Yaz mevsiminde yalnızca kavun ve karpuz satışı yapılan karpuz sergileri İstanbul’da dönem dönem belediyelerle karpuzcular arasında sorunlar yaşanmasına sebep olmuştur. Belediyeler yıllarca sinek üremesine ve çevrenin kirlenmesine yol açtığı gerekçesiyle bu satış noktalarına çeşitli kurallar getirmeye uğraşmış, karpuzcular da bu kuralları delmek için çaba göstermiştir.
Aslında 1950 yılına kadar karpuz sergisi açmak isteyenlerin uyması gereken çok fazla kural yoktur. Vergi ödemeyen karpuzcular, merkezi cadde ve meydanlar hariç istedikleri yerde sergi de açabilmektedir. Belediye, tezgâhları ara sıra denetler ama bu denetimler daha çok tezgahta başka meyvelerin satılıp satılmadığını kontrol için yapılır. 16 Temmuz 1950’de karpuz sergisi açmaya çeşitli standartlar getirilir. Sergi açmak isteyenlerin karpuz üreticisi olması ve bunu kanıtlayan belgelerle belediyeye bağlı Hal Müdürlüğü’ne başvurması gerekmektedir. Ayrıca talep fazla olduğu için izin verilecek karpuzcular kurayla belirlenecektir. Ve bu izni alanlar da belediyeye işgâl vergisi ödemek durumundadır.
Yeni düzenleme ve özellikle vergi ödeme kısmı karpuzcuların tepkisine yol açar. 12 Ağustos 1950’de o zaman Eminönü’nde bulunan Meyve Sebze Hali’nde bir araya gelen karpuzcular, verginin kaldırılması için eylem yaparlar. Eylemde okunan açıklamada bazı sergilerin vergisinin haciz yoluyla alındığından şikayet edilmektedir. 1500 kişi olduklarını öne süren ve yılın dokuz ayında “aylak aylak gezdiklerini” söyleyen karpuzcular sergilerini sadece yaz mevsiminde değil 12 ay boyunca açmak ve başka meyveler de satmak istemektedir.
Eylemin ilginç bir yönü de karpuzcuların üzerine çeşitli yazılar kazıdıkları karpuzları pankart ya da döviz gibi taşımalarıdır. Karpuzların üzerinde “Su verilmesini istiyoruz”, “Sergilerin yıllık kiraya bağlanmasını istiyoruz” gibi taleplerin yanı sıra “Bizi korursanız tatlı ve ucuzuz” gibi karpuzun ağzından yazılmış ifadeler de vardır. Karpuzcular muhtemelen gazetecileri kendileriyle ilgili haber yapmaya teşvik için bazı karpuzların üzerine de gazetelerin isimlerini yazmıştır. Fotoğrafta Cumhuriyet, Hürriyet, Milliyet ve Gece Postası’nın isimleri okunabiliyor.
Karpuz sergileri edebiyata da konu olmuştur. Bunların en bilineni Sait Faik’in 1936 tarihli Bir Karpuz Sergisi adlı harika öyküsüdür (Semaver-Sarnıç, Bilgi Yayınevi, 1992). Kemal Tahir’in 1937’de yazdığı Herkesi Durduran Adam adlı öyküsünde de (Üstadın Ölümü, İthaki Yayınları, 2006) Rami’de çok gösterişli bir karpuz sergisi açan Ahmet adlı bir kahraman vardır.
Karpuz sergisi açmak herhalde çok kazançlı bir iş olarak görülmektedir ki Münir Tanbal’ın 1953 basımı Rüya Tabirleri kitabında rüyada karpuz sergisi görmek, yakın zamanda miras, piyango gibi beklenmedik bir kazanç elde edileceği şeklinde yorumlanmıştır.
DUYURU
‘Resimdeki atla benim bir alakam ve ilişkim yoktur’
Tavernaların altın yıllarını yaşadığı 1980’li yıllarda arka arkaya birçok taverna şarkıcısı şöhrete kavuşmuştu. Bunlardan biri olan Metin Kaya 1986’da çıkardığı ikinci albümü Barışmaya Alıştık’ın kapağı nedeniyle yapımcısı Tümer Altuntaş’la davalık olmuştu.
Davanın sebebi, Taç Plak’ın sahibi Tümer Altuntaş’ın kaset kapağına Metin Kaya’nın fotoğrafı yerine at fotoğrafı kullanmış olmasıydı. Kaya, dört gözle beklediği albümü piyasaya çıktıktan sonra gazetelere “Kaset kapağında kullanılmak üzere fotoğrafımı çektirdiğim halde Tümer Altuntaş at resmi kullanmıştır. Bu at ile benim hiçbir alakam ve ilişkim yoktur. Bundan dolayı kendisini protesto eder, gerekli hukuki muameleye başladığımı ve bundan böyle yalnız çalışacağımı üçüncü kişilere ve sayın halkımıza saygı ile duyururum” diye ilan vermişti.
Yeni Gündem dergisinin konuyla ilgili haberinde ise şöyle deniliyordu: “Metin Kaya’nın ifadesine göre Tümer Altuntaş ilk görenin bile tipinden anlayacağı gibi ‘cins’ biriydi. Zaten ‘Neden böyle yaptın?’ sorusuna da ‘Cinslik olsun diye’ cevabını vermişti. Kaya’ya hiçbir şey koymuyordu da, kendisiyle eşin dostun kafa bulmasına, annesinin babasının bile ‘Bari köpek resmi koydursaydın’ demelerine hasta oluyordu”.