1870’ten itibaren ABD’de ile ciddi silah alım anlaşmaları yapan Osmanlılar, dönemin son teknoloji ürünü tüfeklerine Avrupa ve Rusya’dan önce sahip oldular. Uzak mesafeden düşman askerlerini karşılayan Martini-Henry’ler ile yakın mesafeye gelindiğinde çok etkili ve seri atışlı Winchester’lar, Plevne’de sayıca az Osmanlı askerinin Rus ordusunu ağır zayiat verdirerek püskürtmesini sağlamıştı.
Osmanlı Devleti, Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılışıyla 1826’da kurulan Asakir-i Mansure’nin silah ve mühimmatı için İngiltere, Fransa, Belçika gibi Avrupa ülkelerinden tüfek ve mühimmat ithal etmekteyken, Sultan Abdülaziz döneminde (1861-1876) çok daha uzaktan, ABD’den de silah almaya başlamıştı. 1869’da başlayan Osmanlı-Amerikan silah ticareti ile satın alınan yüzbinlerce tüfek ve bunlara ait mühimmat okyanus ötesinden İstanbul’a taşındı ve bir dönem boyunca Osmanlı askeri Amerikan tüfeği ile teçhiz edildi.
ABD yönetimi Amerikan İçsavaşı sonrasına kadar silah ihraç eden bir ülke olmamıştı. Hatta içsavaşla birlikte ortaya çıkan anormal ölçüdeki tüfek ihtiyacı yerli üretimden karşılanamayınca dışarıdan yani Avrupa’dan silah ithal etmek yoluna gidilmişti. Bir “tüfek savaşı” olarak da nitelenen içsavaşta, Güney ve Kuzey ordularının ihtiyacı için yerli şirketler tam kapasite çalışıp üretim yapmalarına rağmen arz talebe denk gelmemiş ve beş yıl içinde Avrupa’dan yüzbinlerce tüfek ithal edilmişti.
1865’te içsavaş bitti ve talep kesilince silah şirketleri için kriz başgösterdi. Bu yüzden silah şirketlerinden bir kısmı fabrikalarını başka alanlara (vagon üretimi vs.) kaydırarak ürün değiştirme yoluna gittiler. Silah üretiminde ısrar edenler ise dışa açılım yapmak yolunu seçtiler. O tarihe kadar silah ihracatçısı olmayan Amerikan şirketleri yurtdışında yeni pazar peşine düştü. Şanslı olanlar kendilerine yeni ve iyi pazarlar bulabilmişlerdi. Bunlardan Colt şirketi Rusya ile anlaşmış, Remington Osmanlılara bağlı Mısır Hidivliği için silah üretmeye başlamıştı. Winchester Repeating Arms ve Providence Toll Co. şirketleri ise Osmanlı Devleti’ne silah ve mühimmat satarak karşı karşıya oldukları krizi aşmayı denediler.
Türk-Amerikan silah ticareti üzerine yayımlanan iki kitap (ABD Dışişleri Belgeleriyle Türk-ABD Silah Ticaretinin İlk Yüzyılı (1829-1929 – Oral Sander-Kurthan Fişek, İstanbul 1977 ve Türk-Amerikan Silah Ticareti – Ali İhsan Gencer-Ali Fuat Örenç-Metin Ünver, İstanbul 2008) bu alandaki en önemli çalışmalardandır.
Osmanlı askerine Amerikan tüfeği
Osmanlı Devleti 1869’da ABD’ye bir heyet göndererek makine, alet-edevat ve silah alımı için incelemelerde bulunmuştu. Bu heyette bulunan Washington Sefiri Blak Bey ve İstanbul’dan gönderilen Albay Rüstem Bey, Amerikan silah sanayiini incelemişler ve neticede ordunun ihtiyacını giderecek türden Enfield ve Springfield tüfeklerinin alınmasına karar verilmiş. (Bu tüfekler içsavaşın ardından depolarda tutulan ve kullanılmış durumda tüfeklerdi!). Enfield tüfeği içsavaş sırasında İngiltere’den alınmıştı. Springfield tüfeği ise Amerikan üretimiydi. Varılan anlaşma ile 114 bin Enfield ve 125 bin Springfield olmak üzere toplamda 239 bin tüfek satın alınmıştı. Enfield’lerin tanesine 4 dolar ödenmiş, nakliye, sigorta vs. masraflarıyla birlikte 464 bin dolar harcanmıştı. Tanesi 7 dolardan 125 bin adet Springfield tüfeği için de 875 bin dolar ödenmişti. Toplamda ödenen rakam 1.339.000 dolar, bugünün değeriyle 25.213.370 dolar, yani 145 milyon TL’ye yakın bir bedeldi.
