Dünya Ukrayna Savaşı ve ekonomik-siyasi etkileri ile sarsılırken, Tayvan üzerindeki uluslararası gerilimin artması ülkeyi öne çıkardı. Tarih boyunca ABD-Çin Halk Cumhuriyeti ilişkileri ve dönüşen Tayvan’ın kadın başkanı Tsai Ing-wen’le beraber bağımsız bir güç olarak sürece ağırlığını koyması…
Rusya’nın Ukrayna’yı işgalindeki tarihsel iddialarının sarsıntıları geçmemişken ABD’nin üç numarası Meclis Başkanı Nancy Pelosi’nin Tayvan ziyareti, iki hegemonik emperyalist güç arasındaki gerilimi artırdı. Obama’nın Asya danışmanı “bu durum belki Ukrayna’dan çok daha tehlikeli” cümlesiyle durumu özetledi.
Tayvan, Hong Kong’tan farklı olarak herhangi bir sözleşmeyle Çin’e bağlı değil. Dolayısıyla Hong Kong’ta muhatap Büyük Britanya. Tayvan’da ise Çin “bir ülke iki sistem”i savunuyor ama burada muhatap doğrudan Tayvanlılar. Bir zamanların “iki sistem”i kapitalizmle sosyalizmi kastediyordu; oysa şimdi sistem deyince -iki kesimde de kapitalizm hüküm sürdüğünden- ancak siyasal sistem akla gelebilir.
Pelosi’nin ziyaretinden önce daha Mayıs 2022 başında The Economist dergisi Tayvan için “dünyanın en tehlikeli yeri” başlığını atmıştı. Amerikan düşünce grubu Council on Foreign Relations da, Tayvan için “ABD ve Çin ve muhtemelen diğer büyük güçler arasında bir savaşa yol açabilecek dünyanın en gergin noktası” demiş; Hint-Pasifik bölgesi Amerikan kuvvetleri komutanı amiral Philip Davidson ise önümüzdeki 10 yılda burada bir savaşın muhtemel olduğunu belirtmişti.
ABD’nin şüphesiz kendi hesapları vardır ama Çin’in de komşularına ve özellikle Tayvan’a karşı artan bir askerî baskısı olduğu gerçek. Tayvan’da giderek önem kazanan bağımsızlıkçı eğilimlere karşı tetikte olan Çin, 2016’da bu yönelimde olan başkan Tsai Ing-wen ile bütün tartışma kanallarını kapatmıştı.
Tabii Tayvan meselesini sadece ABD-Çin rekabeti açısından okumak yetersiz olacaktır. En önemli olan, Formoza Boğazı’nın iki yakası arasındaki gerilimden çok Tayvan halkının geleceğini nasıl gördüğüdür.
Ortak bir tarih mi?
Tayvan 1683’den 1895’e Qing Hanedanı döneminde Çin İmparatorluğu tarafından yönetildi. 17. yüzyılda Filipinler’deki İspanyol valisi ada sahillerine bir çıkarma yaparak bir liman kenti San Salvador’u oluşturdu. Hollandalı sömürgeciler döneminde tarım için ana karadan Çinliler getirildi. Portekizliler de adaya “Formoza” (Güzel) ismini verdiler.
Binlerce yıl önce adaya yerleşmiş olan (buradan da Madagaskar, Endonezya, Filipinlere gidenler olmuş) yerli sakinlerin yanında, Çin’den gelenlerle beraber melez bir nüfus oluşmaya başladı. 1662’de Hollandalılar adadan kovuldu ve ana karadan göç hızlandı. Çin kökenli nüfus 50 binden 100 bine çıkarken, bir o kadar da yerli vardı. Bir süre sonra melezleşme arttı; 19. yüzyıl başında Tayvan’da 2 milyon Çinli yaşıyordu.
1895’teki Japon-Çin Savaşı’ndan sonra Japonlar adayı ele geçirirken, hem Çin’den gelenler hem yerliler önemli kayıplar verdiler. 1945’te 50 yıllık Japon işgali sona erdi ve adadaki yönetim de ana karanın yönetimini ele alan Çan Kay Şek önderliğindeki milliyetçi Guomintang’a (GMD) geçti.
Japonların gidişinden sonra yerli halkla ana karadan yeni gelenler arasında huzursuzluk başgösterdi. Yolsuzluklara karşı çıkan Tayvan halkı Şubat 1947’de ayaklandı ve GMD güçleri 30 bin Tayvanlıyı katlederek bunu bastırabildi. Ülkede sıkıyönetim ilan edildi. Bu, “beyaz terör”ün başlangıcıydı. Çan Kay Şek’in Mao ve Kızıl Ordu karşısında yenilgiye uğramasından sonra Aralık 1949’da ana karadan kaçan 2 milyon insan ve başta GMD güçleri tamamen Tayvan’a çekildi. Mart 1950’de Çan Kay Şek, ömür boyu sürecek başkanlığa oturdu.
