Ekim 2024 Sayımız Çıktı

Türkiye’nin kodları ve umudu

Türkiye’de özellikle son 40 yıldır ne zaman Kıbrıs konusu açılsa, birbirinden çok farklı yapı ve fikirdeki insanlarda bile bir ortak ifade görülür: Bir yüz ekşimesi, dudak büküşü ve “ya, boşver” reaksiyonu. Gazete ve dergiler, oldum olası Kıbrıs’la ilgili pek bir haber/konu yapmak istemez­ler; çünkü bunlar satmaz-okunmaz. “Yavru vatan” tabiriyle sempatikleştirdiğimiz bu Ada, biz Türkler için “meşru bir çocuk” değildir aslında. Rumun, İngilizin, sıcağın, kumarın, şeftali kebabının etkisinde bir yakın ama uzak coğrafyadır.

1974 Barış Harekatı’nın 50. yılında; devletiyle, askeriyle, mücahitiyle, halkı ve kültürüyle bambaşka bir memleket olan Kıbrıs’ı dünden bugüne uzanan tarihiyle geniş bir dosya konusu yaptık. Siyasi gelişmeleri siyaset üzerinden değil, insan üzerin­den anlatmaya çalıştık. Takdir tarihin ve sizlerindir.

Yakın coğrafyamızı kasıp kavuran uluslararası gelişmeler, ancak en azından yakın tarihimizi öğrenmekle-bilmekle sağlıklı değerlendirebilir. İdeoloji, dünya görüşü veya dinî inançla şekil verilmiş önkabullerin; ulusal-yerel reaksiyonlarla yani omurilik sistemiyle ortaya konan beyinsizliklerin; başka insanları kullanarak edinilen iktidar(sızlık)ların ortak bir niteliği vardır: Bunlar kalitesizdir. Zira arkasında emek-çalışma değil, hafif argo ifadeyle “gazlama” taktikler ve kendi “ben”ine değer katma arzusu yatar. Dolayısıyla kalıcı olmazlar.

Bizim coğrafyamızı kasıp kavuran yaz yangınları da, yine yakın tarihimizde giderek artmıştır. Bunun küresel ısınma ve buna bağlı anormalliklerle şüphesiz doğrudan bir ilgisi vardır ama; devlet ve millet olarak ne alınması gereken önlemler konusunda ne de felaketler sonrası biraraya gelebilmek nok­tasında bir başarı gösteremeyiz. Ülkemize yönelik sahici bir düşmanlık besleyen odaklar, her seferinde “ya bu Türkiye’yi parçalamak için kaynak falan ayırmadığımız çok isabetli olmuş; bunlar zaten birbirlerini yer bitirir” diyerek kadeh kaldırırlar. Diyarbakır ve Mardin’de sadece doğa tahribatına değil, esas olarak insanların ölümlerine yolaçan yangınlardan sonra bile “Kürt zaten” diyen, diyebilen yaratıkların olması, “dış düşman”a ihtiyaç duymadığımızı göstermiyor mu?

Mustafa Kemal Atatürk’ü yakın tarihimizin en önemli karakteri yapan, bu bugün neredeyse kaybettiğimiz birlik-be­raberlik-yurttaşlık hissiyatını önce somut bir direniş ve İstiklal Harbi’ne; sonra yapılara, kurumlara, gündelik hayata taşımış olmasıdır. Ülkemiz, bugünkü akıl-izan-insanlık tutulması karşısında bile birkaç temel “kod”, birkaç temel anlayış ve en önemlisi bir ahlak-etik duruş sergileyebiliyorsa; bunu bu insan evladının bizi yeniden bir millet yapmasına borçludur.

Hatalarımız çok. Kendimizle hesaplaşmalarımız neredeyse yok. Ama sabahın köründe işe giderken, evden cebine koyduğu kuru mamaları sokaktaki kedilere dağıtan insanlar var bu ülkede. Umut var.