Sorunsuz gerçekleştirilen bu ilk silah alımını takiben, Osmanlı Devleti 100 bin Springfield tüfeği daha almak için ABD’ye müracaat etti. Ancak bu seferki tüfekler ilk partidekinden farklı olarak yeni imal edilmiş, kullanılmamış tüfekler olacaktı. Böyle bir satış için Amerikan başkanının izni gerekiyordu ve yeni seçilmiş Başkan Ulysses S. Grant bu izni vererek gerekli kolaylığı sağlamıştı. Hatta daha da ileri giderek ilk partide gönderilecek kullanılmış Springfield tüfeklerinden 50 bininin kullanılmamış tüfeklerden verilmesini sağlamıştı. Sultan Abdülaziz, Başkan Grant’ın bu iyi niyet ve jestine mukabelede bulunmak isteyince, Washington Sefiri Blak Bey’in girişimiyle ihtişamlı bir Uşak halısı yaptırılmasına ve Beyaz Saray’a gönderilmesine karar verildi. Sarayın kabul salonu ölçülerinde dokunup gönderilen 24.5×12 m. ebadında, 400 kg. ağırlığında ve 10 bin dolar kıymetindeki halı Amerikan basınında büyük ilgi görmüştü.
1869’daki bu ilk satış, sonraki 15 yıl boyunca Osmanlı Devleti ile ABD arasındaki silah ticaretinin başlangıcı oldu. Osmanlı Devleti’nin geniş ve kârlı bir pazar olduğunu anlayan silah şirketi sahipleri, yönlerini derhal İstanbul’a çevirdiler. Bunlardan ilki ABD’de faaliyet gösteren silah şirketlerinden Winchester Company’nin sahibi olan Oliver F. Winchester’dı. Silah tüccarı Winchester, 1866’da geliştirdiği ve kendi adını taşıyan tüfekten 1871’de Osmanlı Devleti’ne 50 bin adet sattı.
ABD pazarına alışan Osmanlı Devleti, 1872’de bir süredir ilgi duyduğu Martini-Henry tüfeğinden 200 bin adet satın almak istediğini ilan ederek ihale açtı. İhaleyi, daha önce Osmanlı ile silah ticareti yapan Winchester Company kazandı. İstanbul’a gelen Oliver F. Winchester ile bir kontrat imzalandı. Ne var ki Winchester’ın Martini-Henry tüfeği üretmek için patenti olmadığı ortaya çıktı. Amerika’da patent sahibi olan Providence Tool Şirketi’nin haklı itirazı neticesinde, Winchester ihaleyi bu şirkete devretti. Ancak Winchester bu ticaretten yine kendine pay çıkarmayı bilmiş ve tüfeklerin mühimmatının kendisinden satın alınmasını kabul ettirmişti. Bunun haricinde Osmanlı zaptiyesi için 2 bin adet Winchester tüfeği satmayı da başarmıştı. Bu satışta Winchester’ın tercih edilmesindeki en büyük sebep, tüfeklerin seri atış kabiliyeti olmasıydı. Osmanlı Devleti bu ticaretten büyük memnuniyet duymuş, Oliver Winchester 1874’te Sultan Abdülaziz tarafından üçüncü rütbeden Mecidî Nişanı’yla taltif edilmişti.
