Türk Ordusu için karanlık başlayan 1921 Nisan ayı, 2. İnönü zaferiyle aydınlanacaktı. Millî Mücadele’nin en kritik dönemeçlerinden birinde, Ankara’da, Mustafa Kemal’in yanında bulunan yazar Hamdullah Suphi (Tanrıöver), ilk gelen moral bozucu haberlere rağmen “Biz kazandık” diyecek ve ertesi gün haklı çıkacaktı. Mustafa Kemal’in altına imzasını attığı ve İsmet Bey için söylediği cümleyi de o yazmıştı: “Siz düşmanla beraber Türk milletinin makûs talihini de yendiniz”.
Anadolu Savaşı’nın Büyük Taarruz hariç bütün büyük meydan savaşları Türkler için kötü başlayıp iyi bitmiştir. Bu ay 100. yılını kutladığımız İkinci İnönü Muharebesi de bunlardan biridir. Ancak bu ay, bir savaş öyküsü anlatmaktan ziyade ilginç bir zafer öyküsüne odaklanmak istedik. Bu öykü, Hamdullah Suphi Tanrıöver’in Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmış, daha sonra da kitap halinde çıkmış anılarında rastladığımız bir öykü.
Hamdullah Suphi Bey’in eski dilde “hiss-i kable’l vuku” dediğimiz, önsezi kabiliyetinin bir dışavurumu bu. Onun anılarında daha başka birçok örneğine de rastlamış olmamız, bu öyküyü inandırıcı kılıyor. Kendisi Türk Ordusu’nun İzmir’e girdiğini veya Alman ordularının Haziran 1941’de Sovyetler Birliği’ne saldıracağını da hissetmiş ve yazmıştır. Ayrıca anlattıkları da şimdiye kadar herhangi bir yalanlamaya maruz kalmamıştır.
31 Mart 1921 akşamındayız. Türk ve Yunan orduları İnönü’de tekrar savaşa tutuşmuştur. Yunan ordusunun Türk mevzilerine karşı hücuma geçtiği 27 Mart’tan beri Ankara’ya ulaşan haberlerin hepsi olumsuzdur. Türkler sürekli mevzi kaybetmektedir. O kadar ki, 28/29 Mart gecesi TBMM Muhafız Taburu bile cepheye gönderilmiş, ama durumda herhangi bir değişiklik olmamıştır. 30 Mart’ta Ankara’ya gelen bilgilerde Yunan Ordusu’nun ilerlemeyi sürdürdüğü belirtilir. Türk Ordusu’nun sağ kanadına komuta eden Albay İzzettin (Çalışlar) Bey geri çekilmiştir; sol kanatta aynı görevde bulunan Albay “Ayıcı” Arif Bey de öyle.
Ankara Ziraat Mektebi’ndeyiz. Akşam yemeğini birlikte yemiş olan Mustafa Kemal Paşa, Adnan (Adıvar), Bekir Sami (Kunduh), Refik (Saydam), Salih (Bozok), Muzaffer (Kılıç) Beyler ve Halide Edip (Adıvar) Hanım, gelen olumsuz haberleri endişeyle izliyor. Herkesin yüzü asık. Orada bulunan Hamdullah Suphi Bey’in ifadesine göre Mustafa Kemal Paşa, “uzun bir hastalıktan kalkmış gibi gözlerinin altı kesilmiş, üzerine büyük bir yorgunluk çökmüş” vaziyette.
Bir tek Hamdullah Suphi Bey rahat. Herkesin kulağına eğilip, “Bu haberlerin hepsi yanlış. Biz kazandık” diye fısıldıyor. Bunu farkeden Mustafa Kemal Paşa soruyor: “Ne var Hamdullah Suphi Bey? Arkadaşlara bir şey söylüyorsunuz”. Bunun üzerine Hamdullah Suphi Bey durumu izah ediyor. Bir önsezi sözkonusu. Yeni bir haber gelecek ve savaşı Türk Ordusu’nun kazandığı öğrenilecek. Zerre kadar kuşkusu yok: “Biz muzafferiz”.
Böylece sabahı ediyorlar. Ortalık aydınlandıktan bir süre sonra odaya giren bir binbaşı, yeni bir haber getiriyor. Haber, Batı Cephesi Komutanı İsmet (İnönü) Paşa’dan: “Düşman, binlerce ölüleriyle doldurduğu muharebe meydanını silahlarımıza terk etmiştir”. Gerisini Hamdullah Suphi Bey’in anılarından okuyoruz:
“Mustafa Kemal Paşa ayağa kalkarak bana dedi ki:
‘Hamdullah Suphi Bey, bu zaferi herkesten evvel siz bize haber verdiniz. Geliniz, buraya oturunuz ve tebrik telgrafını siz yazınız’.
Gittim onun yerine oturdum. Şimdi her sene 2. İnönü Muharebesi’nin yıldönümünde mektep kitaplarında okuduğunuz şu telgrafı yazdım:
‘Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa Hazretleri’ne;
Bulunduğunuz mevkiden yalnız şerefle dolu bir muharebe meydanı değil, aynı zamanda ümitle dolu bir de istikbal görünüyor. Siz düşmanla beraber Türk milletinin makûs talihini de yendiniz’.
Mustafa Kemal Paşa yazdığımı okuduktan sonra bu telgraf hakkında mütaleasını söyledi:
‘Hissiyatımıza ne güzel tercüman oldunuz’… Ve sayfanın altına eski Arap harfleriyle bir yırtıcı kuşun pençesini hatırlatan üç çengelli imzasını attı”
(Mustafa Baydar, Hamdullah Suphi Tanrıöver ve Anıları, İstanbul, 1968, s. 298-302).