Kasım
sayımız çıktı

Ne Batı’ya ne Doğu’ya sadece kendimize güvenelim

Batı Ukrayna kolay teslim olmaz, çok açıktır. Burası sokakta Ukraynaca konuşulan bir memlekettir. İkincisi, Kiev direnir ama ne kadar direnir, ne olur belli değil. Sonuçta Ukrayna, Belarus gibi olmaz, kolay değil. Tabii Rusya’yla da bu açıdan iyi geçinmemiz lazım; yani biz her iki tarafla da geçinmek zorundayız. Macera aramamamız lazım.

Ukrayna ne kadar Rus? Bu öyle bizde tartışı­lıp bağlanacağı kadar basit bir soru değil. Rusya’nın yazısı, alfabesi 10. yüzyılda doğdu. Bizans’tan gelen Kyril ve Metodi uyarlaması Bulga­ristan ve Makedonya’da daha önce kullanılmaya başladı. Hı­ristiyanlığı da esas itibarıyla 10. yüzyıl sonudur. Bizans’la temastan ileri gelir. O dönem Ortadoğu’ya, Akdeniz’e, Kos­tantiniyye’ye en yakın mer­kez bölge Kiev’dir. Nehirler dolayısıyla coğrafi-ticari bir iletişim var. Peki bu devleti kim kurdu? Oradaki Slavlar mı kurdu yoksa İsveçliler mi?

Şimdi kimileri “İsveç ka­bileleri de var İsveç’te; birisi Rosi Ruotsi’dir. Bunlar, yani Varyaklar (Varegler) Rusya’yı kurdular” diyor. Kimileri de “hayır efendim bunlar kur­madı, Ruslar kurdu” diyor. Bu kavga o zamandan beri sürüp gidiyor. Ülkenin batısında otu­ranlar Norman teorisini sa­vunuyorlar; fakat istisnası var tabii. Ülkenin doğusundakiler de Rus teorisini savunuyor ve bunun da tabii istisnası var.

Yani bu eski bir kavga. Uk­rayna’nın batısı ve doğusunda oturanlar biribirinden tarihsel olarak farklıdır. İkinci harpte Molotov-Ribbentrop Antlaş­ması üzerine SSCB buraları ilhak etti. Şimdi böyle bir olayı bu milletin hazmetmesi müm­kün değil. Öncesinde, 30’lu yılların başında “Holodomor” adı verilen büyük bir kıtlık ve sonrasında ciddi katliamlar yaşanmıştır. Ukrayna’da suni bir açlık yaratıldı. Bu muhte­melen bilinçli değildi ama la­ubali ve bilgisiz bir idarenin ağır sorumluluğu vardır.

Milyonlarca insan haya­tını kaybetmiştir. Bunlar öy­le kolay unutulacak hadise­ler değildir. Batı Ukraynalı Doğu Ukraynalıya benzemez. Yani bu problem bir mıntıka­dır. Belarus gibi değildir. Bu coğrafyada çok sayıda Türk de yaşar. Biz hakikaten Ukrayna ve Rusya meselesinde taraf­sız olmaktan ziyade birleştiri­ci bir unsur rolü oynamak zo­rundayız. Yani, NATO üyeleri­nin, Avrupa Birliği üyelerinin sorumsuz politikaları burada geçmez. Putin ise “Ukrayna biziz” diyor; “Ukrayna bizim” demiyor; ikisi farklı şeyler. Şimdi Putin aslında Stali­nist ekolün bir temsilcisi ve bu anormal bir şey değil. Gizli komünistmiş gibi değerlendi­riliyor, öyle bir şey yok. Tabii Putin’in bunları dinleyeceğini, okuyacağını hiç zannetmiyo­rum. Anlatsalar da dinlemez, gereği de yoktur onun açısın­dan. Ancak şurası bir gerçek, okumuş bir Rus olarak hiç boş bir adam değil. En azından Bi­den’dan daha kültürlü olduğu kesin. KGB’li, gayet iyi Alman­ca biliyor. Doğu Almanya’da KGB reisiydi. Bütün Ruslar gibi Ukrayna tezi aynıdır: “Biz aynı milletiz” diyor. Aslında tabii yakındırlar ama ayrıdır­lar.

Holodomor ya da açlıktan ölmek Stalin’in tarımı kolektifleştirmeye yönelik kampanyası, 1930’larda milyonlarca Ukraynalıyı öldüren bir kıtlığa yol açtı. “Açlıktan ölüm” anlamına gelen Holodomor olarak bilinen kıtlığın ardından, kırsal bölgeyi yeniden doldurmak için Rusya’dan yerleşimciler getirildi.

Şimdi normal bir Rus va­tandaşının gözünde Lenin de­mek yarı Yahudi demek. Yani “yabancı” bir unsur; bir kere adam entelektüel, enternas­yonalist. Hele Troçki, tövbe estağfurullah! Ancak Stalin dedin mi “bizden” diyor Rus vatandaşı. Bu bizim memle­kette pek yoktur. Mesela kim Atatürk’ü böyle tek yönlü mü­talaa eder? Eğitimin düşük ol­duğu, kasaba kültürlü yerlerde oturanlar daha ziyade.

