Eylül 2024 Sayımız Çıktı

Savaş sonrası Gelibolu’da müstesna bir Türk bürokrat

VALİ AHMET MACİT BEY VE 1923’TE YAZDIĞI RAPOR

1915’teki Çanakkale zaferinden sonra Osmanlı Devleti diğer cephelerde yenilgiye uğradı ve 1. Savaş’ın mağlupları arasında yer aldı. Mütareke döneminde Gelibolu Yarımadası’nı işgal eden İngilizler, ancak Lozan’dan sonra bölgeyi boşaltacaklardı. 1923 Kasım’ında araştırma için Yarımada’ya gönderilen Vali Macit (Gören) Bey, gelişmeleri Ankara’ya bildirecekti.

Gelibolu Yarımadası’nda 1915’te yaşanan kanlı savaşın izleri aradan geçen zaman içinde silinmeye yüz tutmuş olsa da, günümüzde tekrar hatırlanıyor, yaşatılmaya çalışılıyor. Kara muharebele­rinde şehit düşenler, hayatını kaybedenler imkansızlıklar nedeniyle alelacele, üstünkörü toprağa verilebilmiş, hatta kimi zaman hiç gömülememiştir. Aradan geçen yıllar içinde rüzgarın, yağmurun, sellerin etkisiyle açığa çıkan kalıntılar, burada yaşananlara dair ürper­tici delil ve izler olarak tekrar kendilerini hatırlatmışlardır.

Askeri_Siyasi_Tarih_1
1923 Eylül ayında vilayet yapılan Gelibolu’nun ilk valisi Ahmet Macit (Gören), incelemelerini içeren raporunu Başbakan İsmet Paşa’ya sunmuştu.  

9 Ocak 1916 tarihinde kesin olarak kazanılan Çanakkale Muharebeleri’nden sonra, Os­manlı Devleti’nin 1918 sonuna kadar diğer cephelerde verdiği ölüm-kalım savaşı, Çanakkale savaş alanlarına yeterince ilgi gösterilememesine yol açmış; şehitlerin geride kalan bakiye­sinin hakettikleri şekilde mun­tazam mezarlıklar kurularak defnedilmesine müsaade etme­mişti. 1. Dünya Savaşı bitip de imzalanan Mondros Mütarekesi hükümlerince teslim alınan Osmanlı Devleti için hayat-me­mat mücadelesi başladığından, savaş sonrasında da Çanakkale harp alanı ile ilgilenilemedi.

Öte yandan Mondros Mütare­kesi’nin imzalanmasının hemen ardından İngilizler, 1915 sava­şında Gelibolu’da ölen askerleri için mezarlık tespiti ve anıt yaptırma faaliyetine giriştiler. 10 Kasım 1918’de Mühendis C. E. Hughes başkanlığında bir me­zarlık tespit ve tescil komisyonu Çanakkale’ye gönderildi. Bu komisyonun yaklaşık 1 yıl süren çalışmaları neticesi, mezarlık­ların büyük kısmı tespit edildi. İngilizler bir an önce mezarlık ve anıtların yapımına başlamak istiyorlardı; bu nedenle 1919 Kasım’ında IWCC (Imperial War Cemeteries Commission/İm­paratorluk Savaş Mezarlıkları Komisyonu) kuruldu. Mütareke dönemi içinde hiçbir müdahale görmeden, diledikleri gibi anıt ve mezarlıklarını inşa etmeye başladılar. 1923’e gelindiğinde İstiklal Harbi’nin kazanılması ve imzalanan Lozan Antlaş­ması ile İngiliz ve Fransızlar’ın Gelibolu Yarımadası üzerinde yaptıkları ve yapmaya devam ettikleri işler, antlaşma hüküm­lerine göre karara bağlandı. İngiliz Hükümeti 1923 Ağustos ayında IWCC yerine CWGC’yi (The Commonwealth War Gra­ves Commission/İngiliz Millet­ler Topluluğu Savaş Mezarları Komisyonu) kurdu. Bir önceki komisyonda başkanlık yapan C. E. Hughes bu komisyonun da üyesiydi ve Yarımada’da inşa olunan mezarlık ve anıtların kontrol müfettişi olarak görev­lendirilmişti.

