İnsanlık tarihinin en kanlı, korkunç ve utanç dolu dönemlerinin 20. yüzyılda yaşandığına şüphe yok. Savaşlar ve hastalıklarla milyonların hayatını kaybettiği geçen yüzyıl, insanın insana uyguladığı devasa katliamlara ve tabiatın daha önce benzeri görülmemiş şekilde tahribine sahne oldu.
Bu kepazelikten Türkiye de payını aldı. Ham mağdur hem fail olarak. Yine de bu yakın tarihimizde bize umut veren, ışık tutan ve gelecek kuşaklara iftiharla aktarabileceğimiz bir Çanakkale, bir Mustafa Kemal vardır. Bu topraklarda kalıcı olmak, bu toprakların gerçek anlamda sahibi olmak da; 1915’te yaşanan ve hem Türk hem dünya tarihini değiştiren bu hadiseleri bilmek, anlatmak ve yaşatmaktan geçer.
Sadece Çanakkale muharebelerinin değil, hem bir ülkenin hem de tüm bir dünyanın kaderini değiştiren bir adamdan, Atatürk’ten sözediyoruz.
Yıllar önce bir Çanakkale konferansında, sahnenin üstünde koskoca bir “İzindeyiz” yazısı görmüştüm. O kadar büyüktü ki, altında bütün salon eziliyordu. Konuşma sırası gelince söyleyeceklerimden vazgeçtim ve özetle şöyle dedim: “Mustafa Kemal’in izinde olmayı, kelimenin en somut manasıyla anlıyorum. Yani Çanakkale muharebe alanlarında onun izini sürüyorum. Nerede durdu, nerede kaldı, nereye-nasıl gitti, şu olay sırasında tam olarak neredeydi, şu saatte hangi bölgenin hangi noktasında bulunuyordu?.. Zira tüm bunlara ilişkin malzemeyi, bilgiyi toplamak ve bu verileri arazi üzerinde çalışarak bilimsel esaslara göre, diğer anlatımları da dikkate alarak kıyaslamak ve belki de en önemlisi, ulaşılan sonuçları herkesin hatta çoluğun-çocuğun anlayabileceği bir şekilde aktarmanın, işaretlemenin yollarını aramak… İşte onun izinde olmayı böyle anlıyorum.”
Önce bir sessizlik, sonra gayet hafif bir alkış oldu. Kahramanlık öyküleriyle dolu şatafatlı sözler bekleyenler hayalkırıklığına uğradı. Çanakkale deyince Mustafa Kemal’den gayrı birşey söylemeyenler; bayrakları ve heykelleri büyüterek onu yaşatacaklarını sananlar; bilimsel çalışmalar yerine hamaset edebiyatını dikte eden çapsız Kemalistler, bugün acaba içinde bulunduğumuz kepazelikte pay sahibi olduklarını düşünüyorlar mı? Sanmıyorum.
Conbayırı’nın zirvesine, düşman donanmasına kabak gibi açık tepe noktasına “Mustafa Kemal’in saatinin kırıldığı yer” tabelasını dikip yıllarca düzeltmezsen; birileri de çıkar, onu adını tamamen “sıvamaya” çalışır.
Kapak konumuzda Mustafa Kemal’in izini sürüyor, onu anlatıyoruz. Ona ve fedakar askerlerimize selam olsun. İzindeyiz!