0,00 ₺

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

SINIRLARIN TUTSAĞI HENRY LEUSCHNER

Özgürlük kavgası sistemin özetiydi

Berlin Duvarı yalnızca bir şehri değil, tüm Almanya’yı ayırıyordu. Tüm acımasız önlemlere rağmen sosyalist sistemden kaçmayı başaran Henry Leuschner’in hikayesi, bütün bu bölünmüşlüğün vücut bulmuş haliydi.

HELENA DAVENPORT

Berlin Duvarı, Soğuk Savaş’ın sembolü olan ölümcül bir sınırdı. Çünkü üç metre, altmış santimetre boyundaki beton duvarı aşmaya çalışanlar anında vurulacaktı. İlk olarak 13 Ağustos 1961 gecesi saat 01:00’den itibaren üç saat içerisinde, Almanya Sosyalist Birlik Partisi’nin (SED) emriyle dikenli teller yerleştirildi. Bazı insanlar son şanslarını değerlendirerek sınırdaki evlerinin camından Batı tarafına atladı. Birkaç hafta sonra dikenli teller sabit duvar haline geldi. İnsanlar işlerini, sahip olduklarını ve akrabaları ile iletişimlerini bir anda kaybetti.

Henry Leuschner, duvar inşa edildikten bir yıl sonra Doğu Almanya’daki Jena kentinde doğdu. Gençlik günlerini “Üç kişiysen, çetesin; yanında tırnak makası varsa kamu malına zarar vermek istiyorsun. Geçersiz imza taşıyan bir öğrenci kimliğine sahipsen dolandırıcısın. Oyuncak tabancan varsa teröristsin” diyerek hatırlıyor.

İş, hayatının merkezi; iş arkadaşları, en yakın tanıdıkların. Sosyalist devletin dayattığı böyleydi; çalışılan işletme için yaşanan bir hayat. Tatiller toplu olarak sendika tarafından organize edilir, çocuklar iş yerindeki kreşte yetiştirilirdi. Boş zamanlarda işletme politikalarıyla meşgul olunur ya da işletme dahilindeki kültürel aktivitelere gidilirdi. Kontrol mükemmeldi. DDR vatandaşı kolektif yapı içerisinde çalışmalıydı. Farklılık, dikkat çekmek ve birey olmak gibi şeyler istenmiyordu. Batıdan gelenler – yiyecek, kıyafet, müzik, edebiyat – hoş karşılanmadığı gibi yasaktı da. Fotokopi makinaları bile, kitapların illegal çoğaltılmasını önlemek amacıyla devlet tarafından sınırlandırılmıştı. Özel ihtiyaçlar için başvuruda bulunmak gerekirdi. Evler, arabalar, meslek eğitimi almak için kontenjanlar devlet tarafından bölüştürülürdü. Hayatın her alanı devleti ilgilendirirdi. Önemli olan, sisteme uyumdu. Yuvada bile SED ideolojisi öğretiliyor, okulda bir yandan bu eğitim devam ederken bir yandan da Özgür Alman Gençliği Birliği’ne üye olmak dayatılıyordu. Çünkü üye olmadan gelecekte bir kariyer düşünülemiyordu.

Özgürlük kavgası sistemin özetiydi
Özgürlük kavgası sistemin özetiydi
Yattığı hapishanede rehber Henry, kıyafetleri, sarı boyalı saçları, yaşam tarzıyla, Doğu Almanya sisteminin tam zıttını yansıtıyordu. Bugünse, 30 yıl önce işkence gördüğü Berlin’deki hapishanede rehberlik yapıyor.