Askeri_Siyasi_Tarih_2
Kilya Koyu’nda Gelibolu valisinin raporunda bahsettiği İngilizler tarafından oluklu galvanizli çinkodan kurulmuş barakalar görülmektedir.

Lozan Antlaşması’nın 128-136. maddeleri, Türkiye ile İngiltere, Fransa ve İtalya arasında, bu topraklarda ölmüş sivil-askerlere ait mezarlık ve anıtların hukuki durumu ve yönetimine dair kararları içeriyordu. Bilhassa 129. ve 130. maddelerde, İngiliz ve ANZAC askerleri için yapılacak mezar­lık ve anıtlara dair özel durum­lar bulunuyordu.

Askeri_Siyasi_Tarih_3
Maydos (Eceabat) kasabasının kuzeye bakış istikametinde 1923 yılı görünüşü. (X işaretli yer Kilya Koyu girişi). Savaş zamanı harabeye dönen kasabada sonradan yapılan evler görülmektedir.

Gelibolu Yarımadası üze­rinde İngiliz ve Fransızlar’ın devam ettirdikleri mezarlık ve anıt inşaatları; mübadele gereği gelen muhacirlerin iskanı; Lo­zan Antlaşması ile Çanakkale Boğazı’nın statüsünün değiş­mesi bölgeyi eskiye oranla çok daha önemli bir hâle getirmişti. Öncesinde bir sancak merkezi olan Gelibolu, 1923 Eylül’ünde Eceabat’ın (Maydos) da bağlı ol­duğu bir vilayet haline getirildi. Gelibolu vilayetine vali olarak da Ahmet Macit (Gören) Bey tayin edildi. Kasım ayında ise, İngiltere ve Fransa’nın önce­den beri devam eden ve bu defa Lozan Antlaşması hükümlerine göre sürdürdükleri mezarlık ve anıtların denetlenmesi ve bu konuda bir rapor hazırlanıp su­nulması için yine Ahmet Macit Bey görevlendirildi.

Askeri_Siyasi_Tarih_4
Maydos (Eceabat) kasabası, 1923 yılı. “X” işaretli yer Çanakkale şehri.

Vali Ahmet Macit Bey, vilayet merkezi Gelibolu’dan yola çıka­rak Eceabat’a 2 kilometre mesa­fedeki Kilya Koyu’ndan itibaren sahili takiben Seddülbahir’e kadar olan bir inceleme gezisi yaptı. Sonrasında ise raporunu hazırladı ve 13 Kasım 1923’te Başbakan ve Dışişleri Bakanı İsmet Paşa’ya arzetti.

Askeri_Siyasi_Tarih_5
Seddülbahir Köyü yakınında Gözcübaba Tepesi’nde İngilizler tarafından, 1915’te Gelibolu’daki kayıpları adına inşa olunan 33 metre yüksekliğindeki “Helles Anıtı” inşaatı bitme safhasında. Anıt 1924 yılında tamamlanarak açılmıştır.

Başbakan İsmet Paşa, bu raporu 20 Kasım 1923’te ilgili Bakanlık ve kurumlar olan İçiş­leri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı’na birer kopya halinde ve özel talimatlar eşliğinde gönderdi. Genelkurmay Başkanlığı’na gönderilen kopyanın üstya­zısına “Altları mavi kalemle çizilmiş olan kısımlar hakkında tahkikat yapılarak neticesinin bildirilmesini rica ederim” notu eklenmişti. Maliye Bakanlığı’na gönderilen kopyanın üst yazı­sında da “Gelibolu Valisi, rapo­runda Yarımada’nın muhtelif mahallerinde ve bilhassa harp sahalarında birçok demir parçaları, top enkazı gördüğün­den bahisle bunlar toplandığı takdirde mühim bir yekuna ulaşacağı ve satın almak iste­yene satılmasıyla Hazine’ye de gelir sağlanacağını bildirmek­tedir. Bilgi için arz olunur” notu vardı.