GMD’yi ayakta tutan, ABD’nin bölgede komünizmin yayılmasını engellemek için yaptığı yardımlar ve 1950’de patlak veren Kore Savaşı’ydı. Böylece Formoza Boğazı’nın iki yakasındaki statüko 20 yıl dondurulmuş oldu.
Tayvan on yıllarca ABD’nin desteğiyle GMD diktatörlüğü tarafından yönetildi. Japon sömürgeciliğinin mirası ekonomik açıdan dönüşüme uğratılarak modern bir kapitalist devlet oluşturuldu. Siyasal sistem tüm muhalefeti sindiren baskıcı bir rejim olarak varlığını sürdürdü; ancak 1975’te ölen Çan Kay Şek’in yerine geçen oğlu Jiang Jingguo döneminde bir gevşeme başladı. 1986’da Minjindang (DPP-İlerici Demokrat Parti) ilk muhalefet partisi olarak kuruldu; 1987’de sıkıyönetim kalktı. 2000’deki seçimlerde ise ilk kez GMD üyesi olamayan bağımsızlıkçı bir kişi başkan seçildi.
Tayvan 50’li yıllardan başlayarak hızlı bir ekonomik kalkınma ile “Asya Kaplanları”ndan biri oldu. Japonya ve Avrupa Birliği’ne eşdeğer bir hayat düzeyi yakaladı (Bugün kişi başı gelir açısından dünyanın 15. ülkesi olan Tayvan, nüfusu 24 milyon olduğu hâlde dünyanın en büyük 22. ekonomik gücü konumunda).
ABD, Çin’i tanıyınca…
ABD’nin desteğindeki Çan Kay Şek’in demir yumruğu ile yönetilen Çin Cumhuriyeti, Birleşmiş Milletler’de “Çin” sandalyesini işgal ederken Çin Halk Cuhuriyeti dışlanmıştı. Çin Halk Cuhuriyeti’nin SSCB ile ilişkilerinin iyice bozulduğu bir dönemde ABD ile yakınlaşması, durumu tersine çevirdi ve Çan Kay Şek temsilcisi kapı dışarı edilirken Pekin, Birleşmiş Milletler’e dahil oldu. Sonunda ABD, 1 Ocak 1979’da Pekin’i tanıyıp Taipei ile ilişkisine son verdi. ABD artık Çin Halk Cumhuriyeti’ni Çin olarak tanıyor, Tayvan meselesinin barışçıl çözümünden yana bir tutum sergiliyordu.
Çin Halk Cumhuriyeti ise Tayvan’ı zorla “özgürleştirmek” yerine iktisadi ve beşeri ilişkilerini geliştirerek adayı barışçıl bir şekilde ana karaya bağlamaya yöneldi. Tayvanlılar ekonomik sistemlerini ve hayat tarzlarını koruyabilecekler, “özel yönetsel bölge olarak yüksek bir özerkliğe” sahip olabileceklerdi. Çin Halk Cumhuriyeti başkanı Xi Jinping 2019’da “tek ülke, iki sistem” çerçevesinde Tayvan’ın Çin’e entegrasyonunda ısrar ediyordu. Ona göre 1842 Afyon Savaşı’ndan itibaren parçalanan Çin’in, Makao ve Hong Kong’un ülkeye dahil olmasıyla geriye tek kayıp parçası Tayvan kalıyordu. Bu özcü milliyetçilik yaklaşımı, aslında Çan Kay Şek ve GMD tarafından da savunulmuştu. Adanın %15’ini oluşturan ve kıtadan gelen “mülteciler”in dışında kalan ahali ise özellikle 1980’in sonlarından başlayan demokratikleşmenin de itkisiyle yükselen Tayvan milliyetçiliğine eğilim göstermeye başladı. Kıta Çin’i ile ortaklıkları olmakla birlikte kendi tarihsel ve siyasal yörüngesine sahip bir milliyetçilik, özellikle 2000’de bağımsızlıkçı bir hükümetin oluşmasıyla belirginlik kazandı.
Tarihin ironisi
GMD’nin muhafazakar yönetimi, Tayvan bağımsızlıkçılarına karşı yenilgilerinin ardından Çin Komünist Partisi ile “Büyük Çin” ortak ideali çerçevesinde yakınlaştı. GMD, 2008’de bu davada kazanılmış iş çevreleri ve medyanın desteği ile yeniden iktidara geldi. Başkan Ma Ying-jeou, Çin ile “iki yaka arasında ortak pazar” temelinde 19 anlaşma imzaladı. Böylece Tayvan, Çin’e ekonomik olarak bağımlı hâle gelmeye başladı (ihracatın %40’ı Çin’e yapılıyordu).
Ancak bu “Çin rüyası” 2014’te GMD hükümetinin hizmetlerin liberalleştirilmesi politikasına karşı ülke ölçeğinde büyüyen protesto hareketleriyle sona erdi. Çin yatırımlarının çeşitli sektörlere açılması ve özellikle Çin’den gelenlerin istihdamı kaygıları artırmıştı. 3 hafta süren sokak gösterileri, parlamento işgali gibi olaylar Çin ile ilişkilerde bir dönemeci şekillendiren hoşnutsuzluğun ürünüydü. Özellikle 40 yaşının altındaki yurttaşlarda iki kıyının ekonomik entegrasyonu konusunda güçlü bir güvensizlik oluştu.