Henry Leuschner daha çocukluğunda devletin filtresine takılmıştı. O, mevcut kalıplara uymuyor, zaten uymak da istemiyordu. Okulda “davranış” notu “yetersiz”di. Saçlarını uzatır, eski bir parka ve üzerinde USA yazılı tişörtler -kısaca Batı kıyafetleri- giyerdi. Özgür Alman Gençliği Birliği’ne katılmasına izin verilmedi. Daha altıncı sınıftayken tahtaya kabaca Batı Berlin’in sınırlarını çizip ortasına “Gelecek Vadeden Ülke” yazmıştı. Henry, özgürlüğü istiyordu. İstediğini düşünmeyi, söylemeyi, okumayı ve dinlemeyi diliyordu. Kaçış yeri olarak, devletten bağımsız tek topluluk olan Protestan Kilisesi’nin gençlik topluluğunu buldu. Sosyalist bir devlette kilise bir yandan değer ve anlam kaybederken diğer yandan sistem muhalifleri için önem kazanıyordu. Bazı kiliselerde başka yerde gerçekleştirilmesi yasak olan münazaralar, okumalar ve hatta punk konserleri düzenleniyordu. Yönetim, kiliseye karşı gelemiyordu. En azından resmî olarak. Sonuçta inanç özgürlüğü anayasanın temel parçalarından biriydi. Fakat yine de, güvenlik birimleriyle perde arkasında iş birliğinde olanlar dışında bu gençlik topluluğuna katılanlar bile her an hapishaneye düşebilridi. Henry, kilisede bile birçok gayrıresmi devlet çalışanı olduğunu aktarıyor. Onuncu sınıfa geçtiği 1978’de, askerî beden eğitimi dersine katılmayı reddetti: “Makinalı tüfekle ormanda koşmak, bana gerçekten aptalca geldi. Ardından okuldan atıldım ve kırk katırla kırk satır arasında seçim yapmam gerekti”. Ya çatı kaplama ya da duvarcılık eğitimi alacaktı. Henry ilkini seçti.

Sosyalist sistemde herkes eşitti ama bazıları da ayrıcalık sahibiydi. SED üyesi olanların üniversiteye girişte önceliği vardı. Partiye karşı olanlarınsa, hemen hemen hiçbir şansı yoktu. Belki de dayatılandan farklı bir iş seçmek istedikleri için çalışmayanlar “Asosyaller Yasası” kapsamında devlet düşmanı olarak değerlendiriliyordu. Ceza olarak aileler ayrılmaya zorlanıyor ve çocuklar, kendilerine sosyalist terbiye aşılanması için yurtlara gönderiliyordu. SED o zamanlar göğsünü gererek DDR’de işsizlik olmadığını iddia ediyordu. Esasında yapacak işleri olmasa bile çoğu kişi çalışıyormuş gibi yapıyordu. İşletmeler kâr etmese de olumsuz algı oluşturacakları kaygısıyla devam ettiriliyordu.

Özgürlük kavgası sistemin özetiydi

Henry Leuschner, iş eğitimi alırken büyük bir sorunla karşılaştı: Ulusal Halk Ordusu’nda zorunlu askerlik. Bu görevi tamamıyla reddetseydi çatı kaplama eğitimi hakkını da kaybedecekti. Ancak, askerliğini silahsız inşaat askeri olarak yapma imkanı vardı (Protestan Kilisesi’nin çalışmaları sayesinde silahı reddedenler için farklı askerlik yöntemleri de vardı). Henry, inşaat askeri olma kararının gerekçesini devlete “pasifizm sempatisi” olarak aktardı. Büyük bir hata. Gerekçesini kaleme aldıktan üç gün sonra kapısına Milli Savunma Bakanlığı çalışanlarıyla askerî polis dayandı. Bugün 52 yaşındaki Henry anlatıyor: “Sözde, silah gücünü reddeden davranışlarım sebebiyle DDR’nin baş düşmanı Almanya Federal Cumhuriyeti’ni savunmuşum”. Henry’nin Jena’dan çıkması yasaklandı. Her salı polise yoklama vermesi gerekecekti. Ayrıca, kendisini DDR düşmanı olarak gösteren BM12 tipi yeni bir kimlik verildi. Bu kimlik, sahiplerinin küçük olaylarda sebep gösterilmeden tedbir amaçlı hapse atılmasına imkan veriyordu. Henry, yeni kimliğini plastik folyoya sarıp göğsünde taşımaya başladı. Bir büyük hata daha. Bu sefer de kendi sorunlarıyla toplumu sıkmakla suçlandı ve kimliği elinden alındı.