Gelibolu Valisi Macit Bey, Çanakkale Muharebeleri’den 8 yıl sonra, Yarımada üzerinde İngiliz ve Fransız mezarlıkla­rının ve anıtlarının yükseldiği bir vakitte bu inceleme gezisini yapmış; yazdığı raporda göz­lemlerinin yanısıra duygu ve düşüncelerini aktarmıştır. Hem şehitleri anmak hem savaştan kalan hatıraları korumak ve an­mak yolunda, Lozan Antlaşması gereği askersiz hâle getirilmiş bölgenin durumuna dair bir ilk belge.  

GELİBOLU YARIMADASI’NDA İNCELEMELER

Geçilemeyen Çanakkale’de gelecek nesiller için bir rapor

Vali Ahmet Macit (Gören) Bey’in ayrıntılı raporu, hem bölgenin hâli hazırdaki durumunu hem İngilizler’in faaliyetlerini hem de bundan sonra yapılması teklif edilenleri kapsıyordu. Rapor Başbakan İsmet Paşa’ya da gönderilecek; İsmet Paşa da rapordaki kimi satırların altını çizerek tahkikat yapılması talimatını verecekti.

Gelibolu’dan yarı bozuk bir şoseyi takiben iki saatte (otomobil ile) Kilya mevkiine ulaştık. Burası ufak ve korunaklı bir koy olup, koyun içinde işgal zamanında İngilizler tarafın­dan oluklu galvanizli çinkodan adeta bir şehir inşa olunmuştur. Muhtelif şekil ve büyüklükteki bu barakaların sayısı tahminen 500 kadar vardır. O zaman [işgal zamanı] Kilya’da ve diğer yerlerde bulunan 4 bin İngiliz askeri bu barakalarda ikamet ederlermiş. Kilya’nın seçilmesinin sebebi, yu­karıda arzedildiği üzere korunaklı bir mevki olduğundan ve diğer yerlerde sahil arızalı ve denizden yüksek olduğu halde, burada düz ve alçak olduğundan dolayıdır. Zaten burası hem Maydos’a [Ece­abat], Kilitbahir’e ve Seddülba­hir’e hem de Akdeniz [Ege Denizi] sahilindeki meşhur Arıburnu’na giden şoselerin kavşak noktasıdır.

İngilizler [Lozan Antlaşma­sı sonrası] Yarımada’yı tahliye ettikleri zaman bu barakalardan başka bazı yenecek şeyler, birkaç kamyon ve otomobil motoru ve motorbot ile bir hayli demir mal­zeme ve telefon, telgraf teli gibi muhtelif malzemeler bırakmışlar. Bunların tamamı Hilal-i Ahmer [Kızılay] tarafından satın alınmış­tır. Bundan dolayı burada Hilal-i Ahmer’den 3 kişilik bir heyet ve makine tamircileri ile bir miktar amele vardır. Bu heyet, mev­cut malzemeyi tespit etmekle meşguldür. Orada mı satacaklar, başka yere mi nakledecekler bilinmiyor ise de, bu barakalar sökülürken az çok hasara uğra­yacağı ve ağır eşyadan olması dolayısıyla nakli zor ve masraflı olacağı açıktır. Elimizde hazır bulunan bu barakalar bazı ufak değişikliklerle muhacir iskanına tahsis olunsa pek münasip olur.

İngiliz mezarlıklarının inşaatına nezaret eden komisyonun ve in­şaat heyetinin merkezi de burası­dır. Bundan dolayı Kilya’daki bazı binalar hâlâ İngilizler tarafından işgal edilmektedir. Bu heyetler hakkında açıklama yapmalıyım:

Birinci Heyet: İngiltere Harbiye Nezareti’ne mensup olup “Im­perial War Graves Commission” (İmparatorluk Savaş Mezarları Komisyonu) unvanını taşıyor. Yapılan işin yetkili müdürü, Yarbay rütbesini taşıyan Mister Hughes’tur. Bu zat Büyük Savaş’ta buralarda [Çanakkale Muhare­beleri’nde] yedeksubay olarak bulunmuştur. Beraberindeki­ler kayıt memuru ve teknisyen olarak 12 kişiden oluşmaktadır. Yarbay Hughes ile kimi arkadaş­ları Avustralyalı, kimisi de İngilizdir ve tamamı yedek subaydır. Def­nedilmiş cesetlerin büyük kısmı Avustralyalı imiş. İmparatorluk unvanı da bunu gösteriyor. Bunlar İngiliz İmparatorluğu nâmına inşaatın kontrolüne de memur­durlar.

