Kâtip Çelebi’nin en bilinen eseri, bir coğrafya kitabı olan meşhur Cihannüma. Ancak yazarın Batı’ya tesir etmiş en önemli eserlerinin başında, dönemin Doğu dünyasındaki tüm kitaplarının bibliyografyasını teşkil eden Keşfü’z Zünun geliyor. Prof. Dr. Celal Şengör, müzayededen aldığı bu eşsiz kitabın macerasını, Katip Çelebi’nin kısa hikayesiyle birlikte okurlarımıza anlattı.
CELAL ŞENGÖR
“Kâtip Çelebi Atlas Minor’u görüyor. Mercator atlaslarının bir büyüğü, bir küçüğü var; bu küçüğü, yani bir Dünya Atlası. Latinceden çevirisini yaparken, Avrupa’yı bilmesinin lazım olduğunu fark ediyor. Olabildiğince Avrupalı kaynak toplamaya çalışıyor. Fakat bu arada Kâtip Çelebi’nin bilmediği bir şey var, çok ilginç: İslâmi kaynaklar! Bunu ilk defa Fuat Sezgin Hoca fark ediyor. Dedi ki “Bu adam meraklı bir adam, bir şeyler öğrenmek istiyor fakat İslâmi kaynakları bilmiyor”.
Halbuki İslâmi kaynaklarda muazzam miktarda coğrafî bilgi var. Çünkü bir akademisyen değil Kâtip Çelebi, meraklı bir adam. Bir müptedî. Yani Mükremin Halil İnanç’ın hakkında söylediği bir laf vardır ki çok doğrudur; “Kâtip Çelebi bizim için büyük bir adamdır. Ama zamanının bir Descartes, bir Leibniz gibi dâhileri ile karşılaştırırsan müptedî bile değildir” diyor.
Ama Kâtip Çelebi’nin önemi, elde ettiği bütün bilgileri halkıyla paylaşmak için durmadan kitap yazmış olması. Fakat bu kitaplardan en önemlisi, Batı’ya da tesir etmiş olanı Keşfü’z Zünun’dur. Keşfü’z Zünun bir bibliyografya. Bütün Doğu âleminde ne kadar kitap varsa bunların hepsinin künyesini burada toplamış biraraya. Seferlere gittiğinde, herhangi bir şehre gittiğinde, camiye gidiyor, kütüphanelere gidiyor, oradaki tanınmış kişilerden rica ediyor, bakıyor, elinde ne varsa kaydediyor. Ve Osmanlı İmparatorluğu’nda ulaşabildiği ne kitap varsa listesini çıkartıyor. Ve bundan koskoca bir kitap oluşuyor. Bu bir referans kitabı, bir bibliyografya… Ve Bibliothèque Orientale ismiyle Batı’da yayımlanıyor.
Böyle bir şey daha sonra yok, Keşfü’z Zünun muazzam bir şeydir. Buna yapılmış ancak bir-iki tane ilave vardır. Bende var Keşfü’z Zünun, çünkü bunu Milli Eğitim Bakanlığımız bastı, Arapçasını. Arapça yazılmış çünkü, Türkçe’ye de çevilmemiş. Ne gerek var! Yabancılar yaptılar, Fransızcası var, esas çevirisi Almanca, fakat Türkçesi yok. Ama, o zaman milletin ihtiyacı da yok tabii. Yani entelektüel takım zaten çat-pat Arapça ve Farsça öğreniyor.
Peki bu önemli esere rağmen neden Kâtip Çelebi’nin Cihannüma kitabı öne çıktı? Çünkü bu kitap bir coğrafya kitabı ve milletin rahatça okuyabileceği bir metin. İçinde haritalar var, gök resimleri var, milletin açıp bakacağı bir şey. Keşfü’z Zünun bir liste, âlimsen kullanırsın. Ama değilsen n’apacaksın onu… O yüzden Kâtip Çelebi Cihannüma ile biliniyor. Cihannüma’nın önemi, Osmanlıların çağı yakalama teşebbüsünü yansıtmasıdır.
Keşfü’z Zünun’un bendeki orijinali Köprülü’nün kütüphanesinden çıkma. Bunu müzayeden alış hikayem de şöyle… Raffi Portakal bana müzayede katalogunu gönderdi. Açtık katalogu, bu arada ben Viyana’ya gidiyordum. Eşime dedim ki, “bu kitabı alacağız, 100.000 Dolar’a kadar yükselebilir, çekinme…” Sonra Oya aradı beni Viyana’da odamda yatarken. “Gözün aydın” dedi “60.000 liraya aldık”. Ben de “ucuza almışsın” dedim. Oya gülmeye başladı, “Ne 60 bini 12 bine aldık, açılış fiyatına!” dedi. Kimse ilgilenmemiş! İstanbul’a döndükten sonra Raffi’yi aradım, “Celâl, ben de anlamadım. Çünkü ben bütün büyük alıcılara, Cumhurbaşkanlığı’na Milli Kütüphane’ye hepsine haber verdim, katalogu da gönderdim” dedi. Bu olacak iş değil! Orijinal, el yazması kitap! Bu el yazması, Köprülü’nün kütüphanesinden çıkma ve Teschner, “Osmanlı Türklerinde Coğrafya” makalesinde bundan bahsediyor. Böyle bir şey kaçar mı?..
Ben sana bir şey söyleyim mi? Biz bugün Kâtip Çelebi de olamayız. Yani adam Osmanlı ortamının kurbanı. Meraklı ama karşılığı yok, çevre yok. Öğrenmek istiyor. Öğrendiğini de anlatmak istiyor. Cihannüma da, Keşfü’z Zünun da az bir iş değil o ortamda ve 47 senelik bir ömür içerisinde”.