Özgürlük kavgası sistemin özetiydi
Geriye kalanlar 9 Kasım günü binlerce Almanın alaşağı ettiği (üstte) Berlin Duvarı’ndan geriye kalanlar, bugün turistik bir ziyaret noktasından ibaret (altta).
Özgürlük kavgası sistemin özetiydi

Partice tanınan sanatçı, biliminsanı ya da sporcular DDR’nin reklamını yapmak için batıya gidip gelebiliyorlardı. Başkaları için yurtdışına çıkış başvurularının sonuçlanması yıllar sürüyordu. Belli meslek ve yaş gruplarına seyahat daha en baştan yasaklanmıştı. Milli Savunma Bakanlığı, tanıdıklarını, iş arkadaşlarını, akrabalarını görevlendirerek başvuruda bulunanların her adımını belgeliyordu.

Niye bu kadar çok insan böylesi bir takip sistemine dahil oldu? Bu soru henüz yanıtlanmış değil. SED, birçok insanı, kendi sistemlerinin var olan tek gerçek sistem olduğuna inandırmayı başarmıştı. Propagandaları beyin yıkamanın sınırlarındaydı. Kimine rüşvet verildi, kimileri tehdit edildi.

Henry ilk yurtdışına çıkış başvurusunu 18 yaşındayken yaptı. “Tabii ki eğlenmek istiyorduk ama aynı zamanda Vietnam’da neler olup bittiğini de öğrenmeliydik. DDR’deyken hiçbir şeyden haberimiz olmuyordu ki.” Bir yıl geçmesine rağmen sonuç alamadı. Henry daha fazla bekleyemeyip 1 Nisan 1981 günü en iyi arkadaşıyla trene binerek DDR, Batı Almanya ve Çekoslovakya sınırlarının kesiştiği Dreiländereck’e doğru yola çıktı. Saçları masmavi boyalı Henry ve arkadaşı yol boyunca izlendiklerini hissedebiliyordu. Sıradaki ilk durakta tutuklanacakları korkusuyla hareket halindeki trenden atladılar. Ormanın içinde yürüyüp yönlerini kaybettiler ve kendilerini elektrikli tellerin önünde buldular. Ancak hangi tarafın Doğu hangi tarafın Batı olduğunu ayırt edemediler. Daha ilk çitte Henry’nin arkadaşını elektrik çarptı. Baygın şekilde duvar ve elektrikli çit arasındaki “ölüm şeridi”nde kaldı. Kendilerine geldiklerinde karşılarında gördükleri tabela bulundukları yeri anlatıyordu: mayınlı bölgeye girmişlerdi. Henry “Bir bomba ikimizi aynı anda havaya uçururdu. O yüzden ayrıldık” diyor. İki genç, donmuş zemin üzerinde ayrı ayrı sürünerek ilerlemeye başladı. Karşı taraftaki çitlerde yeniden buluşmak istiyorlardı. Ancak, çitte siren şeklinde bir mekanizma asılıydı. Bu mekanizma, üzerine 50 kg’dan fazla yük binince harekete geçen otomatik ateşleme sistemi SM-70’ti ve onlar bunu bilmiyordu. Henry, tüm ağırlığı ile tellere tutunup kendini yukarı çekmek istediğinde bir anda yüzlerce kurşun ateşlendi. “Ayaklarımın üzerindeki karı silkelemeye çalıştım, ta ki onların kar değil, boşta kalan kemiklerim olduğunu anlayana kadar. Ağlayamadım bile”.