Askeri_Siyasi_Tarih_6
Gelibolu Valisi Ahmet Macit Bey’in Çanakkale harp sahasında yaptığı inceleme gezisine dair hazırladığı 7 sayfalık raporun iki
sayfası. (BCA, 534-37660- 151533-21)

İkinci Heyet: Mister Malvil baş­kanlığındaki inşaat şirketidir. Bun­ların merkezi Londra’da Victoria Caddesi’ndeki “Sir John Rayne, Gallvey Ltd. Public Works Cont­ractors” genel inşaat müteahhit­liği şirketidir. Bu heyet tamamen İngilizdir. Mühendisleri, teknisyen­leri, katipleri olduğu gibi; yerliden ve farklı ülke vatandaşlarından ustalar, taşçılar, işçiler istihdam ediyorlar.

Askeri_Siyasi_Tarih_7

Muhtelif mezarlıklarda istih­dam edilip ülke isimleriyle tespit edilen amele: 203 Türk, 38 İngiliz, 39 İtalyan, 18 Müslüman İranlı, 79 Rum, 75 Ermeni, 28 Yugoslav, 76 Vrangel Ordusu’ndan geri kalan­lardan Rus, 13 Yunan, 8 Bulgar, 5 Fransız; olmak üzere [toplam] 582 kişidir.

İnşa olunacak ve olunmakta olan mezarlıklar ve abideler 33 adettir. Görebildiğim abidelerin biri ve en büyüğü Seddülbahir’de ve ikincisi Arıburnu’ndadır. Bunlar şöyle piramit şeklinde olup Arıburnu’ndakinin yüksekliği 15 ve Seddülbahir’de yeni başlana­nınki 35 metre olacakmış. Etrafı duvar ile çevrili, bir kare şeklinde­ki arazinin merkezinde yapılmak­ta olup, ön tarafında defnedil­miş cesetlere ait mezartaşları bulunmaktadır.

Seddülbahir’de ikisi kadim kale dışında, biri kale içinde üç adet Fransız mezarları ve dikilen ufak hatıra sütunları [anıt] gördüm.

İngiliz mezarlarının inşaatına işgal esnasında, yani bundan 1.5 sene evvel başlanmış ve doğal olarak en hakim ve güzel mev­kiler seçilmiştir. Bu duruma göre Seddülbahir’de yapılmakta olan, Lozan Antlaşması’na bağlı harita­da Arıburnu’ndaki İngiliz mezarla­rını gösteren yerin dışında kalıyor. Bunun inşaına yeni başlanmış, henüz temelleri açılmaktadır.

Mezarlıklardan 23’ü Arıbur­nu’nda, 4’ü Anafarta’da, 6’sı Seddülbahir’dedir. İngilizler, Çanakkale muharebelerinde ele geçiremedikleri ve ölüleri olmayan hâkim tepelere de geç­mişlerdir. Çanakkale Müstahkem Mevki Kurmay Başkanı Osman Zâti Bey’e mezarlıkları gösteren planları takdim etmişler. Bu plan­lar Osman Zâti Bey’in nezdinde kalmıştır. Bu kişinin hâlen Anka­ra’da olduğu haber verildi. Bu­nunla birlikte Albay Hughes’tan, mezarların mevkiini gösteren krokiyi talep ettim, verecektir. Geldiğinde takdim kılınacaktır.

