Kasım
sayımız çıktı

Kaos ve karmaşaya inat

Türkiye ve dünya, bir yandan bölgesel çatışma-savaşlar ve giderek ağırlaşan bir iktisadi bunalımla, bir yandan da siyasi arenada yaşanan ciddi çatışmalar, sertleşen adımlarla sarsılıyor. Yaşananların ne kadarının gerçek, ne kadarının abartılı, ne kadarının uydurma olduğunu bil(e)miyoruz. Zira yazılı medya diye bir şey neredeyse kalmadığı gibi, sosyal medya diye bir şey neredeyse her şey haline geliyor ve hayatın yaşanışını değiştiriyor. 

Bundan daha vahim hatta trajik olan işe şu: Yaşanan hatta bizzat tanık olunan hadiseler karşısında herhangi bir harekete veya karşı harekete yeltenmiyoruz; cep telefonunun klavyesini tıktıklıyoruz. Böylece sosyal medyada varolan kaosu büyütüyoruz. Yemek yerken, çay-kahve içerken, konser-tiyatro-gösteri izlerken, konuşurken, uyumadan önce, yolda yürürken ve daha başka saymak istemediğim faaliyetlerde bulunurken; kendi kendine konuşan, tuhaf mimikler yapan, kulaklıklı bir canlı türü giderek hakim tür hâline geliyor. 

İletişimin şizoid karakteri, “iletişenler”i de dipsiz bir uçuruma çekiyor-düşürüyor. Siyasi-toplumsal konularda şu veya bu tarafta bir “tele-tutum” almanın ötesinde; zaten işi bu olan maaşlı trol çetelerinin berisinde; akıl sağlığı terapi tutmaz bir duruma gelmişler ordusu her gün taze bir karmaşayla besleniyor. Her türlü dinî inançtan çok daha üstün olması gereken temel ahlaki kodlar (büyüğe saygı, küçüğe sevgi; yaşlıya yol-yer verme; yolda gördüğün ekmeği kenara koyma; toplu oturulan yerlerde yüksek sesle konuşmama vb.), bu alanda zaten “sıkıntı” yaşayan ülkemizde kötüden kötüye gidiyor, parçalanıyor. 

Geçmişteki hadiseleri, bugünkü varoluşunu veya siyasi pozisyonunu haklı görmek/çıkarmak için kullananları; bunların işlerine gelen kısımlarını öne çıkaranları; hatta bunları çarpıtanları defalarca yazdık. Bugünün “avanta”larından yararlanmak için debelenen düşük ahlaklı politikacılar-yöneticiler-vesaireler, ilerde kayıtlarda yer almayacak, anılmayacak. Buna mukabil “hak bellediği bir yolda yalnız” da olsa yürüyen, döneminin tanıklığını ve mücadelesini yaptığı iş-eylemle tarihe kazıyan insanlar asla unutulmayacak. 

Dünyada ve ülkemizde böyle insanlar ortaya çıktığında; onları “örnek olmasın”, “etki yapmasın”, “mümkünse yaşamasın veya hapiste kalsın” diye bertaraf etmek yüzyılların geleneğidir. Yakın tarihimizde ve halen, gerek sistemin gerekse iktidar odaklarının hedefi olan bu kişiler, hukukun hiçe sayıldığı siyasi davalarla yokedilmeye, sessizleştirilmeye çalışılır. Tabii olmaz; o an veya dönem için olsa da, sonrasında onların fikirleri-eylemleri-hatıraları ölmez, öldürülemez. 

Mithat Paşa, 2. Abdülhamid tarafından sürgüne ve ölüme gönderilmeden önce “Yazık; devlete ve millete yazık” demişti. Onu yargılayan zihniyet, aslında korkak bir iktidarsızlıkla kaimdi. 

Bu topraklarda yaşayan insanlar, onların bugününü ve geleceğini karartan kaos ve karmaşaya teslim olmayacak. Bu sayımızı “elle tutulur” bir arşiv belgesi olarak, hayatı söndürülen, söndürülmeye çalışılan örnek insan evlatlarına adıyoruz.