Arno Schmidt, Bargfeld’deki ufarak evini satın alıp yerleştikten bir süre sonra, kasabanın çocukları, “Her şeyi not ediyor! Her şeyi not ediyor!” diye bağrışarak arkasından koşar olmuşlar. Bu anekdottan çıkarılacak ders: Ya açık havada, görünerek, not almayın ya da çocuklara aldırmayın.
Elias Canetti’nin İnsanın Taşrası başlığıyla yayımlanan “seçme notlar”ını okuyorum; kendi deyişiyle: “Çok sayıda cilt oluştu: Burada sunduğum, yalnızca dar kapsamlı bir seçkidir”. 1942-1972 notlarından yapılmış seçkiyi, sonraki yıllara uzanan başkaları izledi.
Ahmet Cemal, “Canetti’nin Notlar’ı, dünya edebiyatında tamamen kendine özgü bir türdür” diyor önsözünde. Canetti’yi bu çerçevede öncelemiş yazarlardan birkaçına değinmiştim: Leopardi, Coleridge, Schlegel, Novalis, Valéry… uzar gider liste. Filozofları, fragmanter yazının Schopenhauer, Nietzsche ile ağırlığını koymuş düşünürlerini hiç saymıyorum.
Canetti’nin “not”ları, tanım üzerinde bir tartışma alanı yaratmış mıdır bilmiyorum, yaratabilir. Aufzeichnungen kavramına Rilke’nin Malte’sinden âşinayız: Necatigil de “notlar”da karar kılmıştı. Gelgelelim, Almanca kelimenin “not”tan fazla, o karşılıktan taşan özellikleri yabana atılamaz: Kayda geçirince, kayda düşme türünden bir boyutu daha görülüyor ki, Canetti’de olduğu gibi, “günce”yle kesiştiği de söylenebilir.
Bulgar yazar Elias Canetti, tuttuğu notlarla da meşhur.
Canetti’nin “not”ları aforizmadan düşünsel alıştırmaya doğru açılıyor. Hiçbir biçim taslak halinde değil burada, çünkü her birim nihai halinde. Oysa not düşmek, not almak daha çok bir hazırlık fikri doğuruyor zihinde: Coleridge’in Notebooks’u baştan uca öyle tutulmuş defterlerden oluşuyor örneğin. Valéry’nin Defterler’inde, olmuş parçalarla geliştirilesi çıkmalar içiçe geçer. Canetti’ninki en çok Zibaldone’yle kıyaslanabilir, sanıyorum (çünkü yazarın bütün notlarını görmedim, üç seçkiden hareketle bu tanıyı getiriyorum).
“Not” konusuna iki kez değinmiştim (Yazboz, 2000 ve Suya Seng CX, 2013). Barthes’ın 1978-79 seminerleri daha sonra yayımlandı ve orada yazarın ‘not alma süreci’ne ilişkin, roman bağlamında kuşattığı kesitin önemini görme fırsatımız doğdu: “Şimdiye ait küçük bir parça” (vurgu RB’nin) ile “tümce” arasındaki yola ışık düşürüyordu seminerin son bölümü. Barthes bir fiş tutkunuydu (bkz: “R/B”), dolayısıyla binlerce not tutmuştu; notatio’nun, not etme eyleminin düzeylerini olabildiğince ayrıştırabilecek deneyime sahipti. Kısanın kısası haliyle “alınmış olan not, özetlenemeyecek olan şeydir” (vurgu RB’nin), evet, ama ne her not, ne de her not alma biçimi böyledir: Bambaşka düzeylerle karşılaşırız not düşme eyleminde, kimileri birkaç sayfadan oluşur notların, çok katmanlıdırlar. Zincirin halkaları halinde gelişen, geniş zamanlara yayılan, ortak merkezli notlar, biribirilerine gönderilidirler.
İmdi, aufzeichnungen tamıtamına çakışmıyor not ile: Her birimi çelişiyor geçicilik işleviyle. Schlegel’e atfedilen özdeyiş altını çizer: “Bir fragman, tıpkı küçük bir sanat yapıtı, kendisini kuşatan dünyadan bütünüyle ayrılmış ve kendi içinde tamam kılınmış olmalıdır; aynı bir kirpi gibi”.
Filologlar, Alman Romantiklerinin kilit kavramlarından “witz”in çevrilemezliği üzerinde buluşuyorlar. Zekânın anlık parlayışı ile ortaya çıkan yetkin sözde, öte yandan, bir “cinfikir”lik, bir “çıkıntılık” (Schlegel boşuna “burun”la özdeşleştirmiyor “witz”i) payının ağır bastığı düşüncesi göze çarpıyor. Bir tür şimşek-düşünce diyemez miyiz, ani ışığını hesaba katarak? Schlegel, “zihnin yoğunlaşmış patlaması” tanımını getiriyor.
İlk bakışta, “özdeyiş”ten sözedildiği akla gelebilir. Athenaüm dergisinde Schlegel’in de, Novalis’in de yayımladığı “parça”ların bir bölüğünün özdeyiş niteliği taşıdığı görülür gerçi, ama bir çoğu o çerçeveden taşan özlü düşünsel alıştırmalardır. Şüphesiz, herbirinde kısalık belirleyici özellik olarak göze çarpar; gelgelelim “kısa” karmaşık bir biçimdir, tektip bir sınıflamayla işin içinden çıkılamaz.
Sık sık Canon’un, edebiyat tarihinin ve eleştirinin tasnif saplantıları, “tür” kategorileri ve dayatmaları konusunda kalem oynattığımı gören görmüştür. Kısa(lık) bir ölçüdür sonuçta, kendi başına bir “tür” değildir, buna karşılık çok sayıda tür nitemi peydahlamıştır. Kimilerinin görece yaygınlık kazandığı gerçek; kimileri ise kişisel kullanımlar olarak kayıtlara geçmiştir.
“Kısa”, her durumda bir gereksinmeyi karşılar. İşin içinde boy ölçüşmenin payı hissedilir: Belli bir yoğunluk derecesinin korunması hedef tutulur. Bir dolu örnek-metin, dilense açılabileceklerini gösterir; tersine, Klébaner’in deyişiyle “azraklık sanatı”nın gereği yerine getirilmiştir. Her yazı adamının başvurduğu yol sayılmaz, genelde doğurgan zihinlerin seçimidir.
“Kısa”yı “veciz”le çakıştıramayız her vakit, özünde bu özellik azçok yeretse de. Kestirmeden gitmek, kestirip atmak, kısa kesmek, kıssa’ya uzanmak farklı gemleme biçimleri ister.
Arno Schmidt, Bargfeld’deki ufarak evini satın alıp yerleştikten bir süre sonra, kasabanın çocukları “herşeyi not ediyor! herşeyi not ediyor!” diye bağrışarak arkasından koşar olmuşlar. Bu anekdottan çıkarılacak ders: Ya açık havada, görünerek, not almayın ya da çocuklara aldırmayın. Öyle yapıyorum. Barthes “fikir” ile “not” arasındaki köprüye dikkati çeker: Unutmamak için yazmak. Mikro-teknik konusuna eklemleyerek: Cebe sığacak bir not defteri ve yaylı tükenmez kalem. Artık ceket kullanılmayışından sözeder. Yelek(ler) ne güne duruyor?! (Bir yelekliler örgütü olduğunu bilmeyenlere rastlanır). “Fiş”ler başka: Masa isterler. Orada, not almanın ötesine geçilir. Ama kısa’lar fişlerden doğmaz, notlardan yürürler.
İşte size kısa kesilmiş “Not Tarihi” !