Latin karakterlerinin kabulüne ilişkin “Dilimizi kaybettiğimiz için dinimizi kaybettik” yaklaşımı temelsizdir. Sultan hitaplarından bahnamelere, mektuplara uzanan hiç de İslâmi olmayan bir ‘Osmanlıca’ külliyat vardır.
Yazıyı yeryüzünde ilk olarak kullanan Sümerlerden itibaren ilk çağ kavimleri, yazılı metinleri tapınaklarda saklamayı tercih etmiştir. Hz. Musa’ya indirilen “On Emir” tabletleri de Süleyman Mabedi’nin en muhkem yerinde saklanır. İslâmiyet’in ilk devirlerinde de esir alınan müşriklerin okuma yazma bilenleri, on Müslümana okuma yazma öğretmek şartıyla serbest bırakılmışlardı. Umberto Eco’nun Gül’ün Adı adlı romanı da Hıristiyanlığa aykırı fikirler içeren ve manastırın kitaplığında kimselere gösterilmeyen kitapların sayfa kenarlarına sürülen zehir yüzünden ölen rahipler çevresinde dolanır. Kuran-ı Kerim’de ilk emir “Oku” ayeti olurken, hokka ve kaleme yemin edilir.
Osmanlı dünyasında da yazı kutsaldı. Kitaplara “besmele, hamdele, salvele” adı verilen üçleme ile başlanır, mektup, resmi belge cinsinden tek sayfalık kâğıtların üzerine de “besmele-bihi” bazen de “hüve” kısaltması olan harfler kondurulurdu. 17. yüzyıla kadar önemli ölçüde hattatlar, ulema ve medreseliler, kalem kâtibi bürokratlar eliyle taşınan yazı kültürü muhafazakâr yapısını sürdürürken bu kutsallık çemberi, yazının yaygınlaşması, günlük ihtiyaçlar ve kültürel etkileşim ile zaafa uğradı. 19. yüzyıla geldiğimizde matbaalarda Kuran ve hadis kitapları basılabildiği gibi, “bahname” adı verilen cinsel içerikli kitaplar, “hezeliyat” türünden en müstehcen şiirler de topluma yayıldı.
Gerek padişahlar olsun gerek valide ve hanım sultanlar olsun, günümüze kalan el yazılarında oldukça “sere serpe” ifadeler vardır. Sultan İbrahim’in kıyafetini tuhaf bulduğu Semiz Mehmed Paşa’ya “Bre karpuz kılıklı pezevenk” hitabı, III. Ahmed’in yazdığı mektupta kızı Fatma Sultan’ın selamını iletirken kocası Damad İbrahim Paşa’nın “ağzından öptürmesi”, Paris Sefiri Seyit Ali Efendi’nin yanlış istihbarat vermesi üzerine III. Selim’in “Ne eşek herifmiş” yazması, bu kutsallığın günlük kullanımdan çıkarıldığını gösteriyor. Halk arasındaki yazışmalarda bu tür örnekler tabii çok daha fazladır ve çok daha açık saçık ifadeler kullanılır.
Günümüzde Latin alfabesinin kullanılması ve Arap elifbalı eski Türkçe’nin tamamen kutsiyet sahasına terkedilmesi ile toplum genelinin algısı epeyce farklılaşmıştır. Günümüz insanı Arap harfli tütün kâğıtlarını dahi bilmeden baş üstünde yeri olan kutsal metinler olarak değerlendirir.