Batı Ukrayna kolay teslim olmaz, çok açıktır. Burası sokakta Ukraynaca konuşulan bir memlekettir. İkincisi, Kiev direnir ama ne kadar direnir, ne olur belli değil. Sonuçta Ukrayna, Belarus gibi olmaz, kolay değil. Tabii Rusya’yla da bu açıdan iyi geçinmemiz lazım; yani biz her iki tarafla da geçinmek zorundayız. Macera aramamamız lazım.
Ukrayna ne kadar Rus? Bu öyle bizde tartışılıp bağlanacağı kadar basit bir soru değil. Rusya’nın yazısı, alfabesi 10. yüzyılda doğdu. Bizans’tan gelen Kyril ve Metodi uyarlaması Bulgaristan ve Makedonya’da daha önce kullanılmaya başladı. Hıristiyanlığı da esas itibarıyla 10. yüzyıl sonudur. Bizans’la temastan ileri gelir. O dönem Ortadoğu’ya, Akdeniz’e, Kostantiniyye’ye en yakın merkez bölge Kiev’dir. Nehirler dolayısıyla coğrafi-ticari bir iletişim var. Peki bu devleti kim kurdu? Oradaki Slavlar mı kurdu yoksa İsveçliler mi?
Şimdi kimileri “İsveç kabileleri de var İsveç’te; birisi Rosi Ruotsi’dir. Bunlar, yani Varyaklar (Varegler) Rusya’yı kurdular” diyor. Kimileri de “hayır efendim bunlar kurmadı, Ruslar kurdu” diyor. Bu kavga o zamandan beri sürüp gidiyor. Ülkenin batısında oturanlar Norman teorisini savunuyorlar; fakat istisnası var tabii. Ülkenin doğusundakiler de Rus teorisini savunuyor ve bunun da tabii istisnası var.
Yani bu eski bir kavga. Ukrayna’nın batısı ve doğusunda oturanlar biribirinden tarihsel olarak farklıdır. İkinci harpte Molotov-Ribbentrop Antlaşması üzerine SSCB buraları ilhak etti. Şimdi böyle bir olayı bu milletin hazmetmesi mümkün değil. Öncesinde, 30’lu yılların başında “Holodomor” adı verilen büyük bir kıtlık ve sonrasında ciddi katliamlar yaşanmıştır. Ukrayna’da suni bir açlık yaratıldı. Bu muhtemelen bilinçli değildi ama laubali ve bilgisiz bir idarenin ağır sorumluluğu vardır.
Milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir. Bunlar öyle kolay unutulacak hadiseler değildir. Batı Ukraynalı Doğu Ukraynalıya benzemez. Yani bu problem bir mıntıkadır. Belarus gibi değildir. Bu coğrafyada çok sayıda Türk de yaşar. Biz hakikaten Ukrayna ve Rusya meselesinde tarafsız olmaktan ziyade birleştirici bir unsur rolü oynamak zorundayız. Yani, NATO üyelerinin, Avrupa Birliği üyelerinin sorumsuz politikaları burada geçmez. Putin ise “Ukrayna biziz” diyor; “Ukrayna bizim” demiyor; ikisi farklı şeyler. Şimdi Putin aslında Stalinist ekolün bir temsilcisi ve bu anormal bir şey değil. Gizli komünistmiş gibi değerlendiriliyor, öyle bir şey yok. Tabii Putin’in bunları dinleyeceğini, okuyacağını hiç zannetmiyorum. Anlatsalar da dinlemez, gereği de yoktur onun açısından. Ancak şurası bir gerçek, okumuş bir Rus olarak hiç boş bir adam değil. En azından Biden’dan daha kültürlü olduğu kesin. KGB’li, gayet iyi Almanca biliyor. Doğu Almanya’da KGB reisiydi. Bütün Ruslar gibi Ukrayna tezi aynıdır: “Biz aynı milletiz” diyor. Aslında tabii yakındırlar ama ayrıdırlar.
Şimdi normal bir Rus vatandaşının gözünde Lenin demek yarı Yahudi demek. Yani “yabancı” bir unsur; bir kere adam entelektüel, enternasyonalist. Hele Troçki, tövbe estağfurullah! Ancak Stalin dedin mi “bizden” diyor Rus vatandaşı. Bu bizim memlekette pek yoktur. Mesela kim Atatürk’ü böyle tek yönlü mütalaa eder? Eğitimin düşük olduğu, kasaba kültürlü yerlerde oturanlar daha ziyade.
