150 yıllık tarihiyle dünyanın en seçkin müzeleri arasında yer alan İstanbul Arkeoloji Müzeleri, depreme karşı güçlendirme, restorasyon ve teşhir-tanzim projesi sonrası, kapılarını yeniden açtı. Konuklarına düşünme-değerlendirme-öğrenme fırsatı tanıyan müze “yeni, yalın ve çağdaş olma”yı dolu dolu hissettiriyor. Müze müdürü Rahmi Asal’ın değerlendirmeleri…
ALP E. AKSUDOĞAN
Tarihî Yarımada’nın Topkapı Sarayı kompleksi Osmanlı tarihini, Gülhane Parkı canlılığıyla gündelik hayatı yaşatır. İkisinin arasında kalan İstanbul Arkeoloji Müzeleri de (İAM) sakinliği ve vakarıyla, yüzyıllar öncesinden günümüze, üzerinde yer aldığımız coğrafyanın hem tarihini hem de kültürünü ziyaretçilerin bilgisine ve gözlemine sunar. Ulu ağaçların gölgesindeki bahçesi hem ziyaretçilere gördüklerini sindirme ve dinlenme imkanı verir, hem de zaman zaman İstanbul’un özel konser alanlarından biri olarak dünyaca ünlü sanatçıları olağanüstü bir atmosferde ağırlar.
150 yıllık tarihiyle dünyanın en seçkin müzeleri arasında yer alan İAM bünyesindeki Klasik Müze (Ana Bina), 2012 sonlarında başlatılan depreme karşı güçlendirme, restorasyon ve teşhir-tanzim projesinin tamamlanmasıyla, yeniden kapılarını ziyaretçilerine açtı. Hayata geçirilen projede, yüksek düzeyde kalite, sadelik ve simetri seviyesine sahip olmak; arkeolojik mirası en üst seviyedeki kurulum kalitesiyle korumak; müzeyi Türkiye’nin zengin arkeolojik mirasını sergileyecek güçlü bir eğitim aracı niteliğiyle tasarlamak temel ilkeler oldu. Bu ilkelerin son derece başarılı bir şekilde uygulandığı anlaşılıyor. Klasik Müze, rahat ve hoş bir ziyaret sağlayarak konuklarına düşünme, değerlendirme ve öğrenme fırsatı tanıyor; “yeni, yalın ve çağdaş olma”yı dolu dolu hissettiriyor.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü Rahmi Asal’ın “her ziyarette yeni bir şey keşfediliyor, farklı bir yer dikkati çekiyor” ifadesi, müzenin ziyaretçi dostu yönünü öne çıkarıyor. Antik Çağ hayatının hemen her aşamasının gözlemlenebildiği, çocuklara ve gençlere hitap etmenin önplana alındığı Klasik Müze, yeni tasarımıyla nitelikte ağır, teşhirde hafif. Tematik salonlarda ziyaretçilere gördüklerini canlandırma imkanı veren sesli ve görüntülü bölümleriyle, bilgi aktarımının pekiştirildiği bir tarih yolculuğuna çıkılıyor.
Rahmi Asal, yenilenen müzede özellikle görsel malzeme kullanımına büyük önem verdiklerini, uzun ve detaylı bir hazırlık süreci yaşandığını, bilimsel-arkeolojik kriterlere göre hazırlanan bu malzemelerin uluslararası bir işbirliğiyle ortaya çıkarıldığını söylüyor. Müzenin incisi “İskender Lahti”nin nakliyesiyle ilgili görsel malzemede yer alan Asir adlı geminin doğru canlandırılması için 6 ay gemi modeli üzerinde çalışıldığını keyifle anlatıyor.
Üst katta yer alan Troya salonları üzerinden “arkeoloji, bilim ve metodoloji” teşhirinin yapıldığını, bu bölümlere öğrencilerin ve gençlerin yakın ilgi gösterdiğini belirtiyor Rahmi Asal. Troya salonunda yer alan “arkeolojik kesit”in birebir ölçekte olduğu ve İngiltere’de yapıldığı bilgisini verirken, aynı salonda eski vitrin ve teşhir yöntemlerine de yer verildiğini aktarıyor. Yeni tasarımda özellikle büyük ve sığ vitrinler tercih edildiğini, böylelikle ziyaretçinin objeyle yakınlaşmasının sağlandığını belirtiyor.
Klasik Bina’nın klasik bölümü olan Sidon Kral Nekropolü salonları, her zamanki gibi ziyaretçileri bambaşka bir evrene taşıyor. Ziyaretçilerin son derece etkilendikleri Sidamara Lahti de görülmeden geçilmeyecek unsurlardan. 1901’de müzeye gelen yaklaşık 30 ton ağırlığındaki bu görkemli lahit, önce yerine koyulup etrafına bina inşa edilen bir eser. Rahmi Asal, müzenin kurucusu ve ilk Türk müdürü Osman Hamdi Bey salonundaki teşhir konusunda sıkıntı yaşadıklarını üzüntüyle aktarırken, bulabildikleri materyalin azlığından yakınıyor.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin Klasik Müze restorasyonu ve teşhir-tanzim projesinde emeği geçenlere teşekkür eden Asal, başta Bakanlık ile Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü olmak üzere tüm mercilerin büyük destek verdiklerini; dünya kalitesinde bir çalışma ortaya konulması için tüm imkanların seferber edildiğini; ortaya çıkan sonucun da bu sayede gerçekleştiğini ifade ediyor.
Ülkemizde arkeolojiye olan ilgi giderek artarken, nitelikli müzelerin sayısı da çoğalıyor. Türkiye’nin ilk müzesi olan İstanbul Arkeoloji Müzeleri de kendini yenileyerek dünyanın elit müzeleri arasındaki yerini pekiştirmeye devam ediyor.
3 ana birimden oluşuyor
• Arkeoloji Müzesi (Klasik Müze)
• Eski Şark Eserleri Müzesi
Koleksiyonlar, Anadolu ve Mezopotamya’nın Yunan öncesi; Mısır ve Arap Yarımadası’nın İslâm öncesi çağlarına ait eserler.
• Çinili Köşk Müzesi
Selçuklu ve Osmanlı devirlerinden çini ve seramik örnekleri.