Yapılan araştırmaya göre bu Albay Hughes, esasen mühendis olup İngiliz hükümetinden bu mezarlarla abidelerin inşaını 11 milyon İngiliz Lirası’na taahhüt etmiş; daha sonra işi yukarıda bahsedilen İngiliz inşaat şirketine devretmiş. Fakat İngiltere Harbiye Nezareti kendisini ve maiyetini bu inşaat işini kontrol heyeti olarak tayin ettiğinden, burada o sıfatla görev yapmaktadır. Yani resmen sorumlu ve resmî müteahhit sı­fatını taşıyan bir komisyon heyeti var.

Dahiliye Vekâletine (İçişleri Bakanlığı) telgrafla arzettiğim gibi [İngiliz inşaat şirketinin] Kilya’dan Arıburnu’ndaki (otomobil ile 1.5 saat mesafede) inşaat mahalline hususi telefonları vardır ve işgal sırasında döşenmiştir. Kilya’da barakaların inşaı zamanında ya­pılmış elektrik tesisatı da vardır. Şimdi bir kısmında Hilal-i Ahmer memurlarının ve bir kısmında da İngiliz komisyonu heyetinin ikamet ettikleri barakahane, yazıhanelerinde bu elektriği kullanıyorlar. Albay Hughes, ika­metgahı ile yazıhanesine her gün İngiliz bayrağı ve geçende yapılan uyarımız üzerine Cuma günleri kendi bayrakları ile beraber Türk bayrağı çekmektedir.

Kilya mevkii, Maydos’a oto­mobil ile 10 dakika mesafededir. Maydos kasabası en başında olduğu gibi şimdi de Eceabad kazasının merkezidir. Burası bombardımanda harap olmuş ise de sonradan Rumlar “Veni­zelos Evleri” diye anılan bir takım yeni binalar inşa etmişlerdir. Bu binalar şimdi terkedilmiş ve boş bir hâlde olduğundan muhacirler gelirse burada iskan olunacaktır. Galiba Venizelos vaktiyle bu ha­valideki Rumları’ kendine taraftar etmek için bu evleri yaptırmıştır. Hâlen hükümet daireleri de bu hanelerde yerleşmiştir.

Maydos’tan sonra Kilitbahir’e geçildi. Otomobil ile yarım saat mesafededir. Eski kaleler ve askerî koğuşlar ile daireler boş; İngilizler tarafından tahrip olunan 28’lik büyük topların parçaları toprak tabyalarda melul ve mah­zun yatıyor. Yalnız Yıldız Tabya denilen tepedeki bir istihkamda 15’lik 6 adet topumuz sağlam kalmış. Orada Fransızlar varmış, bunları tahrip ettirmemişler. Kilit­bahir, sahilde bir burun oluşturup Çanakkale ile karşı karşıyadır ve Boğaz’ın en dar yeridir. Kayıkla yarım saatte karşıya geçilebilir.

Askeri_Siyasi_Tarih_8
Çanakkale Savaşı esnasında düşman donanmasının bombardımanı ile yıkılan tabyalar ve tahrip olmuş toplar.

Buradan Seddülbahir’e hare­ket ettik. Evvela sahilden giden yol, daha sonra içeri girip az çok arızalı tepecikler ve düz yerler geçildikten sonra muharebe sa­halarına giriyor; 1.5 saatte Sed­dülbahir’e ulaştık. Burası Yarıma­da’nın yani Boğaz’ın son noktası olup muharebeler sırasında önce denizden düşman ateşine ve sonra bu bölgeye çıkan düşma­nın üzerine Anadolu yakasından yapılan bizim ateşimize tamamen maruz, açık bir hedef teşkil etti­ğinden taş taş üzerinde kalmaya­cak şekilde harap olmuş. Dağılan ahalisinin hepsi Müslüman olup geri alındıktan sonra tek tük gel­meye başlamışlar ise de yoksul olduklarından evlerini inşada zorluk çekmektedirler. Köy henüz tenha ve harap bir haldedir. Bu­rada yine Yunanlar’ın bıraktıkları 5- 10 haneyi yerlilere terketmek pek münasip olacaktır.