Ukrayna’nın batısı, Sovyet Ukrayna’sıyla ikinci harbin gi­rişinden beri içiçe yaşıyor. Bu­gün Rusya’nın başlattığı sal­dırı sonucu Kiev ele geçecek mi? Geçerse geçer, geçmezse geçmez. Ancak doğu Ukrayna Rusya’da kalır, onu size söyle­yeyim. Aynı şekilde Kırım da kalır. Kruşçev Kırım’ı Ukray­na’ya verdi? Çok basit; çünkü Kırım’ın idaresi zor Mosko­va’dan. Kırım’ın suyu, elektriği Ukrayna’dan gelir. “Size bağlı olsun” demiş otonom cumhu­riyet olarak. Ancak otonom cumhuriyet devrinde Kırım maalesef bilhassa Kırım’ın Türkleri, Ukrayna idaresinden de fazla bir şey görmediler, onu da söyleyeyim size. Davu­lun sesi bugün uzaktan hoş ge­liyor. Şurası bir gerçek: Ukray­na zavallı duruma getirilen bir memleket.

Montrö meselesi

Şimdi gelelim Montrö Söz­leşmesi ve Boğazlar’ın kapa­tılması meselesine. Büyük devletler 1. Savaş’tan sonraki mütareke döneminde Türk­leri Boğaz idaresinden attılar, başında İngiltere’nin bulun­duğu milletlerarası bir ko­misyon kurdular. Zaferimi­zi kazandık, vatanı kurtardık; ancak ondan sonra Montrö’de belli haklar kazandık. Tabii bunun da şartları var. Bahri donanmanın geçişi için müca­vir ülkeler sadece haber verir. Ticaret yolları tabii, ama Ka­radeniz’e bahri kuvvetler gire­mez. Montrö’nün esası budur; Montrö Türkiye’ye veriyor hakimiyeti. Ancak Karadeniz devletlerinin askerî kuvvetle­ri geçiş için haber verirler, gi­rerler. Montrö bize bu anlam­da Boğazlar’ı kapatma hakkı vermez; bunu unutmamamız lazım. Biz bugün Montrö için bir izah edici açıklama bildi­risi yayımlayan eski amiral­leri mahkeme ediyoruz! Bu manzaranın hoş bir manzara olduğunu söyleyebilir miyiz? Doğruyu konuşan adamları durduk yerde soruşturmak, iş değil. İnşallah sonu hayra gi­der. Montrö’nün bu maddesini işletemeyiz; yani biz Ukray­na’nın her dediğini yapabilme durumunda değiliz. Gönlü­müz Ukrayna ile olabilir ama Ruslarla da beraberiz. Alman­ya’nın, Fransa’nın tutumu bi­zim için belirleyici olamaz.

Dolayısıyla Karadeniz’de bir Rus payı var ve olacak. Ne zaman Türklerin oldu? Fatih devrinde. Ne zamana kadar? 18. asır ortalarına kadar. Rus­ya Karadeniz’in sahibi olamaz, hayalle uğraşması mümkün değildir. Bir yerde onun da kendine dur demesi gerekir. Odesa Rusların şehridir. Rus­ya bölgesinden Lugansk’ın kuzeyinden bütün Mariupol’a girdiler. Odesa’ya kadar hat çekecek; “orası bizim, 18. asır­da kurduk” diyor. Peki daha batıda ne var? Transdinyes­ter dediğimiz cumhuriyet; onu da bir şekilde hâlletmeye uğ­raşabilirler. Ancak burası ar­tık Romanya ve Moldova gibi; Romanya biliyorsunuz NATO üyesidir ve Transdinyester’de çok sayıda Türk vardır. Fede­ratif Rusya’nın oraya kadar ce­saret edebileceğini zannetmi­yorum ama belli olmaz tabii.

Boğazların güvencesi Montrö Montrö Sözleşmesi Rus donanmasına ait karakol gemisi Project 22160 Dmitriy Rogachev 375 İstanbul Boğazı’ndan Karadeniz’e doğru ilerlerken, 16 Şubat 20

Batı Ukrayna kolay teslim olmaz, çok açıktır. Burası so­kakta Ukraynaca konuşulan bir memlekettir. İkincisi, Kiev direnir ama ne kadar direnir belli değil. Sonuçta Ukrayna, Belarus gibi olmaz. Rahmet­li Demirel, Kırım’daki Türkle­ri kültürel azınlık olarak kabul ettirmiştir Ukrayna’ya; biz ona bakarız. Tabii Rusya’yla da bu açıdan iyi geçinmemiz lazım. İktisadi vaziyetimiz belli, ti­cari vaziyetimiz belli. Macera aramamamız lazım. Fışkıran mobilya sanayimiz Ukrayna’ya bağlıdır. Turizmimizi gelişti­ren kaynak budur. Pek yakın­da kültürel kaynağımız da bu olacak. Sayısız talebe okuyor ve sayısız insan geliyor ora­dan. Oradaki Türk çocuklarını korumak, tahsillerine devamı sağlamak mecburiyetindeyiz. Bu işler ciddi; böyle kalkıp da lafazan AB’liler ve Joe Biden gibi davranamayız.

Bu konuda biz tedbirliyiz; yani bizim AB gibi, NATO gibi kuruluşlarla pek rahat olmadı­ğımız belli. Rahatsız ediliyo­ruz onlar tarafından, kafaları da çalışmıyor zaten. İleriyi de görmüyorlar. Yunanistan tara­fında bu konuşlanmalar, Ege sorunu, Suriye bu tutarsızlığın göstergesi. NATO gibi askerî bir ittifakın içinde önde gelen bir ordu yok. Fransız ordusu­nun sayısı kalabalıkmış, neye yarar. Bizimki daha kalaba­lık; üstelik bizimki, hâlâ eği­tim verebilen bir ordu; Fransa böyle bir şey yapamaz.

Prof. Dr. İlber Ortaylı ile yapılan söyleşiden derlenmiştir.