Kasım
sayımız çıktı

Türkçenin ‘level’ atlaması bu ‘kombin’le hiç olmuyor

Son yıllarda eğitim-öğretim alanındaki tercihler ve iletişim araçlarının etkisiyle Türkçe, İngilizcenin etki alanına girdi. Dillerin yaşayan birer varlık olarak birbirleriyle etkileşim içinde olmaları kaçınılmaz. Ancak dil, “kendi kendini ayakta tutan canlı bir varlık değildir” denir. Ferhan Şensoy ustamızın İngilizce Bilmeden Hepinizi I Love You! kitabını hatırlamadan edemiyor insan.

SUHA ÇALKIVİK

Her gün şu başlıklar al­tında e-postalar yağıyor üzerimize:

“Copy Trading ile tanışın”, “High Level sinerji yaratmaya devam ediyoruz”, “Meet-Up seri­mizin ikincisini düzenleyeceğiz”, “Oyunda level atlıyoruz”…

Acı olan durum, kanıksadık artık bu ucube dili. Yıllar önce Macaristan’da Debrecen Üniver­sitesi’ne gittiğimde aynı okulun İngiliz Dili ve Edebiyatı bölü­münde öğrenci olan Macar ar­kadaşım, “Türkçenin nasıl bir sesi var, merak ediyorum?” dedi. “Belki de dünyanın en güzel şi­irleri Türkçe yazılmıştır” dedim ama, Yunus Emre’yi, Karacaoğ­lan’ı, Nâzım Hikmet’i bilmiyor­du arkadaşım. “Shakespeare’den şöyle bir Türkçe tercüme örneği vereyim” diyerek Can Yücel çe­virisi ile ezberimdeki 66. Sone’yi okudum:

“Vazgeçtim bu dünyadan,

dünyamdan geçtim ama,

Seni yalnız komak var,

o koyuyor adama”.

(“Tired with all these,

from these would i be gone,

Save that, to die,

i leave my love alone”).

Şiirin bu son dizelerini oku­mamla birlikte, o tek kelime Türkçe bilmeyen kişi, o kadar duygulandı ki gözleri dolarak “bu nasıl güzel bir dil, nehir gibi akan lirik bir iç sesi var” demişti. Ben de dilimize bu kadar değer verdiği için mutlu olmuş, kendi­mi şanslı hissetmiştim.

Türkçenin, kullanıldığı ge­niş coğrafya gereği, çok sayıda dille etkileşimde olup o dillerle kelime alışverişinde bulunma­sı doğaldır. Önceleri Arapça ve Farsçanın çok fazla etkisi olsa da özellikle Tanzimat Dönemi’nde Türkçenin Batı dilleriyle ilişkisi artmış. İspanyolca, Portekizce ve İtalyancadan alıntı kelime­ler bir dönem etkisini hissettir­miş, daha sonra diplomatik ve ekonomik ilişkiler gereği, gözde dil Fransızca olmuş. Son yıllar­da eğitim-öğretim alanındaki tercihler ve iletişim araçlarının etkisiyle Türkçe, İngilizcenin et­ki alanına girdi. Dillerin yaşayan birer varlık olarak birbirleriyle etkileşim içinde olmaları kaçı­nılmaz. Ancak dil, “kendi ken­dini ayakta tutan canlı bir varlık değildir” denir. Türkçede karşılı­ğı olmasına rağmen kitle iletişim araçlarında o sözcüklerin yerine yaygın şekilde yabancı sözcükle­rin kullanımı, dilimizin söz varlı­ğını tehdit ediyor. Ayrıca yabancı sözcüklerin Türkçe yapım ekle­riyle kullanımı ise başlı başına önemli bir dil yabancılaşması so­runu yaratıyor. “Blurla-, fiberle-, fiksle-, fonla-, fulle-, likela-, tag­le-, trolle, volümle- vb.” örnek­lerle karşılaşınca Ferhan Şensoy ustamızın İngilizce Bilmeden He­pinizi I Love You! kitabını hatır­lamadan edemiyor insan.

Dillerin ölümüne dair yazı­lan, “evde çocuklara öğretilme­yen bütün diller tehlike altında” cümlesi çok çarpıcıdır. İngiliz dilbilimci David Crystal önü­müzdeki yüzyılda bugün dünya­da kullanılan dillerin yarısının öleceğini ve buna göre her ay or­talama iki dilin ölmekte oldu­ğunu yazmıştı. Aman bu gidişle Türkçeyi öldürmeyelim!