Kasım
sayımız çıktı

Osmanlı Devleti’nde gayrimüslim sarraflar

Osmanlı İmparatorluğu’nda sarraf, banker, amira olarak tanımlanan gayrimüslim tüccarlar, padişahın özel gelir ve giderlerinden sorumlu Hazîne-i Hâssa nazırlığından, paranın basıldığı Darphane-i Amire’nin eminliğine kadar birçok önemli üst düzey mali görevde bulunmuşlardı.

Onnik Jamgoçyan’ın Sorbonne Üniversitesinde tamamladığı doktora tezinin geliştirilmiş hali olan bu kitap, Osmanlı Devleti’nin maliye ve paradan sorumlu Ermeni, Musevi, Rum ve Frenk banker, tüccar ve sanayicilerini konu alıyor.

Dedesi de İstanbul Darphanesi emini olan Jamgoçyan, “sarraflığı” kabaca para ile ilgili etkinlikler olarak anlatıyor. Sokaklarda para değişimi yapanlar, tefeciler, mültezimler, han ve bedestenlerdeki küçük dükkanlarında oturan sarrafların hepsi bu terim altında ele alınıyor. Bu kesimin üst düzey mensupları, sarayın etrafında, mali konularda danışmanlık yapan ve hükümetin rızasıyla ticari işlemleri tekelinde tutan zümreyi temsil etmektelerdi. 

Duraklama devrinde imparatorlukta başgösteren birçok aksaklık, 18. yüzyıla gelindiğinde devletin kırılgan yapısını gözler önüne sermişti. Bu dönemde gerek Osmanlı-Rus savaşları gerekse içerideki isyanlar devletin çöküşünü ve hazinenin iflasını hızlandırmaktaydı. Osmanlılar ardı ardına savaş kaybetmekle kalmayıp, yüklü miktarlarda savaş tazminatı ödemek zorunda bırakılmış, kısır bir döngünün içerisine girmişti.

Bu noktada zengin sarraflar, mali açığı kapatmak için, Babıali’nin talebi üzerine devlete yardım ederlerdi. Çoğunlukla Hıristiyan ve Musevi cemaatinden olan sarraflar, Jamgoçyan’ın ifadesiyle “Osmanlı Hanedanı’nın destekçisi olarak onların yaşamlarını sürdürmelerini sağlar, ihtişamlı görünüşlerinin ve ayak uydurmaları gereken yeniliklerin teminatçısı olarak kabul edilirlerdi”. Böylece sarraflar hem yöneten sınıf hem de reaya içerisinde önemli kişiler haline gelmişlerdi. Bundan dolayı tarih boyunca Osmanlı toplumundaki kimi kesimlerce yönetici sınıfa yanaşmacılıkla sıfırdan zengin olmuş, vurguncu, yabancılarla iş çeviren kişiler olarak görülmüşlerdir. 

Gelin görün ki sarrafların hayatlarını ve servetlerini riske atarak bu görevlere geldikleri; Babıali’nin koruyucu gücü sayılan sarrafbaşlarının imparatorluğun geleceği mazeretiyle malvarlıklarına el konulup idama mahkum edildiği örneklerle açıklanmaktadır. Bununla birlikte sarrafların yönetici sınıfla olan ilişkilerinin yanında, Osmanlı toplum yapısındaki sınıfsal çekişmelerden dolayı (özellikle Ermeni ve Musevi milletler arasında), “milletlerarası” bir rekabet içerisinde yer aldığı da kitapta ortaya konuyor. 

Kitabın en önemli özelliklerinden biri, şüphesiz kaynakçasının zenginliğidir. Çalışma daha önce hiç başvurulmamış Ermenice kaynaklardan Avrupa arşivlerindeki sefaret kayıtları, diplomatik hatıratlar, büyük tüccarların yazışmaları, hanedan ve noter arşivleri, üç milletin yaşamlarına dair yazılmış eserler, seyahatnameler ve önemli şarkiyatçıların eserlerine kadar geniş bir araştırmayı kapsıyor. 

Kazaz Artin Amira


Amira ünlü bir banker ve hayırseverdi. Sultan II. Mahmud’un sarrafbaşısı ve Darphane-i Âmire’nin eminiydi. Yedikule Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi’nin de kurucusudur.