Osmanlı ordusu, Winchester’dan satın aldığı seri atışlı tüfeklerle mükemmel bir silaha sahip olmuştu. 1870’lerin başında Avrupa’da hiçbir ülke ordusunda olmayan bu tüfekler Osmanlı askeri tarafından taşınmaktaydı. Bilhassa 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi’nde bu silahların etkili bir şekilde kullanılması ve başarı sağlaması, Winchester’ın yıldızını parlatacaktı. Satın alınan tüfeğin son derece etkili işler görmesi ve askerî malzeme ve mühimmattan memnun kalınması sebebiyle, 1878’de Oliver Winchester’a bu defa üçüncü rütbeden Osmanî Nişanı verildi.
Providence Toll Company’nin işleri
Amerikan silah şirketleri içinde Osmanlı Devleti’ne en fazla silahı Providence Tool şirketi satmıştı. O kadar ki bu şirket onbeş yıllık faaliyeti boyunca 850 binin üzerinde tüfek üretmişti ve bu tüfeklerin 605 binini Osmanlılara satmıştı. Ne var ki bu büyük alışveriş, sonunda davalık olacaktı.
Providence Toll Şirketi Osmanlı Devleti’ne ilk satışını Winchester’dan devraldığı ihalede yazılı olan 200 bin tüfekle yapmıştı. Osmanlı’nın Martini-Henry diye isimlendirdiği bu tüfeklere Providence Toll Şirketi tüfeğin patent sahipleriyle olan sorunları sebebiyle ve Peabody-Martini ismini vermişti.
Osmanlı Devleti 200 bin tüfeğin peşinden 1873’de aynı şirketle 300 bin tüfek için yeni bir sözleşme yaptı. Tüfekler süngü ve kılıfları dahil tanesi 60 şiline alınacaktı. Bu fiyat ilk partideki 200 bin tüfeğe göre tüfek başına 2 şilinlik indirim demekti. Providence Toll Şirketi daha ilk partideki 200 bin tüfeği üretmekle meşgul olduğundan bu 300 binlik partinin üretimi 1875’te başlayacaktı.
300 bin tüfek için yapılan sözleşmeden iki ay sonra yine aynı şirketten 100 bin Martini-Henry tüfeği alınması için sözleşme yapıldı. Böylece Amerikan Providence Toll Şirketi’ne sipariş olunan tüfeklerin sayısı 600 bine ulaşmış oldu. Providence Toll Şirketi, bu kadar büyük miktarda bir siparişi karşılamak için Rhode Island eyaletindeki Providence şehrinde bulunan fabrikasına yeni bölümler ekleyerek zaman içinde üretimini günlük 800 tüfeğe kadar çıkardı. Bununla birlikte 600 bin tüfeğin üretilip teslimi, çeşitli problemler yüzünden uzun yıllar alacaktı.
Rüşvet dedikoduları ve kalite kontrolü
Bir yıl gibi bir süre içinde üç sözleşme yapılarak 600 bin tüfeğin Providence Toll Şirketi’ne sipariş edilmesi, beraberinde bazı dedikoduları da gündeme getirmişti. Özellikle iki ay arayla yapılan 400 bin tüfeklik son iki sözleşmenin Hüseyin Avni Paşa’nın seraskerliği döneminde yapılmış olması, paşa hakkında yolsuzluk ve rüşvet dedikodularının çıkmasına yolaçtı.
Osmanlı hazinesine toplamda 1.820.000 İngiliz lirası yük getirecek olan 600 bin tüfekten 54 bini Aralık 1874’e kadar teslim edilmişti. Bu miktar 1875 içerisinde 172 bini bulacaktı. Providence Toll Şirketi sahibi John B. Anthony İstanbul’a geldiğinde Sultan Abdülaziz’e saygı ve şükranlarını sunarken, padişahın hassa bölükleri için 1000 adet Martini-Henry tüfeği hediye etmişti. Padişah da mukabele olarak kendisini ikinci rütbeden Osmanî Nişanı’yla taltif etmişti.
Bu derece büyük miktarda yapılan silah alımının kalite kontrolü için 1872’de Miralay Tevfik Bey yanında iki subayla birlikte ABD’ye gönderildi. Sonraki yıllarda sayısı 30’u bulan kontrol memurları, silah tesliminin devam ettiği 14 yıl boyunca Amerika’nın Providence şehrinde görev yaptı.