Özgürlük kavgası sistemin özetiydi

Henry hastanede uyandı ve ağır yaralarına rağmen tutuklanıp Berlin-Hochschönhausen hapishanesine gönderildi. DDR’den kaçma girişimi sebebiyle bir yıl dokuz ay hapis cezasına çarptırıldı. En iyi arkadaşından hiç haber almadı. 1983’te serbest bırakıldı. Aynı yıl, 28 Eylül’de polisler yine önünü kesti. “Esas şimdi başlıyoruz, diye düşündüm” diyor Henry. Ancak, olaylar farklı gelişti ve Batı Berlin’e götürüldü. Özgürdü. Üç günlük sevinç sarhoşluğu ardından özgürlüğüne nasıl kavuştuğunu da öğrendi. Hapishanedeyken, iki arkadaşı Berliner Morgenpost gazetesinde ona dair bir haber yayınlamış, Federal Almanya’dan bir milletvekili de yazıyı okumuştu. Ancak milletvekili Henry’nin adını görünce hayli şaşırmıştı. Çünkü o çoktan Batı’da olmalıydı. Zira bir yıl önce Federal Almanya hükümeti, Henry’nin serbest kalması için Doğu’ya fidye ödemişti. Fakat DDR’nin ödemeye rağmen Henry’i henüz Batı’ya göndermediği anlaşıldı. Sebep, SM-70’ten kalan mühimmat kalıntılarını hâlâ vücudunda taşımasıydı. Doğu SM-70’lerin varlığını inkar ediyor, Henry de kanıtları vücudunda taşıyordu. Dolayısıyla Batı’nın onu görmemesi gerekiyordu. Yine de Federal Almanya hükümeti bir yıl geç de olsa Henry’i Batı Berlin’e getirtmeyi başarabildi.

Duvar, yaklaşık 28 sene boyunca ayakta kaldı. DDR vatandaşları 1989 yılında, sefil ekonomik durumdan dolayı, yoğun ancak şiddet içermeyen protestolar düzenleyince SED’in önde gelen isimlerinden Günter Schabowski 9 Kasım 1989’daki bir basın toplantısında DDR vatandaşlarının gelecekte herhangi bir neden göstermeksizin yurtdışına çıkış başvurusunda bulunabileceğini açıkladı. Oysa, bir gazetecinin “Ne zamandan itibaren?” sorusuna hazırlıksızdı. Verdiği “Derhal, gecikmeksizin” cevabı, Avrupa’nın bölünmüşlüğünün sonu anlamına gelecekti. Binlerce DDR vatandaşı sınır kapılarına yığıldı. Öncesinde başvuru yapılması gerektiği, kimseyi ilgilendirmiyordu. Almanya içerisindeki sınırlar ardı ardına açılmaya başlandı. Duvar yıkıldı. Bir sene içinde SED diktatörlüğü de. Ve bugün artık duvarın yıkılışının tam 25. yıl dönümündeyiz.

Özgürlük kavgası sistemin özetiydi

Henry artık müze olan eski Berlin Hochschönhausen Hapishanesi’nde ziyaretçilere rehberlik yapıyor. Yani tam da 1981’deki kaçma girişiminden sonra yargı kararını bekleyip saatlerce ifade verdiği ve işkence gördüğü yerde.

Özgürlük kavgası sistemin özetiydi
En kıymetli pasaport Doğu Almanya pasaportu elde etmek ve onunla yurt dışına çıkış için gerekli onaylar, yıllar alıyordu. DDR yıkılınca artık pasaport da anlamsızlaşmıştı.

Sovyetler’in işgal ettiği, 1949’tan sonra da DDR olan bölgede tahminlere göre 280 bin kişi politik sebeplerle hapis cezasına çarptırıldı. Kaçma girişimleri sırasında ya da sınır bekçileriyle çatışmalarda kaç kişinin hayatını kaybettiği kesin olarak bilinmiyor. Fakat şu kesin, 1980’lerin sonunda DDR’de her yıl 5 ila 6 bin arası insan intihar ediyordu. Bu sayı Demokratik Almanya’yı dünyanın en yüksek üçüncü intihar oranına sahip ülkesi yapmıştı.

Devamını Oku

Son Haberler