Araştırmalar 15 yıldır “Tayvan ulusu” kimliğinin güçlendiğini göstermekte. Bugün nüfusun yaklaşık %70’i kendisini “Tayvanlı” olarak nitelendiriyor. Bu oran 30 yıl önce %20’nin altındaydı. Ayrıca nüfusun %90’ı “tek ülke iki sistem” formülünü reddetmekte. 30 yaş altındakiler için “Çin rüyası” bitmiş durumda. Bunların neredeyse tamamı kendini Tayvanlı olarak görmekte. Hatta üçte ikisi Çin Cumhuriyeti adının da Tayvan diye değiştirilmesinden yana.
Tayvan’da siyasal rejim
Jeostratejik hesaplarda ABD’nin Çin’i dizginlemesinin bir aracı olarak gösterilmek Tayvanlılar için bir şey ifade etmiyor. Siyasal rejim olarak Tayvan’ın kıta Çin’inden oldukça farklı bir konumu var. Üstelik Çin’in Tibet, Uygur ve genel olarak insan hakları sicili ortada.
Ülkedeki muhalefet Ocak 2016’da yapılan seçimlerde görülmedik bir başarı ile hem başkanlık hem meclis seçimlerini kazandı. Bağımsızlıkçı Tsai Ing-wen %56 alırken rakibi o ana kadar iktidarda olan Guomintang’ın adayı %31’de kaldı. Tsai Ing-wen, Tayvan’ın ilk kadın başkanı oldu; bu yıl yapılan ve %75 ile en yüksek katılımın sağlandığı seçimlerde ise Pekin yanlısı aday karşısında ise %57 oy aldı.
Feminist militanlar Çin Halk Cumhuriyeti’nde hapsedilirken, Tayvan 2019’da Asya’da eşcinsel evliliğini kabul eden ilk ülke oldu.
2020’de Anayasa Mahkemesi aldatmayı (zina) suç olmaktan çıkardı.
Kadınların siyasal hayata katılımı da çok yüksek.
Çin, Uygurları baskı altında tutarken, Tsai Ing-wen son 400 yılda maruz kaldıkları acılar ve adaletsizlikler için yerli halklardan özür diledi.
Tayvan, çevre politikaları ve uygulamlarında da önemli mesafeler katetti.
Tayvan Çinli mi?
2017’de vefat eden sinolog Arif Dirlik, Boundary 2 adlı dergide çıkan yazısında , Tayvan’ı çok yakından tanıyan biri olarak bütün ezberleri bozan bir açıklıkta Çin ile Tayvan’ın ilişkisini ortaya koymaktaydı. Ona göre Tayvan hiçbir zaman Çinli olmamıştı. Dahası, ikisi arasında, yani ana kara ile ada arasında uluslaşma süreci birbirinin bütünleyicisi değildi. Tayvan bu bakımdan Hong Kong’dan da farklı bir konumdaydı. Dirlik, bağımsız bir kimlik, bir Çinlileştirme süreci değil “Tayvanlılaşma” süreci olduğunu söylüyordu.
Ana karada egemen olan Han kültürünün bir varyasyonu olmayan Tayvan’da; adanın yerlisi olan aborijen kültürlerinin Güneydoğu Çin’den farklı dönemlerde gelen Hoklo ve Hakka kökenliler ve en sonunda da 1949 Çin Devrimi’nden sonra buraya kaçan mültecilerle harmanlanması sözkonusu. Öte yandan adanın ana karadan farklı sömürge geçmişinin de elbette bu kompozisyonda payı var. Öte yandan Han etnik unsurunun kıta Çin’inde bile diğer etnik unsurlarla zamanla kurduğu ilişkilerle değişime uğradığı belirtilebilir.
Arif Dirlik, Tayvan’daki ulusal kimliğin inşaının ana karadaki Çin Komünist Partisi’nin beklentileri dışında geliştiğini analiz etmişti. Tayvanlılar, kendi kimliklerinin yapı itibarıyla neredeyse 400 yıldır Han kültürü ve soyu, Aborijen kültürü ve soyu ile Japon kültürü (soyu yok) tarafından bir karışım olduğunu savunuyor.
Bağımsız bir ülkenin ABD’nin nüfuzu altında olsun olmasın Çin Halk Cumhuriyeti için arzettiği tehlike Tayvan ile sınırlı değil tabii. Unutmamak gerekir ki Tayvanlıların Çinliliği tartışma konusu iken, Tibetlilerin ve Uygurların ve belki de kendi dillerini (mesela Kantonca) konuşanların da benzer bir taleple öne çıkmaları hâlinde bir “parçalanma” tehdidi algısı “Büyük Çin” rüyasında olanlar için kaçınılmaz. Ne de olsa bunların hepsi Çin tarafından sömürgeleştirilmiş halklar.