Ukrayna’nın batısı, Sovyet Ukrayna’sıyla ikinci harbin girişinden beri içiçe yaşıyor. Bugün Rusya’nın başlattığı saldırı sonucu Kiev ele geçecek mi? Geçerse geçer, geçmezse geçmez. Ancak doğu Ukrayna Rusya’da kalır, onu size söyleyeyim. Aynı şekilde Kırım da kalır. Kruşçev Kırım’ı Ukrayna’ya verdi? Çok basit; çünkü Kırım’ın idaresi zor Moskova’dan. Kırım’ın suyu, elektriği Ukrayna’dan gelir. “Size bağlı olsun” demiş otonom cumhuriyet olarak. Ancak otonom cumhuriyet devrinde Kırım maalesef bilhassa Kırım’ın Türkleri, Ukrayna idaresinden de fazla bir şey görmediler, onu da söyleyeyim size. Davulun sesi bugün uzaktan hoş geliyor. Şurası bir gerçek: Ukrayna zavallı duruma getirilen bir memleket.
Montrö meselesi
Şimdi gelelim Montrö Sözleşmesi ve Boğazlar’ın kapatılması meselesine. Büyük devletler 1. Savaş’tan sonraki mütareke döneminde Türkleri Boğaz idaresinden attılar, başında İngiltere’nin bulunduğu milletlerarası bir komisyon kurdular. Zaferimizi kazandık, vatanı kurtardık; ancak ondan sonra Montrö’de belli haklar kazandık. Tabii bunun da şartları var. Bahri donanmanın geçişi için mücavir ülkeler sadece haber verir. Ticaret yolları tabii, ama Karadeniz’e bahri kuvvetler giremez. Montrö’nün esası budur; Montrö Türkiye’ye veriyor hakimiyeti. Ancak Karadeniz devletlerinin askerî kuvvetleri geçiş için haber verirler, girerler. Montrö bize bu anlamda Boğazlar’ı kapatma hakkı vermez; bunu unutmamamız lazım. Biz bugün Montrö için bir izah edici açıklama bildirisi yayımlayan eski amiralleri mahkeme ediyoruz! Bu manzaranın hoş bir manzara olduğunu söyleyebilir miyiz? Doğruyu konuşan adamları durduk yerde soruşturmak, iş değil. İnşallah sonu hayra gider. Montrö’nün bu maddesini işletemeyiz; yani biz Ukrayna’nın her dediğini yapabilme durumunda değiliz. Gönlümüz Ukrayna ile olabilir ama Ruslarla da beraberiz. Almanya’nın, Fransa’nın tutumu bizim için belirleyici olamaz.
Dolayısıyla Karadeniz’de bir Rus payı var ve olacak. Ne zaman Türklerin oldu? Fatih devrinde. Ne zamana kadar? 18. asır ortalarına kadar. Rusya Karadeniz’in sahibi olamaz, hayalle uğraşması mümkün değildir. Bir yerde onun da kendine dur demesi gerekir. Odesa Rusların şehridir. Rusya bölgesinden Lugansk’ın kuzeyinden bütün Mariupol’a girdiler. Odesa’ya kadar hat çekecek; “orası bizim, 18. asırda kurduk” diyor. Peki daha batıda ne var? Transdinyester dediğimiz cumhuriyet; onu da bir şekilde hâlletmeye uğraşabilirler. Ancak burası artık Romanya ve Moldova gibi; Romanya biliyorsunuz NATO üyesidir ve Transdinyester’de çok sayıda Türk vardır. Federatif Rusya’nın oraya kadar cesaret edebileceğini zannetmiyorum ama belli olmaz tabii.
Batı Ukrayna kolay teslim olmaz, çok açıktır. Burası sokakta Ukraynaca konuşulan bir memlekettir. İkincisi, Kiev direnir ama ne kadar direnir belli değil. Sonuçta Ukrayna, Belarus gibi olmaz. Rahmetli Demirel, Kırım’daki Türkleri kültürel azınlık olarak kabul ettirmiştir Ukrayna’ya; biz ona bakarız. Tabii Rusya’yla da bu açıdan iyi geçinmemiz lazım. İktisadi vaziyetimiz belli, ticari vaziyetimiz belli. Macera aramamamız lazım. Fışkıran mobilya sanayimiz Ukrayna’ya bağlıdır. Turizmimizi geliştiren kaynak budur. Pek yakında kültürel kaynağımız da bu olacak. Sayısız talebe okuyor ve sayısız insan geliyor oradan. Oradaki Türk çocuklarını korumak, tahsillerine devamı sağlamak mecburiyetindeyiz. Bu işler ciddi; böyle kalkıp da lafazan AB’liler ve Joe Biden gibi davranamayız.
Bu konuda biz tedbirliyiz; yani bizim AB gibi, NATO gibi kuruluşlarla pek rahat olmadığımız belli. Rahatsız ediliyoruz onlar tarafından, kafaları da çalışmıyor zaten. İleriyi de görmüyorlar. Yunanistan tarafında bu konuşlanmalar, Ege sorunu, Suriye bu tutarsızlığın göstergesi. NATO gibi askerî bir ittifakın içinde önde gelen bir ordu yok. Fransız ordusunun sayısı kalabalıkmış, neye yarar. Bizimki daha kalabalık; üstelik bizimki, hâlâ eğitim verebilen bir ordu; Fransa böyle bir şey yapamaz.
Prof. Dr. İlber Ortaylı ile yapılan söyleşiden derlenmiştir.