Plevne Müdafaası’nda Amerikan tüfekleri
Osmanlı Devleti’nin ordudaki tüfek ihtiyacını karşılamak adına ABD’den yaptığı silah alımı esasında başarılı bir hamleydi. Martini-Henry tüfekleri metalik fişek kullanılması ve etkili menzilinin fazlalığı ile öne çıkan bir tüfekti. Winchester tüfekleri ise seri atış kabiliyetleri sayesinde zamanın en etkili tüfeği olarak kabul ediliyordu. Daha üretildiği ABD’de bile orduda kullanılmaya başlanmamış olan bu tüfek, Osmanlı ordusunda kullanılır hale gelmişti! Silah teknolojisinde üstün olmanın muharebe üstünlüğünü getirdiği, bu tüfekler sayesinde net bir şekilde görülmüştü.
1877-78 Osmanlı-Rus Harbi’nde bilhassa Plevne’de Gazi Osman Paşa’nın, asker ve top sayısı bakımından kıyas kabul etmez dezavantajına rağmen, kuşatılmış olduğu Plevne’de gösterdiği fevkalade başarının önemli bir etkeni de bu yeni ve modern tüfeklerdi. Osmanlı askerinde hem Martini-Henry hem Winchester tüfekleri vardı. Menzillerinin uzunluğu avantajıyla uzak mesafeden Rus askerlerini karşılayan Martini-Henry’ler ile yakın mesafeye gelindiğinde seri atışlı Winchester’lar, sayıca az olan Osmanlı askerinin, Rus ordusunun yaptığı bütün taarruzları ağır zayiat verdirerek püskürtmesini sağlamıştı. Seri atışlı tüfeklerin etkisi Plevne’de net bir şekilde ortaya çıkınca, Avrupa ve ABD’de de orduların seri atışlı silahlarla donatılmasına başlanmıştı. Başka bir deyişle, Osmanlı ordusu Avrupalı ordulardan 10 yıl önce seri atışlı silah kullanmaya başlamış ve teknolojik olarak öne geçmişti!
Amerikan tüfeklerinin sonu ve mahkemeler…
Osmanlı Devleti 1869-1884 arasında 15 yıl Amerikan şirketleri ile yoğun bir silah ticareti yapmıştı. Çok büyük miktarda tüfek ve mühimmat alımı ancak borçlanarak yapılabiliyordu ve bu borçlar Osmanlı maliyesine ciddi yük getirmekteydi. Osmanlı Devleti’nin ABD’den yaptığı ithalatın %97’sini silah ve mühimmat alımı oluşturuyordu.
Osmanlı ordusu bu silahların faydasını da görmüş olmasına rağmen, 600 bin silah alımı yaptığı Providence Toll Şirketi’yle zaman zaman bazı krizler çıkmıştı. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Osmanlı maliyesinin buhran içinde olması sebebiyle ödemede yaşanan bir gecikmeden dolayı Providence Toll Şirketi tüfek teslimatını durdurmuştu. Bulunan borç para ile ödeme gerçekleşmiş ve tüfek teslimatına devam edilmişti. Şirketle yaşanan bu ödeme/teslim krizine Amerikan hükümetinden ilk alınan silahlarda jestini gördüğümüz ve başkanlıktan yeni ayrılmış Ulysses S. Grant da müdahil olmuştu. Grant, iki dönem başkanlık yaptıktan sonra çıktığı dünya turunda 1878 Mart başında, tam da Ayastefanos Antlaşması’nın imzalandığı günlerde İstanbul’u ziyaret etmişti. Beş günlük ziyaret süresi boyunca Sultan II. Abdülhamid tarafından da kabul edilen Grant, en fazla mesaiyi Harbiye Nazırı Rauf Paşa ile yapmıştı. Yapılan görüşmelerde Grant aksayan ödemelerin düzenlenmesi hususunda iki tarafın mutabakata varması için arabuluculuk görevi görmüştü (Grant’ın İstanbul ziyareti için bkz. Kansu Şarman, “General Grant İstanbul’da”, Popüler Tarih, s. 46, Haziran 2004)
Providence Toll Şirketi’yle ipleri koparan esas kriz ise 1882’de çıktı. Providence Toll Şirketi ödemelerdeki gecikmeden dolayı zarar ettiklerini öne sürerek tazminat talebinde bulundu ve parası ödenmiş 50 bine yakın tüfek ve tüfeklere ait mühimmatın teslimatını durdurdu. Esasında şirket iflasın eşiğindeydi ve fırsatını bulup Osmanlı Devleti’nden parasını alma peşindeydi.
