Sadece Rusya’nın değil, dünyanın da kaderini değiştirecek olan Ekim Devrimi’nin lideri Lenin’in ölümünün üzerinden 100 yıl geçti. Bir dönem neredeyse her sokağında izi bulunan ülkesinde artık eskisi kadar sevilmese de, hâlâ üzerine kitaplar yazılıyor, araştırmalar yapılıyor. Tıpkı kendisinin de ilham aldığı Karl Marx gibi…
Lenin (1870-1924) her ne kadar 1917 Ekim Devrimi’yle Rusya’nın ve dünyanın kaderini değiştirmişse de, bugün ülkesinde Putin’in pek hoşlanmadığı biri olarak anılıyor. Rusya’daki araştırmalarda Putin’in yanısıra Stalin bile ilk 3’e girebilirken, Lenin yok. Oysa dünyanın dörtbir yanında Lenin üzerine olumlu-olumsuz incelemeler, kitaplar yeniden ve yeniden yayımlanıyor.
Lenin kendisini de bir Rus devrimcisi olarak değil, Petrograd’da Nisan 1917’de tren garından indiğinde verdiği söylevdeki gibi “dünyayı değiştirme” davasına adamış biri olarak görüyordu. Devrimden kısa bir süre sonra da Komünist Enternasyonal’i kurarak dünya devrimini hızlandırmanın yollarını arayacaktı.
Vladimir Ilyiç Ulyanov (Lenin), bir yüksek memur ailesinin çocuğu olarak doğdu. Başarılı bir öğrenci olan ağabeyi Aleksandr devrimci harekete katıldı ve 1887’de Çar’ın hayatına karşı komplo kurduğu suçlamasıyla asıldı. Lenin hukuk tahsil etse de kısa bir süre dışında avukatlık yapmayarak kendini devrimci harekete adadı. Yazar olarak hızla sesini duyuran Lenin, faaliyetlerinden dolayı hayat arkadaşı ve yoldaşı N. Krupskaya ile siyasal sürgün olarak Sibirya’ya, oradan 1900’de İsviçre’ye geçti. Sürgündeki sosyal-demokratlarla yakın ilişkiler kurdu ve 1899’da Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisi’nin kurucuları arasında yer aldı. 2 yıl sonra da, bugüne kadar tartışmalı olan bir kitap yayımladı: Ne Yapmalı?
Ne Yapmalı?’nın yayımlanmasından 110 yıl sonra, Prof. Lars T. Lih, Lenin’i Yeniden Keşfetmek başlıklı kitabıyla bu ünlü eserin aslında biraz eksik ve hatta yanlış anlaşıldığını iddia etmiştir. Dünyanın dörtbir yanındaki sosyalistleri etkilemiş olan kitabın İngilizce çevirisindeki bir dizi temel kavramın Rusçadaki anlamından farklı (örneğin “konspiratsiya” komploya değil “tutuklanmama sanatı”na, profesyonel devrimci ise “meslekten devrimci”ye karşılıktı) kullanılması, onun stratejik önemini teknik bir alana indirgemiştir. Lenin bu eseriyle devrimi bir kaçınılmazlık olarak değil, ancak bir partinin öncülüğünde gerçekleşebilecek bir hedef olarak ortaya koyuyordu.
1903’te Brüksel’de Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin (RSDİP) kongresi sırasında Lenin’in destekçileri ile Martov’un destekçileri arasında bir bölünme meydana geldi. Lenin’in destekçileri kendilerine Bolşevikler (Rusçada çoğunluk) adını verdiler ve rakiplerini Menşevikler (azınlık) olarak tanımladılar.
1905 Devrimi, Rusya’da devrimin mümkünlüğünü açığa çıkarınca, çarlığın nasıl devrileceğinden ziyade yerine geçecek toplumsal güçlerin bileşimindeki işçi sınıfı ve ezilen uluslar öne çıktı. 1. Dünya Savaşı’nın yarattığı dalgalanma, Lenin’i başta Emperyalizm kitabı olmak üzere öncekilerden farklı, daha ustaca kitaplar yazmasına yol açan bir çalışmaya yöneltti.
Şubat 1917 Devrimi patlak verdiğinde ise, çeşitli siyasal akımlar bocalarken Lenin bir stratejist olarak hedefi belirlemişti. Nisan ayında geldiği Petrograd’da ayağının tozuyla Nisan Tezleri’ni açıkladı; “Bütün İktidar Sovyetlere” sloganıyla, derhal barış, köylüye toprak ve özgürlük için başka akımların aradığı ara çözümleri geçersiz ilan etti. Daha önce alınmış notlardan oluşan Devlet ve İhtilal kitabı ise, devrim sonrasına ilişkin yapılacakları ele almıştı bile.
Derhal barış, iktidar sovyetlere, fabrikalar işçilere, toprak köylülere diye basitçe özetlenen bir programa bağlı kalarak, giderek geniş kesimlerin güvenini kazandı.
Mevcut rejimin Lenin başta olmak üzere Bolşevikler’e karşı kullanacağı “Alman ajanı” gibi ithamlar insanlarda kısa bir süre tereddüt oluşturdu ama, askerî bir darbeyi bertaraf eden Bolşevikler kısa zamanda kendilerini toparladılar. Şubat’tan Ekim’e Lenin, parti içindeki eğilimleri, uzlaşmadan yana olanları büyük miktarda ikna ederek, tüm siyasal partilerin bölündüğü ve zayıfladığı bir dönemde sovyetlerde Bolşevik Partisi’nin nüfuzunun artmasını sağladı.