Kadim ve büyük Seddülbahir Kalesi yaşanan tarihî olayları hatırlatıyor. Bu kale tahliye za­manına kadar Fransızlar’da kalıp yukarıda arz olunduğu üzere, ka­lenin iç meydanında denize nâzır bir mahalde Fransızlar 1915’te ölen askerleri için bir ufak hatıra sütunu [anıt] dikmişlerdir. Türkün Akdeniz’e kadim kapısı olan bu heybetli Seddülbahir Kalesi içindeki Fransız abidesinin kapı­sındaki mermer haç pek yersiz görünüyor ve hiç hoşa gitmiyor.

Seddülbahir’de dış deniz tarafında bir iskele olup İngilizler buradaki abideyi inşa için Ilgar­dere’den denizyoluyla getirdik­leri taşları buradan dekovil ile taşıyorlar. Abide, mahalli sahile yakın bir tepededir. Taşları, Hilal-i Ahmer’den 4 bin liraya satın al­dıkları bir “lokomobil” ile taşıyor­lar. Geri dönerken İngilizler’in taş çıkardıkları Ilgardere’ye uğradım. Burası Maydos ile Gelibolu’nun ortasındadır. Ocak, sahile duvar gibi dimdik bir tepede bulun­maktadır. Yüksekliği 100 met­reyi aşkın olup, taşları iskeleye hem dekovil hem de teleferikle indiriyorlar. Bu dekovil hattının uzunluğu 560 metredir. Burada beyaz ve yumuşak iyi bir taş çıkıyor ve taşçı ustaları çalışıyor. Sabun kalıbı gibi düzgün şekilli olan bu büyük taşları mezarlıkla­rın duvarlarında ve abidelerinde kullanıyorlar. Bu taşocağı eskiden beri biliniyor. Hatta Gelibolu’daki Süleyman Paşa Camii bundan 30 sene evvel bu taşlarla yeniden inşa olunmuştur. İngilizler burada 2 seneye yakın zamandan beri taş çıkarıyorlarmış. Orman ve Evkaf Dairelerindeki bilgileri ve kayıtları topladığımdan, Taş Ocakları Nizamnamesi’ne göre inşaat şirketinden vergi talep edeceğiz ve alacağız.

Askeri_Siyasi_Tarih_9
Fransızlar tarafından Seddülbahir köyü girişinde, Çanakkale Boğazı’na nazır bir konumda ölen askerleri için yaptıkları mezarlıklardan birisi.

Yarımada’nın muhtelif mahal­lerinde ve hele harp sahalarında birçok demir parçaları, top enkazı gördüm. Bunlar toplansa mühim bir yekuna ulaşır ve satın almak isteyenlere satılarak Hazine’ye de gelir sağlanır.

Şurasını ilave etmeliyim ki Gelibolu Yarımadası’nın stratejik konum itibarıyla önemi, yüce cumhuriyetimizce hakettiği şekilde takdir edilmeye değerdir. Sahili gözetlemek için muhtelif mevkilerde karakollara ihtiyacı­mız vardır. Bunları telefonla birbi­rine bağlarız. Ve bu suretle gelip geçen gemileri gözetleyip kontrol edebiliriz. Bu konuda görüşlerimi ayrıca arzedeceğim. Bize geçen İmroz’un [Gökçeada] karşısında bulunan Sumatraki [Semadirek] Adası’nın Yunan arazisi olma­sı, Yarımada’daki gözetleme ve kontrol görevimizi zorunlu bir se­bep ve mecburiyet hâline getir­mektedir. Halbuki Seddülbahir’de kale muhafızı 3 asker neferi ile bizim 3 jandarmamızdan başka sahil boyunca İnöz’e [Enez] kadar gözetleme vasıtamız yoktur. Edir­ne vilayeti jandarmamızı azalttığı gibi, bendeniz Maydos kazası için polis gönderilmesini istediğimde Gelibolu’daki polis sayısını da azaltmıştır.

