1889’da açılan ve hem Fransa’nın hem Paris’in simgesi hâline gelen meşhur yapı, önceleri özellikle Fransız kamuoyunda ve entelektüelleri arasında büyük tepkiye neden olmuştu. “Paris’in ayıbı” kampanyalarına rağmen kule varlığını sürdürmüş; Osmanlı dünyasında ise olağanüstü bir ilgi ve beğeniyle karşılanmış, fotoğrafları okul kitaplarına kadar girmişti.
Osmanlılar Paris’e düşkündür, keza Cumhuriyet yurttaşları da. Eli-yüzü düzgün ilk seyahatnamemiz Paris üzerinedir (Yirmisekiz Mehmet Çelebi Seyahatnamesi). Baskıdan kaçan her vatandaşımız soluğu Paris’te alır (Jön Türkler gibi). Resim, sanat, edebiyat erbabı için cennet-mekândır Paris (Abidin Dino, Cemal Süreya, Fikret Mualla…). Şairlerin şiir anlayışı burada değişir (Yahya Kemal). “Mutluluğun resmini çizmek” buradadır (Nâzım- Abidin). Eyfel’le dalga geçilir (Bedri Rahmi, Cemal Süreya…).
Ahmet Mithat Efendi’den bu yana hakkında eski Türkçe müstakil kitap yazılmış ilk ve tek kule yapısı Eyfel’dir. İstanbul’un simgeleri sayılan Galata ve Beyazıt Kuleleri hakkında yazılmış müstakil kitap yoktur Osmanlı basınında.
Eyfel Kulesi, 1889 Exposition Universelle sergisiyle (Fransız Devrimi’nin 100. yılı nedeniyle düzenlenen Paris sergisi) açıldı ama Paris kentinin simgesi olması 1910’lara uzanıyor. Önce istenmeyen, yapılışından 20 yıl sonra sökülmesine karar verilen, ama gördüğü ilgi yüzünden korunup günümüze kadar gelen bu çelik yapı Seine Nehri kıyısındadır. 1887-1889 arasında Gustave Eiffel’in firması tarafından inşaı tamamlanan kulenin esas mimarı Stephen Sauvestre’dir; meslektaşı Emile Nouguier ile beraber ilk tasarımları yapmışlardır. 1909’da sökülmesinden vazgeçilmiş, radyo istasyonu olarak kullanılmasına karar verilmiştir.
3 bin işçinin 26 ay süresince 18 bin parçayı 2.5 milyon perçinle birleştirdiği Eyfel Kulesi, dediğimiz gibi ilk yıllarında Paris halkının tepkisini çekmişti. O yılların sanatçı-edebiyatçıları Eyfel aleyhinde kampanya yapmış, bildiriler dağıtmışlardı. 14 Şubat 1887’de Le Temps’da şu yazı çıkmıştı:
“Biz, yazarlar, heykeltraşlar, mimarlar, ressamlar, Paris’in bugüne kadar hiç dokunulmamış güzelliğinin tutkun âşıkları… Değeri bilinmemiş Fransız zevki adına, tehdit altındaki Fransız sanatı ve tarihi adına, başkentimizin tam ortasına yararsız ve canavar görünümlü Eyfel Kulesi’nin dikilmesine vargücümüzle, tüm öfkemizle karşı çıkıyoruz. Paris kenti giderilemeyecek biçimde alçalmak ve çirkinleşmek için, bir makine yapımcısının tuhaf ve ve ticari hayallerine daha uzun süre katlanabilecek midir? Tüccar Amerika’nın bile istemediği Eyfel Kulesi, Paris’in ayıbıdır; bundan hiç kuşkunuz olmasın. Herkes hissediyor, herkes söylüyor bunu; herkes derin üzüntü duyuyor bundan ve bizler de bu kadar yerinde bir telaşa kapılmış dünya kamuoyunun zayıf bir yankısından başka bir şey değiliz. Ve nihayet, yabancılar sergimizi ziyarete geldiklerinde şaşırıp ‘Ne yani? Fransızlar o kadar övündükleri zevkleri konusunda bizlere bir fikir vermek için bu berbat şeyi mi buldular?’ diye haykıracaklardır. Bizlerle alay etmekte haklı olacaklardır. Yüce gotik yapıların Paris’i, Puget’nin Paris’i, Germain Pilon’un Paris’i, Jean Goujon’un Paris’i, Barye’nin, Paris’i, Mösyö Eyfel’in Paris’i hâline gelecektir.” (Mehmet Rifat-Sema Rifat, Eylül 1996).