Osmanlı Devleti haklı olarak parasını ödediği tüfekleri almak üzere dava açmaya karar verdi. O sırada ABD’nin en iyi avukatı sayılan, dışişleri bakanlığı yapmış Evarts tutuldu. 1882’de başlayan davada taraf olan Sultan II. Abdülhamid’i mahkemede Washington Sefiri Hüseyin Tevfik Paşa temsil etmişti. Çok çetrefilli hale gelen ve uzadıkça uzayan dava, 1885’te haklı olmasına rağmen uzlaşma yolunu seçen Osmanlı Devleti’nin şirkete 60 bin sterlin ödemesiyle sonuçlandı ve alıkonan silahların teslimi yapıldı. Providence Toll Şirketi’nin, en fazla silah sattığı ülke olan Osmanlı Devleti’nden tazminat talebinde bulunarak başlattığı kriz, aradaki ilişkilerin soğumasına ve Osmanlı Devleti’nin silah satın almak için başka arayışlara girmesine sebep oldu.
1882’den itibaren Askerî Islah Heyeti adıyla Türkiye’ye gelmeye başlayan Alman subayları, aynı zamanda Alman silah şirketlerinin temsilci ve ajanları gibi çalışıyordu. Amerikan Providence Toll Şirketi’yle yaşanan kötü tecrübe de silah alımı hususunda Osmanlı Devleti’nin Almanya’ya meyletmesinde etken olacak; böylece bir dönem Osmanlı askerinin elinden düşmeyen ve “Aynalı Martini” diye adına türküler yakılan Martini-Henry, yerini yine türkülere konu olmuş Alman malı Mauser tüfeğine bırakacaktı.
CHICAGO TRIBUNE’DEKİ ELEŞTİRİ
Amerikalı halıdan ne anlar!
Osmanlı Devleti’yle ABD arasında yapılan silah alım anlaşmasından sonra, bu ticaretten çok memnun olan İstanbul Hükümeti, Beyaz Saray’a özel dokunmuş devasa bir halı (294 metrekare) hediye etmişti. 1871’de Chicago Tribune’de yayımlanan bir habere göre, Sultan Abdülaziz’in özel olarak Beyaz Saray’ın en büyük salonu olan Doğu Odası’nın ölçülerinde yaptırıp, hediye olarak gönderdiği Uşak halısını Amerikalılara beğendirememişiz! Yazıya göre halı, “inceliksiz işçiliği, tekrar eden desenleri, ağır renkleri ve vasat tasarımıyla” Beyaz Saray’a yakıştırılmamış. Ve Doğu Salonu’nda kullanılmasının tek nedeninin hükümetin kemer sıkma politikaları olduğu ima edilmiş.
Haber, iki ülke arasında bir diplomatik skandala dönüşebilecek şu cümleyle bitiyor: “Hiçbir şey olmasa, bu halı en azından Türkiye’deki insanların, kıymetli malzemelerini işlerken Amerikan zanaatkarların sanatsal zevkine ne kadar ihtiyacı olduğunu göstermeye yarayacak”. Tabii halıyla ilgili tek yorum bu değil; halıdan övgüyle bahseden pek çok kaynak da var.
1869-1884
ABD’yle silah ticareti
Yerli-yabancı literatürün yanısıra, konuyu birinci elden kaynaklara inerek geniş bir arşiv taramasıyla Osmanlı Arşivi belgelerine dayandıran Türk-Amerikan Silah Ticareti Tarihi isimli eser, 1869-1884 arasında ABD’den alınan tüfek ve mühimmat konusunda en önemli Türkçe kaynak.