Ekim 2024 Sayımız Çıktı

TBMM’nin mimarı ve ilginç bir tezat

Nazi zulmünden kaçarak 1938’de Türkiye’ye gelen ve Ankara’ya aralarında Meclis binasının da bulunduğu pek çok çağdaş mimari eser kazandıran Avusturyalı ünlü mimar Clemens Holzmeister, 1954’te anavatanına dönmüştü. 1960’larda Salzburg’da inşa ettiği meşhur Felsenreitschule konser salonunun fuayesinin tavanında yer alan dev resim ise, sanatçının hayat hikayesiyle şaşırtıcı bir çelişki oluşturuyordu. 

Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentine imzasını atmış en önemli mimar Clemens Holzmeister’dir. Avusturya’da 1886’da doğan mimar, 1913’te Viyana Teknik Üniversitesi mimarlık bölümünden mezun oldu. 1919’da doktor ünvanı aldı ve Inssbruck, Viyana ve Düsseldorf Güzel Sanatlar Akademilerinde öğretim üyeliği yaptı. Hitler’in iktidara gelmesi üzerine, 1933’de Viyana’ya döndü. 1938’de Almanya’nın Avusturya’yı ilhak etmesinin ardından aynı yıl Türkiye’ye göç etti. 

Holzmeister, cumhuriyetin idealleriyle şekillenen Ankara şehrinin modern kamu yapılarıyla donatılması için 1927’den itibaren Türk hükümetiyle çalışmaya başlamıştı. Yeni cumhuriyetin anıtsal binalarla da çağın çizgisini yakalaması isteniyordu ve Holzmeister da dönemin en başarılı mimarlarından biriydi. 

 Modern tasarım 1938’de Türkiye’ye göç eden Avusturyalı mimar Holzmeister’in Salzburg’da inşa ettiği konser salonu Felsenreitschule’nin mimarî planı. 

2. Dünya Savaşı sırasında Nazi rejiminden kaçıp Türkiye’ye sığınması özellikle başkent Ankara’da pek çok eser vermesinin önünü açtı: Çankaya Köşkü, Güvenpark Anıtı, Genelkurmay Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, Yargıtay, TC Merkez Bankası, Harp Okulu, Orduevi ve Avusturya Büyükelçiliği binaları hep onun imzasını taşıyor. 

TBMM’nin önünde Holzmeister (şapkalı), bugün de kullanılmakta olan üçüncü Türkiye Büyük Millet Meclisi binasının mimarıdır. Bina Holzmeister’in 1954’te ülkesine dönmesinden sonra yardımcısı Ziya Payzın tarafından 1960’ta tamamlandı ve Ocak 1961’de kullanılmaya başlandı. 

Kuşkusuz en önemli eseri, 1938’de inşaına başlanan, 2. Dünya Savaşı nedeniyle yapımı uzun süren ve ancak 1960’ta hizmete girebilen Türkiye Büyük Millet Meclisi binasıdır. Bu anıtsal yapı, bugün de ulusal parlamento binamız olarak kullanılıyor. 

Uzun kariyeri boyunca Avusturya, Almanya, İtalya ve Türkiye’de 70’ten fazla binayı tasarlayan ve inşa eden Clemens Holzmeister 1983’te Salzburg’ta öldü. 1990’da anısına Türkiye Cumhuriyeti Liyakat Nişanı verildi. 

1954’te Türkiye’den Avusturya’ya dönen Holzmeister, en çok Salzburg şehrinde tasarladığı konser ve tiyatro salonları ile tanınıyor. 1930’larda ünlü tiyatrocu Max Reinhardt’la birlikte çalışmaya başladı ve sahne tasarımları yaptı. Büyük konser salonu Grosses Festspielhaus’u 1955- 1960 arasında inşa etti. 

Clemens Holzmeister’ın çok ünlü bir eseri de Salzburg’daki Felsenreitschule konser salonudur. 1693’te saray ahırları yanında yazlık binicilik okulu olarak inşa edilen bu kaya oyma yapı, ilk olarak 1926’da Max Reihnardt tarafından Carlo Goldoni’nin “İki Efendinin Uşağı” oyununu sahnelemek için tiyatro olarak kullanıldı. Clemens Holzmeister 1933’te bu mekanın üzerini örterek bir tiyatro binası haline getirdi. 1960’larda yine bu bina üzerine çalışarak bugünkü modern tiyatro ve konser salonunu inşa etti. 1437 seyirci alan bu mekan, 1965’te Salzburg’da çekilen “The Sound of Music-Neşeli Günler” müzikal filminin bazı sahnelerine evsahipliği yaparak dünya çapında da ünlü oldu. 

‘Türk kafalarıyla top gibi oynamak’ Felsenreitschule Konser Salonu’nun tavanındaki büyükçe resim, top yerine geçen Türk kafalarıyla oynayan Avusturyalı şövalyeleri gösteriyor. 

25 Temmuz 2010’da, Felsenreitschule’de Mozart Festivali’nin açılış konserini Borusan Filarmoni Orkestrası piyanist Fazıl Say ile birlikte vermişti. Bu konseri izleme şansına erişmiştim. Beni en çok şaşırtan ise konser salonunun fuayesinin tavanındaki devasa resim olmuştu. Resim, Türklerin kafaları ile bir tür polo oynayan Avusturyalı süvarileri gösteriyordu. Burası eskiden binicilik okulu olduğu için bu resmin yapılmış olduğunu söylediler. 

Mimarının Nazi zulmünden kaçmak için Türkiye’ye sığındığı, bir Türk orkestrası ve piyanistinin açılış konserini verdiği bu mekanın tepesinde “top yerine geçen Türk kafaları” gerçekten ilginç bir tezat oluşturuyordu!