Devrimden hemen sonra, Alman Ordusu’nun ilerlemesini durdurmak için yapılan Brest-Litovsk barışı, Bolşevikler’in hem müttefikleri Sol Sosyalist Devrimciler’le ilişkilerinin kopmasına hem de parti içinde farklı kanatlar arasında sert gerilime yol açtı. Lenin, Ağustos 1918’de bir suikast sonucu ağır yaralandı. Bu dönem aynı zamanda içsavaş, yabancı orduların saldırıları, kıtlık gibi hadiselerin yoğunlaştığı bir dönemdi. İçsavaşın bitimine kadar, rejim alabildiğine sertleşti. Devlet ve İhtilal kitabında belirtilen ilkeler rafa kalktı. Parti dışındaki Sol siyasal akımlar sindirildi. Parti içinde varolan demokrasi de rafa kaldırıldı.
1922 yılı, iki açıdan Lenin’in hayatında dönüm noktası oldu. Ağır bir felç geçirmesine rağmen, zorlu bir çalışma ile ekonomik ve sosyal alanın yanısıra siyaseten de rejimin alabildiğine eleştirel bir bilançosunu çıkardı. Beklenen Alman Devrimi gerçekleşmemiş, içsavaşın, kıtlığın tahrip ettiği ülkede bürokrasi palazlanmış ve iktidarı gasp etmişti.
21 Ocak 1924’te, henüz 53 yaşındayken öldü. Ölümünden sonra Komintern’in 5. Kongresi’nde Zinoviev’in ilanıyla “Leninizm” denilerek görüşleri kutsallaştırılırken, bir kısım metinleri arşive kaldırıldı. Ailenin itiraz etmesine karşın naaşı da tahnit edilerek putlaştırmaya; aslında onun mirasının kendi tekellerinde olduğunu iddia eden yeni yöneticilerin putlaştırılmasına yol açtı.
Bugün klasik 45 ciltlik külliyatı bir yana konularak, düşünür yanı atlanarak; esas olarak Ekim Devrimi için değil de içsavaş ve büyük yıkıma malolan bir dönemdeki açmazlar üzerinden eleştirilen, yargılanan bir Lenin var.
Lenin, 20. yüzyılın tartışmasız hem eylem hem düşün insanı, dünyayı sarsan ve yeni bir toplum kurmak için eskisini deviren en önemli simasıydı. Lenin’i bir kült haline getiren Stalin dönemi “O”nu tartışılmaz kılarken, aslında kendisine ait olmayan düşüncelerin de bekçisi hâline getirdi. Sağlığında tekrar tekrar görüşlerini olayların sınamasına sunup, gerektiğinde düşüncelerini değiştirmekten çekinmeyen ve bunu açıklıkla belirten Lenin’in yerine, rejimi meşrulaştırmak için insanüstü bir varlık inşa ettirildi.
Lenin’in düşünsel gelişimi, tarihsel deneyimlerle birlikte özet olarak üç evreye ayrılır: Şubat 1917’e kadar ilk evre, 1917-22 ikinci evre ve son olarak hayatının ünlü tarihçi Moche Lewin’in Lenin’in Son Kavgası diye nitelendirdiği, siyasal hayatının önemli bir bilançosunu oluşturan ve 1956’ya kadar resmen yayımlanmayan “son yazıları”nda öne çıkan evre.
1918’de uğradığı suikasttan sonra ancak sekreteri aracılığıyla çalışmalarını sürdürebildi ve devrimin kaderi üzerinde hayati denebilecek ikazlarda bulundu. Ekim Devrimi bir proleter devrimi olduğu kadar, halklar hapishanesi Çarlık Rusyası’ndaki uluslar için bir özgürlük devrimiydi. Gürcistan’dan Türkistan’a yerelle merkez arasındaki gerilimleri ele alan Lenin, Stalin’in tersine daha gevşek bir devlet yapılanmasıyla halklara inisiyatif tanınmasını savunuyordu; öte yandan açıkça parti ve devlet bürokrasisine karşı savaş ilan ediyordu. Lenin döneminin kendisinden sonraki Stalin dönemi ile arasında bir devamlılık mı bir kopuş mu bulunduğu, tükenmemiş bir tartışmadır. Lenin hasta yatağında büyük Rus şovenizmine savaş açtığında, karşısına aldığı kişi açıkça Stalin’di.
Ölümünden 100 yıl sonra, adı dünyayı sarsan Ekim Devrimi’yle özdeşlemiş bir insan hakkında yazılanlar-söylenenler, büyük oranda siyasi tercihlere göre şekilleniyor şüphesiz. Ancak 21. yüzyılda, ilk dönemin abartılı övgü ve yergilerinin yerini daha derinlemesine bir ilgi ve bilimsel çalışmaların aldığını görüyoruz; tıpkı üstadı Marx için olduğu gibi.
Eşi ve Rus Devrimcisi Krupskaya’nın Lenin’e vedası
“Yoldaşlar, erkek ve kadın işçiler, köylüler! Sizlere sesleniyorum. Acınız, Vladimir İlyiç’in kişiliğine duyduğunuz saygıyı bir tapınmaya dönüştürmesin. Onun adına saraylar veya abideler inşa etmeyiniz. O, hayatı boyunca böyle şeylere önem vermedi. Bu ülkenin bir zamanlar neler çektiğini, nasıl bir sefalet-başıboşluk içinde bulunduğunu biliyorsunuz. Eğer onun anısını yaşatmak istiyorsanız; kreşler, çocuk bahçeleri, evler, okullar, hastaneler inşa ediniz ve onun dünya görüşüyle uyumlu şekilde yaşayınız.”