Baskıcı, otoriter aşamayı geride bırakıp, “ her türlü muhalefeti susturma, gazete-TV kapatma, gazeteci-yazarları hapse atma, belediye başkanlarını tutuklama” stratejisiyle bir tür “mutlakiyet” ilan eden zihniyet; ülkeyi hızla daha büyük bir felakete doğru sürüklüyor. Bizzat başbakanın ağzından duyduğumuz “Başkanlık olmazsa Türkiye’nin bölünme riski vardır” sözü, öyle ya da böyle muhtemel toplumsal çatışmaları, sokak eylemlerini, hatta yaygınlaşmış silahlı çarpışmaları akla getiriyor ve aba altından gördüğümüz bu sopadan korkuyoruz! Hedef gözeterek ateş edenin serbest, yazı yazanın tutuklu olduğu bir dönemden geçiyoruz. Adaletin ne kendisi ne duygusu var.
Güneydoğu ve sınırötesinde sıcak savaş devam ederken, Anıtkabir’deki 29 Ekim törenine katılan subaylarımızın üzerlerini arıyoruz. Yıllardır Fetullah’la ilgili haber yapıp, bu örgütün kirli çamaşırlarını ortaya çıkaran insanlar; onlarla işbirliği yapanlar tarafından bu örgüte destek vermekle suçlanarak gözaltına alınıyor! Kısacası tarihimizin saçma, acıklı ve gülünç bir devrinde yaşıyoruz .Yakın tarihimizde “baskıcı rejim” denince akla gelen ilk örnek, II. Abdülhamid’in “istibdad devri”. Sultan Abdülhamid, malum yıllardır “Kızıl Sultan mı, Ulu Hakan mı” diye tartışılır.
Aklı başında, belli bir genel kültür sahibi ve kafayı kitlememiş her insanın (aslında düşündüm de az kaldı bu insanlardan) bildiği gibi, aslında ne biri ne de diğeri. Bir kesimin yücelttiği, diğerinin yerin dibine soktuğu II. Abdülhamid, son zamanlarda iyiden iyiye aktüel siyasi benzetmelerin nesnesi oldu. Ancak çoğunlukla her iki kesimde, Tayyip Erdoğan’ı II. Abdülhamid’e benzetme konusunda birleşiyor; tabii biri negatif diğeri pozitif anlamda. Geçenlerde bir akademisyen “Hayır, II. Abdülhamid’i illa birine benzeteceksek, o da Atatürk’tür” deyince kızılca kıyamet koptu. Her iki taraf da, bu defa tepki göstermekte birleşti! Daha önce de defalarca tekrarladığımız gibi, “tarih değil politika tekerrür eder”. Kapak konumuzu oluşturan yazıları, belgeleri okuyunca, Sultan Abdülhamid’in siyasi operasyonlarına yakından bakınca, bakalım siz bugünle Padişahlığa gelişiyle birlikte ipleri eline almaya karar veren Sultan II. Abdülhamid’in en önemli rakibi, Meclis ve Osmanlı bürokrasisi idi. Tanzimat’la birlikte kurulmaya çalışılan merkezî yapıyı yavaş yavaş yok eden nasıl ilişkilendireceksiniz. “Kış geliyor mu, yoksa “kış çoktan geldi” mi? Bir de “zemheride yoğurt isteyen, cebinde inek taşır” diye imkansızlıkları ve fedakarlıkları anlatan bir atasözümüz var.