Gelibolu Yarımadası, Lozan Antlaşması gereği tamamen askersiz bir duruma geçeceğin­den inzibat ve gözetleme vazifesi, emniyet, asayiş ve siyasi nok­tadan hep polis ve jandarmanın sorumluluğuna verileceğinden, inzibat kuvvetimiz arttırılacak yerde azaltılıp sınırlandırılmasın­daki mahzurlar Bakanlığın tak­dirine kalmış önemli konulardan olduğu arzedilir.

13 Kasım 1923 Gelibolu Valisi Macid

(Belge Referansı: BCA, 534-37660- 151533-21 / Orijinal belgedeki altı çizili satırlar, buraya da uygulanmıştır).  

ÇOKYÖNLÜ BİR BÜROKRATIN ACI HAYATI

Macit Bey ve trajedi

Döneminin en başarılı yüksek memurlarından Macit Gören’in 1943’te İnönü’ye gönderdiği mektuptaki ifadeler; ülkemizde insana-emeğe değer verilmediğinin, hatta vefa duygusunun bile yokolduğunun yazılı kanıtı.

Askeri_Siyasi_Tarih_Kutu

Osmanlı Devleti idarî yapılanması içinde Edirne Vilayeti’ne bağlı sancak merkezi olan Gelibolu, 1923 Eylül’ünde dönem olarak gösterdi­ği ehemmiyet dolayısıyla (Gelibolu Yarımadasının işgal kuvvetlerinden tahliyesiyle geri alınması süreci, mübadil iskanı, Boğazlar’ın özel bir statüye bağlanması vb.) vilayet hâline getirilmişti. Gelibolu’nun vilayet olma serüveni 30 Mayıs 1926 tarihine kadar sürmüş ve bu tarihte çıkarılan kanunla Çanakkale’ye bağlı bir ilçe haline getirilmiştir. Yaklaşık 2.5 yıl vilayet olan Gelibolu’nun yalnızca iki valisi olmuştur; bunlardan ilki Ahmet Macit (Gören)’dir.

Ahmet Macit Bey, Kaftancıba­şı Şevket Bey’in oğludur. 1871’de İstanbul’da doğdu. Mekteb-i Mülkiye mezunu olarak muhtelif kademelerde memuriyetlere tayin olundu. Mutasar­rıflık ve valilik görevlerinde bulunmuş tecrübeli bir idareciydi. 1923 Eylül ayında vilayet haline getirilen Gelibolu valiliğine bizzat Mustafa Kemal tarafından uygun bulundu. Mübadil iskanı, Lozan Antlaş­ması gereği işgal kuvvetlerinden teslim alınacak Gelibolu Yarı­madası ve birkaç seneden beri İngiliz ve Fransızların Çanakkale Muharebeleri’nde ölen asker­leri için inşa etmekte oldukları mezarlık ve abideler gereği, bölgenin önemi artmıştı.

Ahmet Macit Bey’in valilik göre­vi 24 Haziran 1925 tarihine kadar devam etmiş, yerine ikinci vali olarak eski Foça Kaymakamı Arif Hikmet Bey tayin edilmiştir. 30 Haziran 1926 ta­rihli kararname ile Gelibolu vilayetten kazaya dönüştürülerek Çanakkale’ye bağlı bir ilçe haline getirildi.

Ahmet Macit Bey Ankara’ya gide­rek bu defa İsmet Paşa kabinesinde Dahiliye Vekaleti Memurîn Müdir-i Umumisi (İçişleri Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü) görevine tayin edil­di ve bu görevde iken 1930’da emekli oldu. Yazarlık ve edebi yönü kuvvetli olan Ahmet Macit Bey, bazı gazeteler­de köşe yazarlığı da yaptı. Üst düzey devlet memurluklarında bulunmuş bir kimse olarak Ahmet Macit Bey’in 2. Dünya Savaşı’nın tüm hızıyla devam ettiği 25 Haziran 1943’te Cumhur­başkanı İsmet İnönü’ye yazdığı ve Cumhurbaşkanlığınca Başbakan Şük­rü Saraçoğlu’na havale olunan yardım ve iş talep eden mektubunun içerik ve dili, içinde bulunduğu trajik durumu göstermektedir. Ahmet Macit Gören, 5 Nisan 1946’da vefat etti.