Paris kentinin simgesi durumuna gelen Eyfel, 320 metrelik yüksekliği ile her zaman ışıklandırma etkinliklerinin de cazibe merkezi oldu. 1935’te Citroen firması kuleyi ışıklı reklam panosu olarak kullandı. 2009’da da Fransa’daki etkinlikler için 5 gece Türk bayrağı renkleriyle ışıklandırılan Eyfel, geçen günlerde de iki defa daha aynı renklerle süslendi. 2019’da, yapımının 130. yılında ışık gösterilerine sahne olan Eyfel’de, 2024 Paris Olimpiyat Oyunları açılış töreni sırasında da ışık gösterileri düzenlendi. Yılda ortalama 7 milyon ziyaretçisi ile dünyanın en çok gezilen yerlerinden ve amatörlerin en çok fotoğraf çektiği yapılardan olan kulenin sayısız kartpostalı-görüntüsü var.
Osmanlı basınında kule hakkında abartılı, olağanüstülük izafe eden yazılar çıkmıştır. Kulenin açılışından 3 yıl sonra Paris Sergisi’ne katılanlardan Hüseyin Galip Bey, Eyfel hakkında kaleme aldığı eserini bastırır: Eyfel (Eiffel) Kulesi (İstanbul, 1308 (1892), A. Asaduryan Şirket-i Mürettibiye Matbaası, 32 sayfa). Ahmed Mithat Efendi’den Halid Ziya’ya, İbrahim Edhem Mesut’tan [Dirvana] Hüseyin Galip Bey’e devrin pek çok yazarı-edebiyatçısı Eyfel Kulesi hakkında yazılar kaleme almışlardır. Paris Sergisi’ne katılanlardan İbrahim Edhem Mesut, gezi sonrası izlenim ve düşüncelerini bir kitap hâline getirip 2. Abdülhamid’e sunmuştur.
Kulenin taşbaskı afişleri yapılmış, yine kulenin taşbaskı resimleri okul/öğrenci defterlerinde, günlük ajandaların kapaklarında yer almıştır. Bu türde İstanbul’da Marputçular’da Peres Reuben ile Kilit Han’da Hacı Abbas isimli iki kırtasiyecinin ürettiği okul ve not defterlerinde Eyfel Kulesi resmi kullanılmıştır. 12 Nisan 1909 (30 Mart 1325) tarihli Karagöz mizah gazetesinde “Hazine-i Hassa tensikatında açıkta kalan 3400 tabla yemeğin beher tablası on sahan itibarıyla birbiri üzerine dizildikte alacağı durum” çizilmiş ve Eyfel Kulesi ile karşılaştırılan bir karikatür olarak kapağa konmuştur.
Bir dönem Akhisar’dan yönetilen Yeni Yol mecmuası (1923-26), haftada bir çıkan resimli ve sevimli bir çocuk dergisidir. Derginin sahibi öğretmen Nedim Tuğrul Bey, derginin 19. sayısının orta iki sayfasını Eyfel Kulesi’ne ayırmıştır. 10 Kanunusani 1340 (10 Ocak 1924) tarihli derginin ortası, çift sayfa Eyfel Kulesi’nin bir Fransız gravüründen iktibas edilmiş görüntüsüyle kaplıdır. Sayfanın altında da Eyfel hakkında geniş bilgiler yer alır: “Sen nehrinin sol sahilinde oldukça mühim bir yeri işgal eden bu azim kuleyi bin dokuz yüz beş senesinde ‘Mösyö Efil’ namında bir mühendis inşa etmiştir. Kule tamamen demir çubuklar ile örülüdür. Aşağıdan yukarıya doğru bu demir çubuklar incelir…”