellez
şenliklerine mahsus
çayırlıklar insanlığın
en eski bayram
yerleridir. İstanbul’da
ise Kağıthane deresi
ve çayırı Hıdrellez
kutlamalarının ana
mekanı olmuştur.

Akşamdan gül dalına
asılan gömleğin
sabahleyin giyilmesi,
bileğe bağlanan sarı
ipliğin gül dibinde
çözülmesi, kızlar gelin
olsun diye bebeklere
gelinlik giydirilmesi
Hıdrellez’in
âdetlerindendir.

Şarkılar söylenir,
salıncaklar kurulur,
ipler atlanır, içkiler
içilir, danslar edilir…
Baharın coşkusu 7’den
70’e herkesi kucaklar.
Hıdrellez’le birlikte
sadece doğa değil
umutlar da yeşerir.